*Bu çalışma 2022 yılanda yüksek lisans döneminde hazırlamış olduğum ödev çalışmasının tamamlanmamış halidir.
Cicero’nun Devlet Anlayışı
Sefa Akyazıcı*
Özet
Cicero’nun döneminde Roma Cumhuriyet dönemi sarsıntılarla dolu bir dönemdedir ve bu dönemde bir toplumun kaderini tayin edecek olan oyunun son sahneleri oynanmaktadır. Cicero’da bu dönemin hem aktörlerinden hem de yazarlarındandır. Bu minvalde dönemim anlaşılması için Cicero’nun yapıp ettikleri önem taşımaktadır. Cicero’nun yapıp ettiklerini anlayabilmek için de onun içinde bulunduğu stoa felsefesini ve yapıtlarını idrak edebilmemiz lazım. Bu makalede Roma Cumhuriyet Döneminin sonlarını yaşayan ve bunu aktaran Cicero’nun yapıp ettikleri onun ortaya koymuş olduğu felsefesinden ve eserlerinden anlaşılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimler: Roma Cumhuriyet Dönemi, Cicero, Stoa Felsefesi
Cicero's Mentality of State
Abstract
In the Cicero Era, The Roman Republic period is a period that is full of tremors, and in this period final scenes of the game which will decide the fate of a society have been played. Cicero was also one of both actors and writers of this period. Thus, the actions of Cİcero are important in order to understand the period. In order to understand the actions of Cicero , we need to be able to comprehend his stoic philosophy and works. In this article the actions of Cicero, who lived at the end of the Roman Republic Period and convey it have been tried to be understood from his philosophy and works.
Key words: Roman Republic, Cicero, Stoic Philosophy
Giriş
Cicero Roma’nın çalkantılı döneminde yaşamış, önemli bit hatip, düşünür ve avukat olmasının yanı sıra aynı zamanda bu çalkantılı dönemde yani Roma’nın cumhuriyetten imparatorluğa geçişi sırasında önemli siyasi görevler edinerek bu dönemin siyasi yaşamına katılmıştır. Cicero yazılarında bu döneme sessiz kalmamış, ideal devletin nasıl olması gerektiği üzerinden dönemin Roma’sının bir portresini çizmiştir. De Re Publica ve De Legibus adlı kitaplarında ideal devletini ve yasalarını ortaya koyarken dönem Roma’sı ve Roma’nın geçmiş dönemleri hakkında bilgiler vermiştir. Cicero’nun ortaya koymuş olduğu eserleri şüphesiz Roma’nın bu dönemini için önemli birer kaynağıdır, aynı zamanda bu metinler siyaset bilimi için önemli metinlerdir. Cicero’nun yazıları bir çok ünlü düşünüre ve siyasi yaşamda aktif rol oynayanlarca ilham kaynağı olduğu gibi kimilerince Cicero eleştirilerin odağında olmuş eserleri ve kendisi zayıf, başarısız görülmüştür.[1]. Şüphesiz Cicero döneminde ve şimdide yapıp ettikleriyle ve yazıp söyledikleriyle tartışmalı biri olagelmiştir. Cicero siyasi yaşamdan bir süreliğine geri çekildiği dönmede yazmış olduğu diğer yazıları da felsefe ve düşünce tarihi açısından önemli metinlerdir. Bu makalede Roma Cumhuriyet Döneminin sonlarını yaşayan ve bunu aktaran Cicero’nun yapıp ettikleri onun ortaya koymuş olduğu felsefesinden ve eserlerinden anlaşılmaya çalışılmıştır.
Cicero’nun Hayatı (İ.Ö. 106-43)
Marcus Tullius Cicero Roma’nın iç savaş yaşadığı bir dönemde yani İ.Ö. 106 yılında dünyaya gelmişti, onun soylu bir ailesi yoktu, o ve ailesi equites[2] denilen Roma’da Pleb sınıfının zamanla bir kısmının mücadelelerince elde ettiği özgürlük ve güçle gelir elde ettiği ve bu gelirle askerliklerini süvari olarak yapmasından ötürü kazanılan sınıftan geliyordu[3]. Cicero soyunun bu atlı sınıfından geldiğini De Re Publica adlı eserinde kendisi söylemektedir.[4] Cicero Plutarkhos’un aktardığı şekliyle zengin bir ailede refah bir hayat yaşamıştı[5]. İ.Ö. 3 Ocak 106’da, Roma’nın güneybatısındaki Arpinum’da doğmuştur[6]. Plutarkhos Cicero’nun doğumuyla sırasında gerçekleşen bir olaydan bahsederek bu olayın gelecekte Cicero’nun başarılı biri olacağına dair bir kehaneti doğurduğunu çıkarır. Buna mukabil Plutarkhos Cicero’nun kehaneti doğruladığını, okula gidecek bir yaşa geldiğinde herkesi zekasıyla mest ettiğini, her derse aynı alakayı gösterdiğini şiir yazmada başarılı olduğunu söyler.[7] Cicero bu dönemde ünlü belagat öğretmeni Plotius’ten retorik dersi almaya başlamış ve Yunanca öğrenimine bu dönemde başlamıştır.[8] Cicero’nun ilk gençlik yıllarının çoğu Roma forumunda geçermiş ve usta bir hatip olacak olan Cicero burada Crassus, Antonius ve diğerlerinin halk önünde veya mahkemelerde yaptığı konuşmalara ilk elden tanıklık eder[9]. Aynı zamanda Plutarkhos Cicero’nun senatodaki siyaset adamlarıyla tanışıp arkadaş olduğundan ve böylece onlardan kanunlar hakkında bir çok şey öğrendiğinden de bahseder.[10] Cicero çocukluğundan gençliğine alanında hep iyi öğretmenlerden, eğitimcilerden dersler almış ilgi ve becerisinden dolayı aldığı derslerden de başarılı olmuştur. Cicero Roma’daki sosyal gündemi yakından takip ediyor Capitolium’da ki dini ritüellere katılıyordu. Cicero’nun her daim başından bir hocası bulunmaktaydı. Cicero bu dönemlerini şöyle anlatır:
“Erkeklik togamı giydikten sonra, babam elimden tutup beni Scavola’ya götürmüştü; kendi kendime yetininceye ve Scavola’dan icazet alıncaya kadar bu yaşlı adamın dizinin dibinden hiç ayrılmayacaktım. Üzerinden ustaca tartıştığı savları, özlü ve yerinde kullandığı birçok deyişi belleğime aktarıyor, onun bildiği sayesinde ben de bilgimi ve görgümü arttırıyordum.”[11]
Cicero yasaları öğrenmeyi bir vatandaşlık görevi olarak biliyordu ve bu yüzden yasaları öğrenmiş, bunun üzerine eğitimler almıştı. Hatta dönemin en iyi avukatlarından biriyle aşık atacak seviyeye kadar gelmiştir[12]. Plutarkhos Cicero biyografisinde bize onun gelecekteki tutumlarının idrak etmemizi sağlayacak karakteriyle alakalı çok önemli bir bilgi aktarır. Cicero’nun Roma’nın gelecekte dictatorü olacak olan Sulla’nın Marsianlarla yaptığı mücadelede de onun komutasında olduğunu ve Sulla’nın ayaklanmaya doğru gittiğini, monarşiyi tesis edecek hareketler içerisinde olduğunu görünce ondan uzaklaşıp akademik hayatına geri döndüğünü, Yunan bilginleriyle ilişkiler kurup bilgisini arttırdığından bahseder.[13] Bu anlatı şüphesiz çok önemlidir çünkü Cicero mevcut Roma rejiminin, düzenin değiştiğini, değişebileceği eylemeleri gördüğünde verdi tepkileri buradan anlamamızı, görmemizi sağlar. Cicero devlete hizmet etmeye başladığında daha henüz 16-17 yaşlarında idi[14]. Gnaeus Pompeius Strabo ve Lucius Cornnelius Sulla’nın altında askeri göreve (İ.Ö. 89) başladıysa da buna sadece iki sene katlanabildi.[15] Cicero daha sonra anlatacağımız üzere mevcut Roma düzenin devamlılığından yanaydı ama bunun siyasetini yapmada söyledikleri, yazdıkları kadar etkili değildi. Aynı zamanda Ciceo’nun kendine has bir hareketi vardı. Siyasi hayatında başarısız olduğunda kendini felsefeye vereceğini söyler ve bunu yapardı.[16]
İ.Ö. 80 senesinde Cicero Sextus Roscius’un savunmasını üstlenmiş ve davasını kazanmış ama kazandığı bu davada suçladığı kişi olan Chrysogonus isimli azatlı köle Sulla’nın gözdesi olduğu için kimilerine göre Sulla’nın gazabından korktuğu için 79 yılında Atina’ya kaçmıştır.[17] Cicero’nun Sulla hakkında şunları söylemiştir: “Sulla konsül iken iç savaşa önderlik etmiştir; lejyonlarını Roma kentine getirip istediklerini kentten kovmuş, öldürebildiklerini öldürmüştür. Ona 'supplicatio' yapıldığı konusunda bir söylenti bile yoktur.”[18] Sulla’nın haksızlıkları hakkında Plutarkhos da Sulla’yı Lysandros ile karşılaştırarak şunları söylemiştir:
“Haksızlıklarına gelince, birisi dostları için, birisi de dostlarına bile haksızlık etti. Lysandros kötülüklerinin çoğunu dostları için yapmış, çoğu cinayeti onlara güç ve tiranlık sağlamak için işlemiştir, bunu herkes bilir. Oysa Sulla, kıskançlık nedeniyle Pompeius'u ordusundan etmiş, Dolabella'ya donanma komutanlığını verdikten sonra bundan vazgeçmeye kalkmış, yaptığı birçok büyük işe karşılık cansulluk isteyen Lucretius Ofella'yı gözünün önünde öldürtmüş, en yakın dostlarını ortadan kaldırmasıyla herkese büyük bir korku vermiştir.”[19]
Cicero İ.Ö. 79 senesinde hastalık gerekçesiyle Atina’ya geldiğinde Plutarkhos’un deyişiyle Askalonitesli Antiokhos’un konuşmalarını dinledi, ondan dersler aldı.[20] Cicero’nun tam bu sıralarda stao felsefesine yaklaşması muhtemeldir. Cicero burada ve Rhodos’ta İ.Ö. 77 yılına kadar tahsil yaptı ve yine Plutarkhos’un aktardığına göre Sulla’nın ölüm haberini aldığında Roma’dan gidişini hastalık gerekçesi olarak gösterdiği için sağlık durumunun iyileştiğini söyleyerek Roma’nın yolunu tuttu.[21] Plutarkhos onu Atina’da ve Rhodos’ta sağlıklı beslenip spor yaptığından ve arkadaşlarının onu Roma’ya çağırdığından bahseder.[22] Cicero Roma’dan uzaklaştığı bu süre içerisinde her anlamda gelişim kaydetmişti, daha doğrusu Atina’nın bilginlerinden ve Greek edebiyatından çokça beslenmişti. Orada bulunduğu süre zarfında artık Yunancayı ustalıkla konuşmayı ve çeviriler yapmayı öğrenmişti. Aynı zamanda Cicero felsefede de büyük bir ilerleme kaydetmişti ama henüz bu alanda ürün vermeye başlamamıştı. Plutarkhos aktarımına göre Apollonios Cicero hakkında şunları söylemişti:
“Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlılar iççin üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hakimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların eline geçecek.”[23]
Plutarkhos Yunanlı bir tarihçidir ve böyle bir aktarım yapması şüphesiz çok dikkat çekici ve önemlidir.
