Delilik ve mükemmellik arasında gidip gelen yaşamlardan ibaret hayatlarımız. Hepimiz hem aynıyız, hem de çok farklıyız. Aynı şeylere üzülüyor, aynı şeyleri dert ediyoruz ve hepimiz çaresizce nefes alıyoruz. Platon'un ideasındaki eksik parçalar gibiyiz, hepimizde bir parça eksik, bütünün birer özentisiyiz. İçimizdeki boşluğu doldurma niyetiyle öyle sapıtıyoruz ki ne olursa atıyoruz içimize. Ne mi bunlar? Gam, keder ve acı. Ne doldurur o boşluğu kimse bilmiyor. Çünkü herkesin boşluğu farklı. Çevremizden yardım dileniyoruz; sözlerimizle, hareketlerimizle ve gözlerimizle. Kimse gelmeyecek, kimse derman olamayacak bizim çöplüğümüze. İster inançla doldur boşluğunu, ister arzularınla. Pandora’nın kutusundan ne çıkacak bilemem ama elbet bir sonu var bu işin. Peki, ne bu mükemmel olma çabamız? Muhteşem olunca bitecek mi her şey? Ya da var mı muhteşem bir şeyler? Tek son ölümken, gerek var mı başka sonlar aramaya? Bizimle hem aynı hem de o kadar farklı milyarlarla baktığımızda gördük mü mutlu öleni? Mutluluk denen deliliği mi yoksa gerçeği mi tercih edeceğiz? Deli mi olacağız, mükemmel sona mı katlanacağız?
Yorum Bırakın