Süs İnsanları Ne Zaman Ölür?

Süs İnsanları Ne Zaman Ölür?
  • 1
    0
    0
    0

  • Bir akvaryumun içinde kendilerine verilen tek düze yemden başka umudu olmayan balıklar gibi değil mi insan. Nasıl bakıldığı hayatını etkiliyor, ama hayır önemli nokta ona nasıl bakıldığı değil, önemli olan bakılması. Özgür olmadığımızı iddia ediyorum, çünkü istediklerimiz bize vaadedilenden ibaret. Bir coğrafyanın içerisine kısılmış, fotoğraflarda ki figüranlar gibiyiz. O an ne yaptığımız ne hissettiğimiz önemli değil, önemli olan görsel zevki bozup bozmadığımız, hepimizin düzen için fazlaca efor sarf etmesinin sebebi de bu gibi. Akşam bize verilmiş ve sanki biz bulmuşuz gibi öğünlerimizle günü bitirip yine sabah ne için olduğunu kavrayamadığımız günlük kısır rutinimize dönüyoruz. Amacımız ise bizi izleyenlere yaşadığımızı ve hala süs olarak kullanılabileceğimizi fark ettirmek. Ola ki bizden sıkılırlarsa da ölümümüz bile onların ellerinde oluyor. Bizler süs insanlarıyız, ölümleri dahi elinde olmayan akvaryum süsleriyiz. Özgür olduğumuzu istediğimiz kadar düşünelim, hatta bunu kanıtlamak için bir o kadar da uğraş verelim, fark etmez. Bizler süs insanlarıyız ve eğlendirmeyi bitirdiğimiz anda ölürüz. Süs insanı, süs olduğunu anladığı an ölüyor.

    Peki hep bahsedip durduğumuz, ahlak ve etikler bunun neresinde? Aslında bakarsanız tam merkezinde. Normlar ve kurallar bizi süs yapmanın en büyük araçları. “Toplumun düzeni ve refahı için kurallara uyalım!”, “Ahlak kurallarına sonuna kadar riayet edelim!”, En bilindiği ise; “sürüden ayrılma sakın, kurt kapar!”. Bir düşünür sürü için, kurdun kendisi sürüdür demiştir. Dünya üzerinde nerede toplumsallaşmadan bahsedilse, orada bir sıkıntı vardır gibime geliyor. Komün hayatı övmek değil maksadım, ama toplum olmak mutlak doğru ve yol mu ki onun peşinden gidiyoruz? Bize dayatılan çoğu şey, damızlık buzağıya dayatılan şeylerle neredeyse aynı. Doğurduğumuz her çocuk, toplum üzerinde ki çocuklara hizmet ediyor, şansı yaver giderse de akvaryumun en şaşalı yerinden mekan kazanıyor. 

    Toplumsal normların her zaman faydamıza olduğunu savunmak yersiz ve yine bizim faydamıza olan bir durum değildir. İnsanoğlu topluma ihtiyaç duyuyor, bunu kesin bir durum olarak kabul edebiliriz. Ama bu ihtiyaç kurallarının dogmalığını kapsar mı emin değilim. Çoğu toplum kuralı, bireylerin menfaatlerinden ziyade, toplumun üst kesiminde bulunan insanların menfaatlerini düşünerek oluşturuluyor. Bu gibi kuralları kendi faydasına kullanan insanlara da Nietzsche “Aslan” olarak tanımlıyor. Normların ve kuralların farkında olan, bu normları kendi faydasına kullanan insan. Peki biz akvaryum insanları, bu konuma çıkabilir miyiz? Elbette çıkabilir, bunun yolu ise en başta kendi değer ve normlarımızı yıkmaktan geçiyor. Burada normlara ve değerlere, insana vurulmuş prangalar gibi bakmamız gerekiyor. Aslında sıkı sıkı sarıldığımız, gerekirse ölümüne savunduğumuz değerler, çoğu zaman bizi aşağıya çeken, prangalardır. Bu değerler ve normlar, topluma ait olmak zorunda değildir. Kendi mizaç ve ideamıza da ait olabilir. Platonun sürekli bahsettiği mağara alegorisinde bizi gerçekten uzaklaştıran durumlar, belki de sıkı sıkıya bağlı olduğumuz değerlerdir. Belki de gerçek olarak gördüğümüz idealar birer yanılsamadır. Elbette ki bütün değerler kötü ve reddedilmesi gereken değerler değillerdir, önemli olan sorgulama ve şüphedir. 


    Çoğu din ve ahlak kuralları ise şüpheyi ve sorgulamayı yasaklar. Değerlerin sonsuz takipçisi ve birer kölesi olmayı mutlak doğru olarak kabul ederler. Bir nevi akvaryumda rahatımıza bakmamızı isterler. Peki bunun sebebi nedir? Aslında inandığımız şeyler bizi öldüren birer pranga mıdır? Sorguladığımız zaman başımıza gelecek, felaket diye bahsedilen durum, dışlanma mıdır? 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.