Cicero daha sonra İ.Ö. 75 senesinde Sicilya’da Questorluk yapmaya başlamıştır.[24] Esasında Cicero siyasete girmeye hevesliydi ama Plutarkhos onun bu hevesini bir kehanetin kestiğini aktarır. Söyle ki: “Bir gün Delphol Tapınağı’na gidip tanrıya nasıl daha büyük bir üne kavuşabileceğini sorduğunda Pythia hayatını başkalarının isteklerine değil kendi tabiatına göre yapmasını tembih etti.”[25] diye aktarır Plutarkhos. Bu kehanet Cicero’nun Roma’ya dönmesinden önceydi. Cicero bu kehanetten sonra Roma’ya döndüğünde dikkatli davranmaya özen gösterdi, kehanet kendisini çok etkilemiş, dikkati bozmuştu girdiği davalarda sönük kalmaya başladı ve Romalılarca “Yunanlı” “Bilgiç” diye anılmaya aşağılanmaya başlandı.[26] Plutarkhos’un bu aktarımından Cicero’nun önemli bir karakteristik özelliği olan şöhret kazanma arzusu ve kibri çıkıyor keza Plutarkhos yer yer Cicero’nun bu kötü huyundan ve ondan kaynaklandığını düşündüğü başarısızlıklarından bahseder.
Cicero esas ününü avukatlık mesleğine olan becerisinden kazanmıştı. Cicero bu kehanetin etkisinden kısa süre sona çıktı ve sonra birçok davayı üstlendi ve bu davalarda başarılı oldu. Cicero Sicilya’da questorluk yaptığı sırada iyi yönetiminden ötürü övgüler almıştı. Başlangıçta oradakilere Roma’ya buğday göndermeleri için baskı yaptığı için hoş karşılanmamıştı.[27] Zamanla dürüst, adil ve hoşgörülü davranışlarını taktir eden Sicilyalılar ona o güne kadar hiç kimseye göstermediği kadar sevgi gösterdiler.[28] Cicero burada qestorluk görevini yaparken önemli ve ününe ün katan bir davayı üstlenir. Roma’nın önde gelen ailelerinden birkaç genç itaatsizlik ve savaştan kaçma suçuyla itham edilince Cicero bu davayı üstlenir ve gençlerin beraat etmesini sağlar.[29] Bu başarısının ardından Cicero gururla Roma’ya dönerken başından yine onun karakterini açıklayan bir olaya meydana gelir. Anlatıya göre olay şöyle vuku bulur:
“Cicero Campania’dan geçerken dost bildiği soylu bir Romalıya rast gelmiş ve Roma’da kaydettiği başarı hakkında neler söylendiğini sormuş , zira herkesin ondan bahsettiğini sanmış. Ancak adamın “Sahi, bu kadar zamandır nerelerdeydin Cicero?” diye sorması onu hayal kırıklığına uğratmış.”[30]
Bu anlatıdan aslında yine Cicero’nun takdir edilmedeki hevesliliği çıkarsanabilir. Cicero yaptıklarının duyulmasını ve takdir edilmesini istiyordu ve bu belki de siyasi kariyerinde kendisine katkı sağlayacağı için istediği bir şeydi. Bu isteğini Cicero’da açıkça dile getirmiştir.
Daha önce bahsettiğimiz gibi Cicero siyasete girmeye hevesliydi bu onun gençliğinden de görülebilir, keza o bunu yaptı da ama bu kadarı yeterli olmazdı, ilerlemekte de kararlıydı. Cicero siyasetten hoşlandığı kadar savaştan ve orduda bulunmaktan hazzetmiyordu. İ.Ö. 70 senesinde Sicilya valisi C. Verres’e karşı, eyalette bulunduğu sırada yaptığı baskılar, zorlamalar ve kötü muamelelerinden dolayı cephe aldığını, İ.Ö. 69’da aedil, 66’da preator olduğunu görüyoruz.[31] Cicero adil bir yönetim anlayışı portresi çizmişti ve bu yıllarda siyasette başarılıydı denilebilir. Ama henüz Cicero’nun karşısına dişli bir rakip çıkmamıştı. Cicero’nun siyasi yaşamındaki doruk noktası İ.Ö. 63 senesinde consul oluşuydu. Bu Roma Cumhuriyetinde en yüksek makamdı. Esasında uzunca bir süre aristokratlar kendi sınıfından olmayan Cicero’ya karşı gelmişti fakat Catalina’nın şüpheli hareketleri karşısında, onun consullüğüne razı olmuşlardı.[32] Catalina Cicero’nun siayaset arenasında karşısına çıkan dişli bir rakip sayılabilir keza onunla epey bir mücadele vermişti. Plutarkhos Catalina’yı rejimi değiştirme gayesi içerisinde olan birisi olarak tanımlamıştı.[33] Aynı şekilde Romalı bir tarihçi olan Eutropiu’da Catalina’yı gözü dönmüş, vatanı parçalama gayesi çerisinde olan biri olarak şöyle tanımlayarak Catalina Cicero mücadelesinin anlatısını yapar:
“Hatip Marcus Tullius Cicero ve Gaius Antonilö us'un consulluklarında, kentin kuruluşunun altı yüz seksen dokuzuncu yılında, çok soylu bir aileden gelen, ama aşağılık bir karakteri olan Lucius Sergius Catilina ünlü, ama gözü dönmüş bazı kişileri de yanına alarak vatanı parçalamak için bir suikast girişiminde bulundu. Ama Cicero tarafından Roma'dan sürüldü. Yakalanan işbirlikçileri de zindanda boğularak öldürüldü. Catilina ise diğer consul Antonius tarafından bir muharebede bozguna uğratıldı ve öldürüldü.”[34]
Catalina’nın başlattığı düşünülen ama eyleme döküp tamamlayamadığı, halkta yankı bulan bu hareket içten içe devletin temelini sarsıyordu. İlerde daha ayrıntılı bir şekilde anlatacağımız üzere Cicero mevcut Roma rejiminin devamlılığından yanaydı, şüphesiz Catalina’nın iddia edilen bu eylem planı onun için bir an önce engellenmesi gereken bir şeydi. Bunun için her yol pekala Cicero için mubahtı çünkü o De Legibus adlı eserinde böyle bir izlenimi veriyordu. Catalina bir çok komploya teşebbüs ettiği ama hepsi bilgi sızdırmalarıyla başarısız olunduğu aktarılır. Cicero meşhur Catalina söylevleriyle bu durumun üstesinden geldi. Bu söylevlerinden birinde Catalina’nın da bulunduğu Iupiter Stator Tapınağı’nda toplanan senatoda Catilina’yı doğrudan hedef alarak şu sözleri söylemiştir; “Catilina, senin çok uzun zaman önce consulün emriyle öldürülmen gerekirdi. Uzun zamandan beri bize layık görmeyi planladığın kaderin seni ziyaret etmesi zorunludur.”[35] Cicero’nun başlangıçta Catalina’dan hiç iyi bahsetmez ama daha sonra, Catalina’nın ölümünden uzunca bir süre sonra Catilina’yı zevkine düşkün olsa da erdemli, sebatlı, cesur, tecrübeli bir asker ve esrarengiz bir şahsiyet olarak da tanımlamaktadır.[36] Bu şüphesiz tutarsız bir söylemdir. Cicero Catalina’yı savuşturmak için daha doğrusu mevcut rejimi koruyabilmek için her yolu başvur hatta söylevlerinde Catalina’ya iftiralar attığı, ona komplolar kurduğu söylenilmektedir. Catalina başlangıçta Crassus ve Caesar’dan destek almıştı[37] ama daha sonra belki de Cicero’nun başarılı siyasetinden olacak Catalina’nın başarısızlığını ön görmüşlerdi. Catalina her ne olursa olsun asker toplamaya başlamıştı bile. Cicero bu hazırlığı casusları vasıtasıyla öğrenmişti ve senatusa bu durumu anlatmıştı. Bunun üzerine senatus consullara fevkalade yetkiler vererek durumun üstesinden gelmesini istemişti. Cicero daha sonra tartışmalı bir suikast girişimine uğramıştı ve en nihayetinde Cicero 8 Kasım nutkunda isyanı hazırlayanı bildiğini bunun Catalina olduğunu ima etmesiyle Catalina Roma’yı terk etmiş ve vatan haini ilan edilmişti. Catalina’nın gerçekten rejimle bir derdi vardı ama onu yıkmak için bir isyan tertiplemiş miydi yoksa bu Cicero’nun hatiplik gücüyle Catalina’yı suçlamalarıyla onu etkisiz hale getirmesi miydi bilinmez ama Catalina’nın bu söylev üzerine Roma’yı terk etmesi tüm gözleri onun üzerine çevirmişti ve bu hareketi kaçış olarak algılanmıştı. Cicero bu olayın sonucunda kendisiyle ters düşerek Roma’nın kanunlar ülkesi olarak kalması gerektiğini savunmasına rağmen mahkemeye çıkarmadan Catalina taraftarı beş komplocuyu idam ettirmişti, bu olay daha sonra başını ağrıtacaktı.[38] İ.Ö. 58 yılında Lex Clodia de capite civis Romani olarak bilenen bu yasayı çiğnediği için sürgün cezası alacaktı.[39] Esasında Plutarkhos Cicero’nun ölüm hükmünü vermeyi istemediğini bunu yumuşak başlı olduğu için istemediğini ama halkın gözünde korkak olarak gözükmemek için yaptığını söyler.[40] Catalina’ya tekrar gelecek olursak o geride kalan destekçileriyle Antonius ile savaşmış ve tüm kuvvetiyle dağılmıştı.[41] Cicero ise vatanın babası unvanını almıştı.
