Elleriyle, yaşlı bir adam, ruhunun yorgunluğuyla gözlerini kapattı. Odanın karanlığı, geçmişin yüküyle dolup taşan ruhunu sarmalıyordu. Yıllarca, bedeni acılarla boğuşmuş, ruhu ise huzur aramıştı. Ancak her dönemeçte, ruhunun dinginliğini yitirdiğini hissetmişti. Bedeni nihayet ruhu gibi ihtiyarladığında ellerini kuma daldırmıştı.
Geçmişin hayaletleri, onu bir tutsak gibi sarmalıyordu. Yaşamı boyunca her şey… Bedeni, hayaletlerin cüsseleri altında eziliyordu. Bu yükü taşımakta giderek zorlanırken, ruhu da bir türlü aradığı huzuru bulamıyordu. O vakit daldırmıştı elini sıcak kumların içerisine.
Bir gün, geçmişin bir parçasıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Karşısına çıkan olaylar, ruhunu ve bedenini birbirine düğümlemiş gibiydi. Geçmişin karanlığında kaybolmuş, ruhunun derinliklerinde yankılanan çaresizlik onu mahvetmişti. Artık bedeninin acıları, ruhunun karanlığına karışmıştı.
Ancak bir umut ışığı vardı. O, her şeye rağmen pes etmemişti. Ruhunun derinliklerinde saklı olan bir umut, bedenindeki acıların üzerinde parlıyordu. Belki de gerçek huzuru bulmak için, ruhunun derinliklerine inmeliydi.
Elini ruhunun içerisine daldırdı. Kavrayamadı hiçbir şeyi. Orda bulamadı herhangi bir şey. Ruhu bedeninden yıllar önce çıkıp gitmişti sanki. Yalpaladı daracık sokaklarda, genç bir bedene çarpıp serildi taştan ıslak ve de koşuşturan insanlarının ayaklarının altında kirlenen taşın üzerine.
Baktı o genç bedenin suratına, gördü onun suratında gençlik ahmaklığını, çamurun içerisinde gülen soğuk bedenleri. Çevirdi yaşlı adam başını, olduğu yerde ölmeyi bekledi. Tuttu onu kılıfından kaldırdı kara soğuk bir el. Dar sokak boyu gelen kirli, yorgun rüzgâr ensesine çarpıp geçti.
Doğruldu gençliğin karşısına ihtiyar adam. Genç gördü ihtiyarın gözlerinin içerisinde var olan ilk gözlerin alevli istencini. Hiç görmediği tanıdık yüzler, tanıdık sesler. Anlattı ona gölgelerin gördüklerini ve de duyduklarını. Ahmak olandı gençlik, düştü çamurlu insanın kazıttığı, özenle dizdiği taşlara. Anlını koydu sert kirli taşa. Çamura ıslattı, hiç çıkmadıkları merdivenlerden düşen o ilklerin çamuru ıslatıp da tüm bunları inşa ettiği gibi.
İhtiyar adam söktü iki diri toprağı, iki ilene birer tane. Vurdu balyozu mağaranın iki yanına. Oluk oluk su fışkırdı. Dar sokakların gölgeleri, ayaklarının altı çamurlu. Açtılar ağızlarının yaşamı yudumlamak için. Kana susamışlar, içtiler. İçtiler avlarını ayaklarının altı çamurlular.
Yorum Bırakın