İyiliğin Yozlaşması

İyiliğin Yozlaşması
  • 4
    0
    0
    0
  • İyiliğin Yozlaşması

    Yan yana gelmesi absürt olan iki kavram: yozlaşma ve iyilik. Peki, iyilik yozlaşabilir mi? Veya yozlaştığında ne olur? Aşırı olasılıklı bir konu olmasından dolayı, bu konu hakkında düşünen sayısı oldukça azdır. Bu yüzden, referanslardan ziyade çıkarımlar ile ilerlemeyi uygun buluyorum. İyinin subjektifliği su götürmez bir gerçektir. O yüzden mutlak iyi diye bir kavram olamaz. Mutlak iyiliğin gölgesindeki sıkıcı hayatı pas geçersek, subjektif iyiliğin var olduğu bir dünyada azınlıklar her zaman kötü olarak adlandırılacak ve zamanla ikisi yer değiştirmeye başlayacaktır; çoğunluk kötüyken azınlık iyi hale gelecektir.

    Bir adam düşünelim: iyilik için elinden geleni yapsın, kötülüğe karşı mücadele etsin. Bu adamın eline güç geçtiğinde, kendi iyileri için etik ve ahlak yargılarını dikte etmeye ve kendi gibi düşünmeyenleri sindirmeye başlar. Böyle bir durumda bu adama iyi diyemeyiz, çünkü o yozlaşmıştır. Veya bu adamın elindeki gücü güçsüzler için kullandığını düşünelim; böyle bir durumda yeni güçlüler yaratır ve birileri güçsüz duruma düştüğü için iyilik kısır bir döngüye girer. Sosyalizmin çöküşünün başlangıcı bu gibi bir olaya benzemektedir. Ezilen azınlığı güçlü hale getirirsen, o güç yeni azınlığı ezer. Hümanizm gibi insan doğasını doğuştan iyi kabul eden görüşler bunun aksini savunsa da tarih en iyi argümanlar yığınıdır. Birisine iyi diyebilmemiz için onun müşkül ve zor durumda olması gerekmektedir. Böyle bir durumda güç ve iyi gibi kavramları yan yana getirmemiz zorlaşacaktır. O zaman iyiliği yozlaştıran şey güçtür.

    Tarihe bakıldığında iyi ve ezilmiş görünen bütün azınlıklar, çoğunluğa eriştiğinde gücün sorumluluğu olan sindirmeyi kullanır hale gelirler. Ortada bir güç varsa, kullanılmalıdır. İyi kavramını tekrar tartışacak olursak, iyi dediğimiz şeyler vicdanımızı okşayan şeylerdir. Vicdanımız ise güç ile okşanmaz; mutlak bir iyi olamaz. Mutlak olan tek şey insanın girdiği ikilem döngüsüdür. İçgüdülerimiz ise inandığımız ve içinde bulunduğumuz toplumlara göre değişmektedir. Vicdani yargılarımızı ise bu durum şekillendirir; aslında tüm insanlarda ortak bir vicdandan bahsetmek olanaksızdır. Peki bu suni yapılar, yani bizim yarattığımız olgular, nasıl oluyor da bizim değişmemize yol açıyor? Bunun en büyük sebeplerinden birisi, zaten bu olguların bizim değişimimiz için yaratılmış olmasından kaynaklıdır. İnsanoğlu, kendisini geliştirip değiştirecek ve faydasına olacak her şeyi gönül rahatlığıyla kabul ederken, zararına olan durumları bir kenara itebilmektedir; bu iyi ve kötü gibi kavramlarla bezenmiş bir durum bile olsa.

    İyiliğin yozlaşması dediğim şey aslında direkt olarak bize iyiliğin aslında fayda ve zarardan ibaret olduğunu gösteren cevaptır. Toplumda çocuğun faydasına olan durumlar iyi, zararına olan durumlar ise kötüdür. Geniş bir perspektiften incelediğimiz zaman ise aksi biçimde çoğunluğun faydası kötü, azınlığın faydası iyiymiş gibi yansıyabilir. Günümüzdeki çoğu olayın içinde olmadan uzaktan izlediğimiz zaman onun hakkında gelişigüzel yargılarda bulunup, olayın içerisine dahil olduğumuzda ise kendi yargılarımız ile çelişmemiz bundan kaynaklıdır. İyi yoktur, iyinin yozlaşması ise bu durumun kanıtıdır. Bireyler olarak doğa üzerindeki olayları yorumlamaya ve yargılamaya başladığımız anda, iyi diyebileceğimiz her kavramı yozlaştırmaya başlamışızdır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.