Catalina’nın bertaraf edilmesiyle Roma’da her şey çözüme kavuşmamıştı. Roma çalkantılı bir dönem geçiriyordu, halk rejimi siyasi ve askeri başarısızlıkların sorumlusu olarak görüyordu. Dolayısıyla mevcut rejime yani cumhuriyete taban tabana zıt olan tek adama rejimi, yoksulluk başta olmak üzere her türlü sıkıntıdan kurtuluşun adresi olarak görünüyordu.[42] Catalina olayı olurken dönemin en büyük aktörlerinden biri olan Pompeius seferdeydi ve yeni Roma’ya dönmüştü. Pompeius Roma’nın bu durumunu görmüştü ve Crassus, Caesar ile birlikte populares sınıfından da destek alarak senatusun gücünü dengeleyebilecekleri oligarşik bir yönetim tarzı kurabileceklerinin farkındaydı. Bu Cicero’nun arzu ettiği bir şey değildi o mevcut rejimin devamlılığından yanaydı. Ama birliktelik kurulmuştu ve bu da cumhuriyetçi ve senatus taraftarı söylevlere sahip, idealler üzerinden giden Cicero’nun arka plana atılması demekti.[43] Cicero’nun karşısında bu sefer Catalina’dan çok daha büyük rakipler vardı ve kimileri bundan dolayı bu devrin ona bir kaç numara büyük geldiğini düşünüyordu.[44] Pompeius, Crassus ve Caesar nihayetinde amaç birliğine vararak İ.Ö. 60 yılında I. Triumvirlik yönetimini kurmuştur. Cicero bu yönetim mekanizmasına destek vermediğinden gözden düşmeye başlamış ve daha önceden yaptığı yanlışlıkların hesabı da kendisinden sorulmaya başlanmıştır.[45] Halkın idaresini yerine getirme adı altında bir dizi uygulamaya girişen bu üçlü aslında rejimi ihya etmeye, monarşiyi getirmeye çalışıyordu.[46]
Publius Clodius Pulcher’in İ.Ö. 59 yılında tribunus plebis seçilmesiyle Cicero’nun siyasi kariyerinde geri dönülemez bir düşüş yaşanmaya başladı. İ.Ö. 62 yılında, o zamanki pontifex maximus Gaius Iulius Caesar’ın evinde, eşi Pompeia’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilmiş olan Bona Dea şenliklerine 19 kadın kılığına girip katılan ve Pompeia’yı baştan çıkarmaya çalışırken deşifre olan Pulcher dine saygısızlıkla suçlanmıştı.[47] Esasında Pulcher Cicero’nun dostuydu ve ona Catalina davasında yardım etmişti. Pulcher o gece Roma’da olmadığını iddia edince Cicero söylediklerini yalanlayıp evinde bir konu hakkında konuşmak için buluştuklarına dair tanıklık etti. Aslında söyledikleri Plutarkhos’un değişiyle yalan değildi ama karısının, Pulcher’in aleyhine tanıklık etmesi için ısrar ediyordu.[48] Şehirdeki bir çok ileri gelen Pulcher’in aleyhine tanıklık etti ve bir çok suçtan dolayı onu suçladılar. Ama halk Pulcher’in aleyhine konuşanlara karşı çıktı, bu da yargıçları korkuttu. Pulcher oy birliğiyle aklandı ama bu sefer rüşvet verdiği şeklinde dedikodular yayıldı.[49]Cicero ve Pulcher’in arası tam bu sırada açılmıştı zira Cicero Pulceher’in aleyhine konuşuyordu bunda karısının etkisi olabilirdi. Pulcher nihayetinde tüm suçlardan aklandı ve bu sefer Pulcher karşısında Catalina gibi başarı sağlayamadı Cicero. Pulcher işte tribunus seçildiğinde hemen herkesi Cicero’ya karşı kışkırtmaya başlamıştı. Zaten bu sıralarda Cicero’ya karşı hiç hoş karşılanmıyordu zira bunda Cicero’nun takındığı tavrın nedeni çok büyüktü. Cicero’nun mahkeme salonlarında ve meclislerde ters ters konuşmaları kendisini gülünç duruma sokuyordu ve imajı zedeleniyordu.[50]
Pulcher hereksin hoşuna gidecek işler yapmaya başlamıştı, fakirlere siyasi haklar tanımıştı. Plutarkhos Pulcher’i Cicero’nun amansız düşmanı olarak tanımlıyordu[51]. Pompeius’a gelince o her ikisiyle de iyi geçinmeye çalışıyordu ve Caecer’e gelince o Pulcher’in tribunus olmasına katkı vermişti. Pulcher daha sonra daha önceden bahsettiğimiz üzere Cicero’nun çiğnediği yasayı baz alarak onu hedef alan bir yasalar çıkardı. Çıkardığı yasalardan Lex Clodia de Civibus Romanis Interemptis Roma vatandaşı olan hiç kimsenin adil yargılanma hakkı verilmeden cezalandırılamayacağına hükmediyordu ve bunun üzerine Cicero Catilina komplosuna karışan 5 kişiyi yargısız infaz yaptığı içim 18 ay süreyle sürgüne gitmek zorunda kaldı.[52] Cicero bu karara karşın Pompeius’tan ve senatustan yardım almak istedi ama herkes ona sırt çevirmişti bu Pompeius’un Cicero’ya ihaneti demekti zira aslında araları Sulla’nın ordusunda oldukları zamandan beri iyiydi ama artık siyaseten ters düşmüşlerdi.[53] Cicero sürgün yerini kendi seçmişti ve İ.Ö. 57 yılında Thessalonika (Selanik) kentine gitti.[54] Pulcher, Cicero’yu sürgün ettikten sonra çiftliğini ve konağını yaktı, yerine de Özgürlük Tapınağı’nı inşa etti. Geri kalan eşyasını da açık attırmayla satmak istedi ama kimse almaya yanaşmadı.[55] Pulcher daha sonra aristokrat sınıfta korku uyandırarak halkı Pompeius’a karşı kışkırttı ve onun seferdeki başarılarını sorgulamaya başladı.[56] Pompeius bunun üzerine Cicero’ya olan ihanetinden pişmanlık duymaya başladı ve arkadaşlarının vasıtasıyla ona ulaşmaya çalıştı. Pulcher işleri iyice karıştırmıştı ve Roma’da şiddet hakim olmaya başlamıştı. Bunu gören halk Pulcher’den desteğini çekti ve Pompeius elde ettiği destekle Pulcher’i makamından düşürdü. Halk fikir birliği edip karar verdi. Aynı zamanda senatus halkın bu isteğini onayladığını gösterircesine sürgün zamanında Cicero’nun yanında olan şehirleri onurlandıracağını söyledi. Senatus Cicero’nun yakılan evini ve bahçesini de devlet tarafından yapılıp kendisine verileceğinin sözünü verdi.[57] Cicero daha sürgün süresi dolamadan daha henüz 6 ay İ.Ö 57 senesinde[58] olmuşken İtalya’ya geri döndü.[59] Cicero tekrar siyasete atılmak istedi ama Roma’daki ortam buna müsaade etmedi. Hatta daha sonraları senatusun Cilicya valiliği görevini istemeye istemeye kabul edecekti. Cicero Cilicya’ya henüz gitmeden önce ilk triumvirliğin sonuna gelinmişti ve senatus’un Pompeius’u Roma’ya çağırıp consul seçmişti[60] bunun üzerine Cicero bu çalkantılı ortamda daha fazla bulunmak istememiş olabilir. Esasında Cicero Roma’ya döndükten sonra kurulmuş olan triumvirliten hiç memnun değildi ve daha önceden de bahsettiğimiz üzere bu memnunsuzluk üzerine kendini siyasetten çekti ve felsefeyle uğraşmaya başladı.[61]
