Andifli sokaklarında yürürken tatlı bir kitapçı gördüm ben. İki kitap aldım. Biri Hermann Hesse, Ağaçlar -yıllardır okumak istediğim-, fakat hiçbir kitapçıda ön raflarda görmediğim, pek de bilinmeyen bir kitabıydı. Diğeri, yine çok sevdiğim bir yazarın, Ursula K. Le Guin, “Balık Çorbası”.
Bir solukta okunan bir masal, Balık Çorbası. Ama iletisi yoğun. “Düşünen Adam ve Yazan Kadın, balık çorbası tenceresinin başında buluşan iki sıkı dost…”
Birbirine zıt karakter özellikleri olan iki insan, masaldaki kadın ve erkek. Fakat birbirlerini sık sık ziyaret ediyorlar. Adamın yaşamının ana eksenini oluşturan iki unsur: düşünmek ve düzen. Fakat düşünmekten yorulup, düzeninden sıkıldığında evinden çıkıp köprüden geçiyor, dağınık tepeleri tırmanıyor, “dağınık” ve “yazan” kadının evinin yolunu tutuyor. Kadın, adam geldiğinde fareleri kovalıyor, kitapları bir kenara itiyor, çorba varsa onu ısıtıyor, yanlarından uçarak geçen farelere birlikte kaşık sallayıp çorba içerken sohbet ediyorlar. Sonra adam, bahçesindeki ineğe yem vermek için evine dönüyor.
Bir iki gün sonra kadın kitap yazmaktan, sayfaları dikip renkli kapaklara ciltlemekten sıkılıyor. İşi bırakıp adamın evine doğru yola koyuluyor. Kadın, her ne kadar dağınık bir yaşamı olsa da, adamın düzenli mutfağını seviyor, yeşil bezelyelere sürdüğü tereyağından ve balıkları yalnızca bu malzeme ile kızartmasından hoşlanıyor. Yemek yiyip sohbet ederlerken, bu kez “uçan düşüncelere” çatal sallıyorlar. Bu ziyaretler böyle uzun zaman devam ediyor. Ve bir gün, adam bir sohbet esnasında kadına, bir soru soruyor. Gerçeküstü anlatı da bu soru ile başlamış oluyor.
Karşımızdaki "yaşayan" varlığa, hayallerimizin ötesinden bakabilmek, onu bütünüyle sevebilmek üzerine muazzam bir masal Balık Çorbası.
Bazen de aradaki benzersizliklerin güzelliğine, tamamlanmanın anlamına, arzuları ifade edebilmeye, yargısız durabilmeye dair.
Çok sevdim.
Eylül Salman
Kapak resmi: Vicdan İleri
Yorum Bırakın