Mit, Istırap ve Günah

Mit, Istırap ve Günah
  • 0
    0
    0
    0

  • BÖLÜM 1: Günah ve Istırap 


    Doğmamız günah mı? Dünya da bulunma sebebimiz peki, günahlarımızı telafi etmek mi? Evet dinler böyle söylüyor. Bir günah için buradayız, telafi etmek için yaşıyoruz. Elma yendi, insanoğlu dünyaya sürgün edildi. Elma yendi insanoğlu bunu telafi etmek için yaşadı. Sami inancı kaynaklı inançların hepsinde, bu günah sonucunda doğuyoruz, dünyaya gönderiliyoruz, gerçi insanoğlu kendini bir anda çorap topraklarda bulunca bunu düşünmesi normal. Hayatımızı bizim işlemediğimiz bir günahın, kesinliği şüpheliyken hem de, bedelini ödeyerek geçirmek oldukça korkunç. Çoğu insan bu inanç içerisinde hayatlarını heba etmesi ise saçmalık gibi geliyor. Neden acı çekmek zorundayız, gerçekten bir günahın bedelini mi ödüyoruz? Sanmam. Bir insanı kontrol altında tutmanın ki elinde bir güç yoksa, en kolay yolu omu kandırmak ve korkutmaktır. Çölde yaşayan bir insanın açgözlü ve kibirli olmasını istemiyorsan, ona elmayı yiyen atasının günahını yükleyebilirsin, bu sayede ödemekle yükümlü olduğu, hayali bir borca girer. Toplum düzenini bir çok şekilde sağlayabilirsin. Din ise düzen için biçilmiş kaftandır. Dinin en büyük aracı ise korku ve ızdıraptır. Sami inançlarının genelinde bulunan bu elma hadisesi, insanın tatlı olanın peşinden gitmesinin günahını anlatır niteliktedir. İnsanoğlu kötüdür, günahkardır, cezalandırılması gerekir ve her şeyin en kötüsünü hak eder. Peki ya o tatlı elma kimin içindir? Açıkça söylemek gerekirse dini maşası yapan içindir. Elmaya dokunulmasını istemez, elma onundur ve her zaman onun gibilerin olacaktır. Onu takip edenler içinse öldükten sonra elma bahçesi vardır. Ne güzel bir anlaşma değil mi? Acaba tarih boyunca böyle bu anlaşmadan daha iyi bir anlaşma var mıdır?


    Din gibi inanç unsurlarını, soyut kavramlar olarak kabul edecek olursak, çoğu filozof ve felsefenin bu olguyu reddetmesi normaldir. Felsefe insanı düşünmeye sevk ederken, din düşünmenin karşısında yer almaktadır.  Din, çoğu insana göre toplumu dizginleyen bir unsur olarak görülür, bunu da bireyleri uyuşturarak yapar, ne kadar çok ibadet eder ve genel işleyişten koparsanız, din için o kadar iyidir. Hatta size öldükten sonra ki yenen elmanın, bahçesini vaat eder. Peki neden böyle bir duruma ihtiyaç vardır? Çünkü sınırlı kaynakları, sınırsız insan isteği karşısında eritmek istemezler. Bu yüzden dinin vaat ettiği şeyler daha mantıklı bir hal alıyor, “Sınırlı olanla yetinme, biraz sabır et sınırsıza ulaş”. İnanmanın başlangıcı aslında yine açgözlü olmamızdan kaynaklanıyor. Her iyi davranışımızın, öldükten sonra bir ödülü olması, bir taşla iki taş vurmaya benziyor. Peki dinin kullandığı ikinci taş ne? Ölüm tabi ki. İnsanoğlunun en büyük korkusu ve asla kaçamayacağı tek durum ölümdür. Ölümden kaçmayı vaat edersen, onun korkusunu yenmesine yardımcı olursun, o da sana biat eder. Peki dinler nasıl ölümsüzlüğü vaat ediyor? Ölümden sonra ki hayatla. Öldükten sonra yok olma fikri, sınırsız hırsa sahip biz insanlar için, belki ölümden bile korkunç bir hal alıyor. Liberal dünya, verirsen alırsın mantığı ile çalıştığı için, can verip karşılığında bir şey almamak enayilik gibi geliyor insanoğluna. Bu durumda ise din ortaya çıkıyor. Hayatını ona ver, o da sana sonsuz yaşam versin. 


    Bu durum insanlık tarihinin başından beri böyle, insanların anlam veremedikleri durumlarla başka çıkmak için geliştirdikleri, inançlar, bugün bütün dinlerin ortak noktası haline geliyor. Sami dinlerinin avantajı ise, medeniyetin doğduğu topraklarda doğmuş olması. Tüm bu inancın başlangıcını ise, mitler temsil ediyor. Günümüzde, masal olarak nitelendirilen ve çocukların eğlence araçlarından ibaret olan mitler, aslında inanç sistemlerinin temelini oluşturuyor. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.