Cicero esasında De Legibus (Yasalar Üzerine) ve De Re Publica (Devlet Üzerine) adlı eserlerini bu dönemde kaleme aldı. Roma’nın cumhuriyet rejiminden uzaklaşıp güçlü siyasetçilerin iktidarı ele geçirdiği bir dönemde kaleme aldığı bu eserleriyle Cicero, Roma Cumhuriyeti’nin eski günlerine göndermeler yaparak devletin ve yasaların ideal yapısının nasıl olması gerektiğini vurgulamaktaydı ve onun ideal devleti aslında Roma Cumhuriyeti’nden başka bir şey değildi. İ.Ö. 55-54 yıllarında avukatlık mesleğini sürdürdü. İ.Ö. 52 senesinde Pulcher’i öldüren Milo’yu savundu ve bu yıllar en verimli dönemiydi bir çok eser kaleme aldı. Daha sonra ise Cicero İ.Ö. 51 yılında yasal zorunlulukla Cilicya valiliği görevini yapmaya gitti.[62] Cicero önemli bir eyalete gitmişti ama onun aklı Roma’daydı, bu görevi sırasında yazdığı mektuplarında Roma’ya olan özlemini sıkça dile getirecektir.[63] Eyalete ulaşan Cicero’nun öncelikli hedefi emrindeki askeri birlikleri bir araya getirip devam etmekte olan Parth tehdidine karşı derhal önlem almaktı ve Cicero bir ordu kurup bu ordusunu güçlendirdi burada çeşitli hadiselerle uğraştı ve nihayetinde başarılar sağlayınca ordusu tarafından imperator ilan edildi.[64] Cicero bu sene içerisinde çok uğraş vermişti ve bir senelik görevinden İ.Ö. 50 ayrılıp Roma’nın yolunu tutmuştu. [65] Roma’ya geri döndüğünde ortamı çok gergin buldu. Cicero Caeser’i görmek istedi ve ayrıca Pompeius ile de mektuplaşıp ikisinin arasını bulmak istedi. [66] Ama istediği gibi olmadı Caeser Galia’dan dönmek istedi ve Pompeius askerleriyle şehri terk etti.[67] Cicero kimin tarafında olması gerektiğini bilmiyordu ama Pompeius’la gitmediği için Caeser’in yanındaymış gibi görünüyordu. Plutarkhos’un aktarımına göre Cicero gerçekten kararsızdı ve Caeser onu yanında görmek istiyordu. Cicero’nun her ikisini de seçememesinin nedeni cumhuriyet rejimine olan bağlılığı olabilirdi ve bu yüzden her ikisine de yanaşmıyordu. Keza Pompeius’ta Cicero’yu kendi safına çağırmıştı. Cicero orta yolu arar ama Pompeius’un Roma’dan ayrılmasıyla bu umudu söner ve Pompeius’a öfkelenir “Şu bizim Pompeius, ne güçlülük gösterdi, ne de aklı başında bir iş yaptı” der.[68] Bunun üzerine Caesar İspanya’ya yola çıkınca, Cicero hemen Pompeius’un yanına gitti. Bu olayın üzerine “Bu hareketini çok kişi olumlu buldu” der Plutarkhos.[69] Bu hareketi Cato tarafından onaylanmamıştı ve zaten Pompeius Cicero’ya yüz vermemişti. Bunun üzerine Cicero Pompeius’un hazırlıklarına alay etmeye başladı. Bu davranışı kimilerince Cicero’nun zayıflığından kaynaklanıyor ama belli ki Cicero ne yapacağını kendi de kestiremiyordu. Caeser Roma’ya hiçbir dirençle karşılaşmadan girmişti. Cicero Caeser’i karşılamaya gitti.[70] Ertesi yıl Pompeius’un öldürülmesi üzerine, Caesar tarafından ılımlı bir şekilde karşılanmasına rağmen onun diktatörlüğünü biricik Cumhuriyet’inin sonu olarak gördüğünden, politik hayattan elini tamamen çekerek kendini felsefe çalışmalarına verir.[71] Cicero İ.Ö. 45-44 yıllarında sarsıntılı süreçler geçirir, karısından boşanır kızını kaybeder. Oğlu da zevku sefaya dalmıştır.[72] Cicero Brutus’un yakın arkadaşı olmasına, yeni siyasi rejimden hiç hoşnut olmamasına ve eski rejimi herkesten çok arzu etmesine rağmen Caesar’a karşı düzenlenen komploya katılmadı.[73] Halk katillere öfkelenmişti ve onların üzerine doğru yürümeye başladılar, katiller ise bir süre saklandıktan sonra Roma’yı terk etti. Antonius senatoyu toplayan ve halkı galeyana getiren kişiydi, Cicero ise ona karşı geldi bu yaptığını fazla bulmuştu. Nihayetinde halk Antonius’un yanında oldu ve o büyük bir ün kazandı. Cicero Antonius’un monarşiyi getireceğinden dolayı endişeliydi. Cicero Antonius ve Octavianus arasındaki mücadelede Octavianus’tan yana tavır almaktan çekinmez ancak Antonius ile Octavianus anlaşıp yanlarına Marcus Aemilius Lepidus’u da alarak ikinci kez triumvirlik kurmaları Cicero için de yolun sonu demektir. Esasında Cicero Caesar’ın mirasçısı Octavianus’u henüz Caesar ve Pompeus hayattayken rüyasında görmüştü. Plutarkhos rüyayı şöyle anlatır:
“… aralarından birinin Roma hükümdarı olarak seçilmesi için senato üyelerinin oğulları Zeus tarafından Capitolium’a çağrılmıştı. Halk heyecanla tapınağa koşmuştu, çocuklar ise mor kenarlıklı giysilere bürünmüş sessizce beklemekteydiler. Birdenbire kapılar açılmış ve her çocuk yerinden kalkıp tanrıya yaklaşmaya ve etrafında dönmeye başlamış. Tanrı her birini dikkatle inceledikten sonra dışarıya göndermiş. Sıra genç Caesar’a (Octavianus) gelince sağ elini kaldırmış ve “Hey Romalılar! Lideriniz bu olacak ve iç savaşınıza son verecek”[74]
Bu anlatı çok önemlidir çünkü artık Cicero Cumhuriyetten umudunu kesmişti, onu muhafaza etmek için uğraşmıştır ama buna gücü yetmemiştir. O her yönetim şeklinin bir gün dönüşeceğini biliyordu ve belki de o gün gelmişti. Mevcut Roma rejimi artık ayakta duramıyordu ve bu bir gün ya da bir senede olmamıştı, aksine Cicero’dan çok önce başlayan bir süreçti ve sonu Cicero’ya gelmişti. Cicero buna çok sonra uyanmış olabilir ama bizim kanaatimizce Cicero De Re Publica kitabını yazdığında bunu çoktan biliyordu. Belki de bu yüzden Cumhuriyetin çoktan yıkıldığını kabullenmiş ve genç Caeser Octabianus’a bel bağlamıştı. Cicero Octavianus onun rejimi tekrar eski hakine getireceğine değil yeni ideal kral olabileceğine belki de inanıyordu. İşin sonunda Cicero Antonius’a hararetle saldırdığı Philippicae söylevi nedeniyle, kimi rivayetlere göre Octavianus istemese de Cicero proscriptiones’e dahil edilir ve 43 yılında Antonius’un askerleri tarafından öldürülür. [75] Octavianus’un Cicero ihanet edip etmediği tartışmalıdır ama şu bir gerçek ki Octavianus Cicero’ya hayrandı.
“Bir gün genç Caesar kızından olan torununun odasına girmiş. Çocuk o sırada Cicero’nun bir kitabını okumakta olduğundan korkup kitabı elbiselerinin arasında saklamaya çalışmış, ancak Genç Caesar büyük bir bölümünü ayakta okuduktan sonra çocuğa geri vermiş ve “Oğlum, bu adam kültürlü biriydi, kültürlü ve yurtsever,” demiş.”[76]
Cicero’nun Eğitimi ve Stoa Felsefesiyle Tanışması
Cicero’nun eğitiminde hitabet ve felsefe çok önemli bir yer teşkil ediyordu. Girdiği, şahit olduğu davaları yorumluyor ve analiz ediyordu.[77] Cicero’nun ilk akıl hocası olan Stoacı filozof Diodotus öğrencisine Stoa felsefesini, müziği, geometriyi ve diyalektiği öğretir. Fakat Cicero’nun üzerinde en büyük etkiyi, o dönem Yeni Akademi’nin başında olan ve Mithridates Savaşı yüzünden İ.Ö. 88 yılında Roma’ya gelen Romalıların yeteneğiyle felsefesiyle çok sevdiği Larissalı Philon bırakır. Cicero hocasından Karneades’in şüpheciliğinin değişik bir uyarlamasını öğrenir. Plutarkhos Cicero’nun hayatında önemli bir yere sahip olan stoa felsefesine yakınlaşışını Karneades ile Philon’un anlaşmazlığından ötürü olabileceğini söyler.[78] Ahmet Arslan İ.Ö. 1. yüzyılda Cicero'nun bu öğretiyi Roma'da Philodernos ve Paidros'tan dinlemiş olduğu ve felsefi olarak Yeni Akademi döneminin şüpheciliğini benimsediği söyler.[79] Aynı zamanda Ahmet Arslan Cicero’nun bilgi konusunda şüpheci olduğunu, ama ahlak konusuna daha pozitif bir açıdan yaklaştığını söyler.[80] Cicero felsefede yeni bir yaklaşım geremediğinden bu yüzden felsefe tarihinden kendisinden bahsedilecek kadar önemli olmadığı söylenir[81]. Keza aynı zamanda bir filoz olan Bertrand Russell klasikleşmiş Batı Felsefesi Tarihi kitabından çok fazla söz etmeyi gerek durmaz, adına bir başlık dahi açmaz. Russell Cicero’nun Platon’un Timaeos diyaloğunu Latinceye çevirdiğini bu sayede orta çağlarda tanınan tek yapıtı olduğundan bahsederek Cicero’nun felsefe tarihine bu katkısından bahseder.[82] Cicero Atina’da bulunduğu sırada Yunan edebiyatıyla ve felsefesiyle tanışmış onun yüceliğini görmüştü. Cicero’nun döneminde belki de hiçbir Yunan yapıtının çevirisi yoktu bunun belki de nedeni Roma’da eğitim alan kişilerin Yunancayı da öğrenmesi ve bu yüzden Latince çeviriye ihtiyaç duymamasından ötürü olabilir. Roma’da pleb sınıfının zamanla hak ve özgürlük kazanmasıyla gittikçe patrici sıfıyla aralarında bir fark kalmamaya başlamıştı. İşte bu dönemlerde eğitim bir statü göstergesi olarak kendini belli etmeye başlamış olabilir. Roma’da eğitim görecek kadar varlıklı ailelerin çocukları Yunancayı öğreniyordu ve Yunan yapıtlarını kendi dillerinde okuyorlardı. Cicero Roma’nın edebiyatta Yunanlılardan geri kalmasına içerleniyor oluşu, bunu Roma adına bir eksiklik görüyor oluşu De Re Publica esrinde görülebilir. Keza yer yer Cicero Roma’nın Yunanlılardan aşağı olmadığının ispatını yapmaya çalışır. Cicero Latinceyi geliştirmeyi kendine görev edinmiş olabilir bu yüzden çeviriler yapıyor ve Latinceye yeni kelimeler kazandırıyordu. Russell Ciceo’nun Yunancadan Latinceye çeviri yapan ilk kişi olabileceğini söyler.[83]Ahmet Arslan’da Cicero’nun hayatının son dönemlerinde yazmış olduğu İyiler ve Kötülerin Sınırları Üzerine (De Finibus Bonorum et Malorum), Tanrıların Doğası Üzerine (De Narura Deorum) ve Academica, zamanının mevcut üç felsefe okulu yani Stoacılık, Epikurosçuluk ve Septiklik üzerine geniş bilgi veren bir tür felsefe tarihi ya da felsefe ansiklopedisi olma özelliğine sahip metinler olduğunu söylemektedir.[84] Ahmet Arslan’ın bu söyleminden Cicero’nun özgün bir felsefe çıkaramadı düşünülebilir. Cicero’nun felsefe tarihine tek katkısının çevirileri ve felsefe tarihi niteliği taşıyan eserleri olduğunu keza yeni bir bakış açısı getiremediğini söyleyenler oldukça fazladır. Filiz Ötkem Cicero için şöyle çarpıcı bir tespitte bulunur:
““Cicero'nun "dar ve kısa görüşlü bir egoist, düşünce ve amaçtan yoksun bir politikacı, yazar olarak da, kötü bir gazeteciden farksız” olduğunu kabul edemeyiz. Gerçi Cicero'da gerçekten özgün bir düşünceye rastlamayız, ama o, eklektik yanıyla da olsa, Yunan felsefesinin yayıcısı olmuştur; onun eserleri olmasaydı, Yunan felsefesi belki de bu etkinlik ve canlılıkla bize kadar ulaşamazdı.”[85]
Kimilerince Cicero‘nun avukatlık mesleğindeki başarısı öyle çok abartılacak bir şey değildi çünkü Cicero’nun bu baskıcı ortamda rekabet edeceği çok az kişi vardı.[86] Cicero’nun yıldızının parlamasını böylece Sulla’nın bu baskıcı yönetiminden kaynaklandığını ileri geldiğini sürüyorlardı. Ama şu da bir gerçek ki Cicero Sulla’yı yakından tanımıştı, onun ne kadar idealist biri olduğunu bilmekle beraber adının Sulla’nın ölüm listesinde görmesi kaçınılmaz olacağını biliyordu, o buna rağmen cesurca bir işe kalkışmıştı.
Cicero stoacıların her şeyini kabullenmemişti, stoacıların sertliği ve dar görüşlülüğünü eleştirmekteydi. Ama genel olarak onların ahlak ve teoloji konusundaki görüşlerini büyük bir sempatiyle karşıladığı düşünülüyordu. Cicero’yu anlamak için hiç şüphesiz stoa felsefesini anlamaktan geçiyor.
Stoa Felsefesi ve Cicero
Stoa felsefesi Helenistik dönemin en etkili okullarından biriydi ve varlığını uzunca bir süre bir takım evrelerden geçerekten devam ettirmesinin yanı sıra Roma döneminde en üst seviyeye çıkmıştı.[87] Stoa okulunun kurucusu Zenon’du. Zenon Kiton’da doğmuş 22 yaşındayken yani 311 yılı civarında Atina’ya gelmiş ve 70 yaşlarındayken yani İ.Ö. 264/3 yılında burada ölmüştü.[88] Diogenes Zenon’u Atina bir kitapçıda Ksenophon’un Anıları kitabından kendisinden bahsedilen Sokrates den etkilenerek Diogenes’e onun gibi kişileri nereden bulabileceğini sorması üzerine Diogenes Kinik Okula mensup Krates’i gösterip onun peşinden gitmesini söylemiştir. Böylelikle Zenon’un felsefe uğraşı Diogenes’in yönlendirmesiyle başlamıştır.[89] Bu anlatının ne kadar gerçekliği yansıttığı şüpheli olmakla beraber Zenon’un Sokrates etkisinin boyutunu göstermesiyle önemlidir. Zenon’un Atina’da kendi okulu olan stoa okulunu ne zaman kurduğu bilinmemekle beraber İ.Ö. 300 civarında kurduğu düşünülmektedir.[90]
Diogenes bize kadar Zenon’un ulaşamayan kitaplarından bahseder ve onun anlatısından da anladığımız üzere Zenon’da Sokrates’in ve Platon’un etkileri görülür. Dioganes aktardığı bu kitap isimlerinde Zenon’unda Platon gibi Devlet adında bir kitap yazmış olduğunu görürüz.[91] Aynı şekilde Cicero’nun da bu isimle (De Re Publica) ideal devletini anlattığı bir kitabı vardır. Cicero’nun devlet hakkında yazmış olduğu bu kitabı aynı Platon’un ki gibi diyalog şeklinde yazılmıştır. Cicero’nun bu kitabı diyalog şeklinde yazmış olmasının sebebi Platon etkisi şeklinde okunabileceği gibi onun mektuplarından anlaşıldığı üzere çağdaşlarının haşin eleştirisinde kaçınmak olduğu düşünülmektedir.[92] Cicero bu diyalog şeklinde yazmış olduğu eserinde seçmiş olduğu konuşmacılar kendisinden bir önceki kuşağın önemli aktörleriydi. Keza Cicero’nun arkadaşı bu kitabı kendi ismiyle yazmasını tavsiye etmişti ve Cicero arkadaşının tavsiyesine uyacağı sırada tekrar kararını değiştirmiş.[93] Ama İ.Ö. 52 yılında yazmış olduğu De Legibus kitabını da diyalog şeklinde yazmıştı ama bu sefer çağdaşlarının eleştirisinden çekinmeyerek hem kendi adını hem de kardeşinin adını yazabilmişti. Cicero bu her iki kitabında da sık sık Platon’un adını zikrediyor ve ondan övgüyle, hayranlıkla bahsediyor. Aynı zamanda Cicero bu de Legibus kitabında kendi ismiyle başlayan diyalogunda “Kuşkusuz öyle, zira şunu anlamalısın ki, hiçbir tartışma türüne daha saygıdeğer bilgilere erişilemez.”[94] demektedir. Daha sonra bahsedeceğimiz üzere Cicero’nun ideal devletinde Sokrates’in, Platon’un ve Aristo’nun izleri görülmektedir.
Zenon’a geri dönecek olursak o kinik öğretisinden ve kendisine bu yolu gösteren Diogenes’ten etkilenmişti ama kendine ait farklı bir öğretiye sahip okul kurabilmişti. Stoa okulu Epikür okulu gibi felsefenin amacını mutluluğa ulaşmak olarak görüyordu. Bu bağlamda stoacılar mutluluğun insanın kendine bağlı olduğunu ve kendi kendisini mutlu edebileceğine inanıyordu.[95] Stoa felsefesi kosmosun yapısını inceleyen fiziği bir ağaca; insanların bu yapı içinde nasıl hareket edeceğini gösteren ahlakı verimli bir tarlaya; ve fizik ile ahlakı koruduğu için mantığı bir sura benzetmiştir.[96] Stoa felsefesinde bu yüzden mantık çok mühimdir. Yani denilebilir ki stoa felsefesinin bel kemiği mantık idi. Stoa felsefesinde evren yani kosmos akılla var olmuştur, bu akıl tanrının aklıdır ve de doğa ile dolayısıyla uyum içerisindedir. Bunu daha da açmak gerekirse kosmos tanrının aklıyla var olmuştur dolayıyla tüm bileşenleriyle, kurallarıyla doğa da tanrının aklıya oluşmuştur. Yegane gerçek doğanın kendisidir. Stoa felsefesinde bu doğa söylemi çok yaygındır ve Cicero’nun metinlerinde bu doğa vurgusunu sık sık görmekteyiz. De Legibus adlı eserinde şunları demiştir:
“Sadece doğanın insana ne bahşettiği, insan zihninin en iyi unsurları düşünmede ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu, kendisini geliştirip tamamlama amacıyla doğduğumuz ve gün yüzüne çıkarttığımız armağanın ne olduğu, insanların tanrılarla kurduğu bağın ve insanlar arasındaki doğal birlikteliğin ne anlama geldiği gibi konular açıklığa kavuştuğunda yasaların ve hukukun kaynağına erişebiliriz.”[97]
Cicero’ya Platon’un aksine inşaların bir araya gelmesi ve devleti oluşturması bir zorunluluk değildi ama onların doğasının bir tezahürüydü. Aynı zamanda yasalar da tanrıdan gelmekteydi yani tanrı aklıyla bir doğa meydana getirmiş bu doğanında bir yasası vardı, tabi olarak bu tanrının yasasıydı. Stoa felsefesinde doğa söylemi çok yaygındır ve görüleceği üzere Cicero’nun bu metninde de doğa söylemi önemlidir.
Cicero İ.Ö. 44 yılında oğlu için De Officiis adında felsefi bir vasiyetname kaleme almıştır. Cicero temel olarak bu kitabında ahlaki davranışın faydacı davranışla bir arada olabileceğini söylemiştir ve bu ikisi arasında ayrımın yapılmasının zararlı olabileceğinden bahsetmişti.[98] Şüphesiz bu düşünce Cicero’nun yapıp ettiklerini idrak edebilmemiz için önemlidir. Cicero bu eserinde hem stoa hem de Platon nüansları görülür.
“Ancak Platon’un müthiş bir şekilde yazdığı gibi, sadece kendimiz için doğmadık, aynı zamanda vatanımız bir parçamıza, dostlarımız da diğer parçamıza sahip çıkar. Dahası, Stoacıların inandığı gibi, yeryüzünde gelen her şey insanlığın kullanımı için yaratılmıştır ve insanlar bizzat insanlar için, birbirlerine faydalı olabilsinler diye doğmuştur. Neticede bu meselede doğayı rehberimiz olarak izlemeli, yükümlülüklerin karşılıklı değişimiyle müşterek yaraları gözetmeli, uzmanlık, iş ve yetenek sergileyip başkalarınınkinden yararlanarak insanların diğer inşalara olan bağını güçlendirmeliyiz.”[99]
Stoa felsefesinde doğanın birleştirici, insanları ihtiyaçtan ötürü bir araya getiren buna mecbur kılan fikri uyum fikriyle bağlanır. Buna göre insan tıpkı bedendeki organlar gibi birbiriyle uyumlu olmadıkça “en yüce iyi”ye ulaşamaz. Cicero burada esasında insanların bir arya gelerekten (zorunlu ya da doğası gereği) kurdukları devletlerine doğaları gereği bir parçasıyla bağlı olduğunu söyler keza Cicero’ya göre devlet bir halk unsurudur (res populi) ve bu halk unsuru alelade şeklinde oluşmamıştır, ortaklık ilkesine bağlı olarak bir araya gelmiş bireylerden oluşmuştur.[100] Stoa felsefisinin ortaya koymuş olduğumuz bu yapısından da anlaşılacağı üzere doğa yasası aynı zamanda akıl yasasıdır.[101] Cicero Yasalar Üzerine (De Legibus) adlı eserinde yine kendi adıyla başladığı diyalogda şunu demiştir:
“En bilge kişilerin görüşünü şu olduğunu görüyorum: Yasa ne inşaların zihinlerinde tasarlayarak oluşturduğu ne de halkların kararı olan bir şeydir, aksine genel olarak evreni yönetme ve yasaklama bilgeliğiyle idare eden ebedi bir olgudur. Buna bağlı olarak, ilk ve nihai yasanın her şeyi aklıyla düzenleyen ye da yasaklayan tanrının zihni olduğunu söylüyorlardı. Bu yüzden tanrıların insan soyuna verdiği yasa hakkı olarak övülmüştür. Zira o yönetmeye ve yasaklamaya uygun olan bilgenin aklı ve zihnidir.”[102]
Cicero’ya göre yasa evreni yani kosmosu kapsayan ebedi bil olgudur çünkü yasa tanrının aklıyla yarattığı doğanın bizzat kendisidir. Dolayısıyla bu yüzden Cicero yasanın övülesi bir şey olduğunu söyler. Aynı zamanda stoa felsefesinde de doğayla özdeş olan akıldan çıkar yasa. Zira Cicero’nun burada “En bilge kişileri görüşü” diye nitelediği kişiler stoacılardır. Stoa felsefesinde akıl övülesidir, aslında stoa felsefesinde mantığın bir omurga olarak görülmesi de bundandır çünkü mantık insanı doğruyu yanlıştan ayırtma yeteneği kazandırır, doğru olanda doğanın yasasıdır. Cicero Yukarıda da bahsedildiği gibi “yasalar üzerine” isimli eserinde apaçık bir şekilde stoacıların doğal yasa kavramından anladığı şeyleri kendi görüşüne göre ortaya koymuş, bu kavramları yeniden yorumlamıştı.[103]
Stoa felsefesi Helenistik dönemin en etkili okullarından biriydi ve varlığını ununca bir süre devam ettirmesinin yanı sıra etkisi Roma döneminde en üst seviyelere çıkmıştı. Zira Roma’da stoa felsefesini önemli temsilcileri vardı ve Cicero esasında orta stoa denilen stoacılığın İ.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarında etkin olduğu felsefe öğretilerinin birbirine yakınlaştırılmaya çalışıldığı stoa felsefesine yakındı. Bu dönem stoa felsefesinin karakteristik özelliği Platon ve Aristo’nun bazı düşüncelerini alıp bunları kendi öğretisiyle kaynaştırmasıydı.[104] Esasında Roma’da 1. yüzyılda Epikuros’un felsefesini açıklamaya çalışan iki Yunanlı buraya bu yüzyılda getirmiş ve Roma epikürcülüğün merkezi haline gelmişti.[105] Tam burada adını daha önce zikrettiğimiz Philon ve Poseidonos’da Roma’da İ.Ö. 1. yüzyılda stoa felsefesini temsil ediyordu. Yine daha önce bahsettiğimiz Plutarkhos aktarımına göre Cicero stoa felsefesini benimsemiş olabilirdi. Ortaya koymaya çalıştığımız üzere Cicero stoa felsefesinden beslenmişti bu eserlerinde apaçık gözlemlenebilir ama ayriyeten Cicero hayranlıkla ve övgüyle bahsettiği Platon’un felsefesinden de bahsetmişti, onun De Re Publica’sında ortaya koymuş olduğu ideal devleti Palaton’dan Sokrates’ten, Aristo’dan ve stao felsefesinden besleniyordu. Cicero’nun ortaya koymuş olduğu felsefesi ideal devleti o kadar çok bu isimlerden besleniyordu ki onun özgün biri olmadığı ve de felsefeye tek katkısının çevirileri ve felsefe tarihi anlatıları olduğu düşünülüyordu.
Cicero’nun İdealindeki Devlet
Cicero’dan önce Sokrates, Platon ve Aristo ideal devletin nasıl olması gerektiğine ve devlet yönetim biçimlerine kafa yormuştu. Bu anlamda Platon’un Devlet adlı yapıtı önemlidir. Stoa okulunun kurucusu Zenon Platon’dan etkilenmişti bunu Diogenes’in aktardığı şekliyle onunda Devlet adında bir kitap yazdığı bilgisinden hareketle ideal devletin nasıl olması gerektiğine kafa yormuş olduğunu biliyoruz. Cicero’nun ideal devlet telakkisini De Re Publica eserinden okuya biliriz. Cicero Platon’a hayranlığını gizlemiyor bunu metinlerinde çok sık dile getiriyordu. Platon’un ideal devleti Cicero’nun ideal devleti anlaşılması için mühimdir. Platon’a göre, devletin temelleri ihtiyaçlarımıza dayanmaktadır. Yemek, içmek, barınmak gibi birçok ihtiyaçları olan insanlar her işe kabiliyetli değillerdir. Bu sebeple herkesin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için topluluk içinde yaşaması ve herkesin yalnız tek bir ihtiyacı karşılaması için çalışması lüzumuna kanidir.[106] Cicero’da bu düşünceye benzer bir şekilde devletlerin oluştuğunu düşünür. Ona göre insanlar doğası gereği bir araya gelmiştir. Aynı zamanda Cicero devleti bir halk unsuru olarak görür ama bu halk alelade bir şekilde bir araya gelmemiştir ve onun deyişiyle devlet: “…çoğunluğun yasa birliği ve ortak yararı üzerinde anlaştığı topluluktur.”[107] Platon, devlette bulunan değişik yönetim şekillerinin her insanda bulunduğunu yani her insan türüne hitap ettiğini dolayısıyla devletin de bu biçimleri insanlardan aldığını belirterek toplum ve devlet arasında bir bağ olduğundan dolayısıyla her ikisinin de canlı birer organizma olduğundan bahseder.[108] Yine Aynı şekilde buna benzer bir görüş öne sürer. Cicero’ya göre yöneticiler neyse devlet bizzat odur.[109] Kısaca Platon bir devlette halk neyse devlette odur yani devlet toplumun arzu ettiği şekle evrilir demiş. Cicero ise devlet biçimini yöneticilerden aldığını söylemiştir. Platon’a göre devlet yönetim şekilli ikidir bunlar demokrasi ve monarşidir. Monarşinin iki şekli vardır bunlar krallık ve tiranlıktır. Esasında o krallığın zamanla tiranlığa dönüşebileceğinden de bahseder. Aynı şekilde demokraside dönüşüm yaşar.[110] Cicero De Re Publica eserinde devlet yönetim biçimlerinden bahseder. En öz biçimiyle bu yönetim biçimleri krallık, aristokrasi ve demokrasidir. Yine aynı şekilde o da bu yönetim biçimlerinin dönüşümünden bahseder. Cicero’ya göre bu yönetim biçimlerinin hepsi kusurludur ama illaki içlerinden birisini seçecek olursa krallığı seçecek olacağından bahseder. Ama ona göre krallıkta tiranlığa kolayca dönüşebilir, bu esasında demin aktardığımız şekliyle Platon’un siyasi rejimler döngüsü fikrinin bir parçasıdır.[111] Cicero bunu daha ileriye götürerek krallık rejiminin savunusunu yapar. Roma başlangıçta krallarla yönetilmiştir ve Cicero Roma krallık döneminin anlatısını De Re Publica adlı eserinde yapar.[112] Cicero başlangıçta Roma krallarının başarılı olduğunu zira Roma’nın kurucusu Romulus’un kral olduğunu anlatır. Ona göre krallık yönetim biçimi dönüşüme elverişlidir ama diğer yönetim şekillerine nazaran daha iyidir. Roma krallarının başarılı olmasından ve onların başarısından bahsettikten sonra son Roma kralı Tarquinus’tan bahseder ve esasında onun kötü yönetimini karakterine bağlayarak onun esasında bir kral olmadığından bir tiran olduğundan bahseder. Zira Tarquinus bir asilin karısı olan Lucretia’ya cinsel tacizde bulunmuş ve Lucretia bu olay sonucu intihar etmiştir. Bu kişisel trajedi daha sonra ise bir halk ayaklanmasına dönüşüştür. Ayaklanma sonu kral Tarquinus kovulmuş ve M.Ö. 508/7 senesinde Cumhuriyet kurulmuştur.[113] Cicero’ya göre bu olay Romalıların hafızasında yer edinmiştir ve Romalılar kral isminden nefret etmişlerdir.[114] Ama Cicero’ya göre Tarquinus bir kral değildir, o bir tirandır. Bunu şu sözleriyle ifade eder: “Zira niçin kişisel gücü, egemen olmayı arzulayan ve hatta halkı baskı altına alarak yöneten birinin iyinin Iuppiter’in isminde geçen “kral” unvanıyla anayım? “Tiran” ismi daha çok yakışmaz mı?”[115]Cicero krallık rejimini över ama onun kafasındaki ideal devlet krallık değildir bizzat Roma’nın kendisidir. Cicero’ya göre ideal devlet yaşadığı, bizzat deneyimlediği Roma devletidir.[116] Cicero tam anlamıyla Roma Cumhuriyeti’ne bağlıydı onun tarihsel anlatısını yaparken Romulus’un şehri en iyi yere kurduğundan bahseder, ona övgüler düzer. Roma’nın uzun soluklu bir süre içersin de ideal görünümüne kavuştuğundan bahsederdi. Zira gerçekten de Roma döneminin en parlak, en başarılı devletiydi. Savaşalar kaybediyordu ama eninde sonunda kazanan Roma oluyordu. Cicero’ya göre Roma bunu iradesi ve disiplini sayesinde başarmıştı.[117] Cicero Roma’nın mevcut rejiminin devam etmesini istiyordu zira ideal olanı ona göre buydu. Bunu istemek ve arzu etmekle gerçeği göremedi çünkü Roma Cumhuriyet rejimi yıkılmak üzeriydi. Cicero bu düşüncesinde kuşkusuz edindiği felsefenin, etkilendiği filozofların büyük etkisi vardı ama eyleme geçirmekte başarılı olmadı. İşte bu yüzden Cicero kimilerince eylem adamı değildi, düşünüyor ve yazıyordu.
Sonuç
Cicero Roma Cumhuriyeti’nin en sarsıntılı döneminde siyasi hayatına başlamıştı. Roma’da yavaş yavaş yükselen bir siyasi kariyere sahip oldu ama düşüşü de bir o kadar hızlı oldu. O Roma Cumhuriyeti’nin İmparatorluğa dönüşü sürecinde en az Gracchus, Sulla, Ceaser ve Pompeius kadar etkin rol oynadı, en azından varlığını gösterdi ve dönemin aktörlerinden biri oldu. Daha öncede belirttiğimiz gibi onu bu dönem için birkaç gömlek dar görenler de oldu. Cicero bu isimler kadar etkili olamadığı bariz ama yine de adından söz etmeyi hak edecek kadar bu dönemde aktifti ve uğraştı. Cicero’nun ortaya koymuş olduğu eserlerden onun eylemlerine bir izah getirebiliriz, zira onun kafasında bir ideal devlet vardı ve bunun için mücadele veriyordu. Verdi mücadele Cicero’nun da karakterinden de kaynaklanan hususlardan dolayı pek fazla etkili olmadı. Zira o zorluklarla mücadele edecek motivasyonu kendinde bulamadı. Onun bir eylem adamı olmadığı düşünülebilir. Zira gerçekten de Cicero ideal devletin ve yasaların nasıl olması gerektiğine epey bir kafa yormuştu ama bunu gerçekleştirecek eylem gücüne sahip değildi. Roma Cumhuriyet rejimi yıkılacaktı, Cicero bunu kabullenmemekte ısrarcıydı. Bu yüzden ona muhafazakar denilebilir. Cicero bizim kanaatimizce eski Roma düzeninin muhafazasından yanaydı, bunun için çabaladı da ama dediğimiz gibi bunun için çok geçti. Bunun geç olduğunu yine çok geç farkına varmıştı. Alında zaman zaman siyaset hayatını terk edip kendini felsefeye vermesi Roma’nın durumundan ümitsiz olduğunu gösteriyordu. Nihayetinde Cicero son zamanlarında artık mevcut Roma rejiminin sonuna gelindiğini fark etmişti ve bu yüzden farklı bir düşünce edinmiş olabilirdi. Daha önce Plutarkhos’un aktardığı rüyadan bahsettiğimiz üzere belki de o Octavianus’u ideal kral olarak görmeye başlamıştı.
Kaynakça
Arslan, A. (2008). İlkçağ Felsefe Tarihi 4. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniverisitesi Yayınları.
Bahadır, E. M. (2021). ZENON’DAN CİCERO’YA DOĞAL YASA ANLAYIŞI. Abant Sosyal Bilimler Dergisi, 21, 41-54.
Bosch, C. (2020). Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri. (S. Atlan, Çev.) Ankara: Türk Tarih Kurumu.
C. Cengiz Çevik. (2017). Cicero’nun Devleti . İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Cicero. (2019). Devlet Üzerine. (C. C. Çevik, Çev.) İstanbul: İthaki Yayınları.
Cicero. (2021). Yasalar Üzerine. (C. C. Çevik, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Çapak, İ. (2015). Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu. Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi, 1(1), 9-20.
Demir, M. (2021). Catilina Komplosu (MÖ 63) Üzerine Değerlendirmeler. Cedrus 9, 9, 283-302.
Dikyol, Ç. (2021). Antik Roma’da Bir Statü Göstergesi Olarak Eğitim. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23(3), 1025-1051.
Dürüşken, Ç. (1991). Stoa Mantığı. Felsefe Arkivi, 28(0), 287-308.
Eutropius. (2004). Eutropius, Roma Tarihinin Özeti. (Ç. Menzilcioğlu, Çev.) İstanbul: Kalbalcı Yayınevi.
Gürgen, A. (2016). Cicero ve De Officiis Eserinde Romalı Erdemleri. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi.
Korlaelçi, M. (2008). Platon’un Devlet Anlayışında Demokrasinin Yeri. Felsefe Dünyası, 32(47), 32-46.
Ötkem, F. (1996). Cicero: Yaşadığı Devir Karşısındaki Tutumu. Littera: Edebiyat Yazıları, 7, 157-179.
Ötkem, F. (1999). Cicero’nun Yaşadığı Dönemde Karşı Tutumu(2). Littera. Edebiyat Yazıları, 19-36.
Özaktürk, F. G. (1999). Cicero'nun Genç Pompeius ile Sulla Konusundaki Tutum ve Düşünceleri (İ.Ö. 89-78 yılları arası. Ankara Üniversitesi il ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 299-307.
Plutarkhos. (1999). Yaşamlar XXI. (A. Ö. Sangöllü, & N. B. Gürsoy, Çev.) Ankara.
Plutarkhos. (2021). Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar. (İ. Çokona, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Russel, B. (1972). Batı Felsefe Tarihi. (M. Sencer, Çev.) Ankara: Bilgi Yayınevi.
Şahin, E. (2010). Platon ve Fârâbî’de Aristokrasi. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 51, 111-130.
Thilly, F. (2000). Felsefenin Öyküsü. (İ. Şener, Çev.) İstanbul: İzdüşüm Yayınları.
Tikveş, Ö. (2011). Eski Yunan’da Devlet anlayışı. Journal of Istanbul University Law Faculty, 35, 164-207.
Tozan, M. (2016). CICERO’NUN CILICIA VALİLİĞİ. Cedrus 4, 4, 105-126.
* Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ortaçağ Tarih Bilim Dalı, Yüksek lisans Öğrencisi
[1] Filiz Ötkem, “Cicero’nun Yaşadığı Dönemde Karşı Tutumu(2)”, Littera. Edebiyat Yazıları, 9 (1999): 19-36.
[2] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, çev. Sabahat Atlan (Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 2020), 131
[3] Filiz Ötken, “Cicero’nun Yaşadığı Devir Karşısındaki Tutumu (2)”, 20
[4] Cicero, Devlet Üzerine, çev. C. Cengiz Çevik (İstanbul: İthaki Yayınları, 2019), 120
[5] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, çev. İo Çokona (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021), 33
[6] Cicero, Yasalar Üzerine, çev. C. Cengiz Çevik (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021), 35
[7] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 34
[8] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017), 25
[9] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 26
[10] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 34
[11] Cicero, Devlet Üzerine, 26
[12] Cicero, Devlet Üzerine, 27
[13] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 34
[14] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 174
[15] Cicero, Yasalar Üzerine, 5
[16] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 35
[17] Cicero, Devlet Üzerine, 30
[18] F. Gül Özaktürk, “Cicero'nun Genç Pompeius ile Sulla Konusundaki Tutum ve Düşünceleri (İ.Ö. 89-78 yılları arası)”, Ankara Üniversitesi il ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 39 (1999): 299-307
[19] Plutarkhos, Yaşamlar XXI, çev. Ayşe Önsay Sangöllü- Nilüfcr Bayar Gürsoy (Ankara: Cumhuruiyet, 1999), 125
[20] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 35
[21] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 35
[22] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 35
[23] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 36
[24] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 174
[25] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 36
[26] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 36
[27] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 37
[28] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 37
[29] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 37
[30] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 37
[31] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 174
[32] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 174
[33] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 37
[34] Eutropius, Roma Tarihinin Özeti, çev. Çiğdem Menzilcioğlu (İstanbul: Kalbalcı Yayınevi, 2004), 153
[35] Muzaffer Demir, “ Catilina Komplosu (MÖ 63) Üzerine Değerlendirmeler”, Cedrus 9 (2021 ): 283-302
[36] Demir,” Catilina Komplosu (MÖ 63) Üzerine Değerlendirmeler”, 285
[37] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 175
[38] Demir,” Catilina Komplosu (MÖ 63) Üzerine Değerlendirmeler”, 299
[39] Cicero, Yasalar Üzerine, vii
[40] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 49
[41] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 49
[42] Cicero, Yasalar Üzerine, vii
[43] Demir,” Catilina Komplosu (MÖ 63) Üzerine Değerlendirmeler”, 299
[44] Filiz Ötkem “Cicero: Yaşadığı Devir Karşısındaki Tutumu”. Littera: Edebiyat Yazıları, 7, (1996): 157-179.
[45] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 178
[46] Cicero, Yasalar Üzerine, viii
[47] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 57
[48] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 57
[49] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 57
[50] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 56
[51] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 59
[52] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 175
[53] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 59
[54] Murat Tozan, “CICERO’NUN CILICIA VALİLİĞİ", Cedrus 4 (2016 ): 105-126
[55] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 60
[56] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 62
[57] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 62
[58] Cicero, Yasalar Üzerine, ix
[59] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 62
[60] Clemens Bosch, Roma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri,
[61] Tozan, “CICERO’NUN CILICIA VALİLİĞİ", 107
[62] Cicero, Devlet Üzerine, 41
[63] Tozan, “CICERO’NUN CILICIA VALİLİĞİ", 110
[64] Tozan, “CICERO’NUN CILICIA VALİLİĞİ", 112
[65] Cicero, Devlet Üzerine, 41
[66] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 65
[67] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 65
[68] Filiz Ötkem, “Cicero’nun Yaşadığı Dönemde Karşı Tutumu(2)”, 31
[69] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 65
[70] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 67
[71] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 67
[72] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 68-69
[73] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 69
[74] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 71
[75] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 75
[76] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 76
[77] Cicero, Devlet Üzerine, 28
[78] Plutarkhos, Demosthenes – Cicero Paralel Hayatlar, 35
[79] Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 4 (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniverisitesi Yayınları, 2008), 32
[80] Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 4, 43
[81] Filiz Ötken, “Cicero’nun Yaşadığı Devir Karşısındaki Tutumu (2)”, 21
[82] Bertrand Russeli, Batı Felsefe Tarihi, çev. Muammer Sencer (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1972), 336
[83] Bertrand Russeli, Batı Felsefe Tarihi, 436
[84] Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 4, 43
[85] “Cicero: Yaşadığı Devir Karşısındaki Tutumu”. Littera: Edebiyat Yazıları, 7, (1996): 157-179.
[86] Filiz Ötkem, “Cicero’nun Yaşadığı Dönemde Karşı Tutumu(2)”, 25
[87] Bahadır, E. M. (2021). ZENON’DAN CİCERO’YA DOĞAL YASA ANLAYIŞI . Abant Sosyal Bilimler Dergisi , 21 (2) , 41-54
[88] İbrahim Çapak , "Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu". Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi 1 / 1 (Mayıs 2015): 9-20 .
[89] Çapak , "Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu", 10
[90] Frank Thilly, Felsefenin Öyküsü, çev. İbrahim Şener (İstanbul: İzdüşüm Yayınları, 2000), 192
[91] Çapak , "Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu", 10
[92] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 17-18
[93] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 18
[94] Cicero, Yasalar Üzerine, 10
[95] Çiğdem Dürüşken, “Stoa Mantığı”, Felsefe Arkivi, 0/28, (1991): 287-308
[96] Dürüşken, “Stoa Mantığı”, 287
[97] Cicero, Yasalar Üzerine, 10
[98] Abrim Gürgen, Cicero ve De Officiis Eserinde Romalı Erdemleri (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2016;95
[99] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 35-34
[100] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 65
[101] Dürüşken, “Stoa Mantığı”, 289
[102] Cicero, Yasalar Üzerine, 37
[103] Bahadır, “ZENON’DAN CİCERO’YA DOĞAL YASA ANLAYIŞI”, 50
[104] Çapak , "Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu", 12
[105] Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 4, 44
[106] Özkan Tikveş, “Eski Yunan’da Devlet anlayışı”, Journal of Istanbul University Law Faculty , 35 ,(2011 ): 164-207
[107] Cicero, Devlet Üzerine, 137
[108] Eyüp Şahin, “Platon ve Fârâbî’de Aristokrasi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 51 (2010 ): 111-130
[109] Cicero, Devlet Üzerine, 137
[110] Murtaza Korlaelçi, “Platon’un Devlet Anlayışında Demokrasinin Yeri”, Felsefe Dünyası ,47/32 (2008) , 32-46
[111] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 44
[112] Cicero, Devlet Üzerine, 165
[113] Clemens Bosch, Ruma Tarihinin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri, 14
[114] Cicero, Devlet Üzerine, 149
[115] Cicero, Devlet Üzerine, 142
[116] C. Cengiz Çevik, Cicero’nun Devleti, 66
[117] Cicero, Devlet Üzerine, 168
Yorum Bırakın