“…Sansür ve Koro da yanındaydı. Onların çelişkili istemleri ve sövgüleri arasında, her nasılsa bir gün daha yitirmiş olduğunu ayrımsamıştı birden.”
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’de iki dünya arasındaki çatışmanın arasında kalan Deborah’ın deliliğine tanıklık ederiz. O da diğer deliler gibi delilikten uzak ve bir o kadar da yakındır. Birilerinin kabul etmediği delilik, başkalarınca onun kimliği görülmüştür. Joanne Greenberg’in romanlaşmış anısı toplumsal gerçekliğe olan yakınlığıyla bizi yanılgılarımızdan koparır, gerçekliğin karşısında yüzüstü bırakır. Ondandır ki Sana Gül Bahçesi Vadetmedim deliliğin öznelerince keyifle okunurken yanlı iyilikleriyle varlık gösterenleri huzursuz eder.
Övgünün karmaşık bir yapısı olduğuna inanıyorum. Öyle ki övgü deliliğin, atlatılmış kötü günlerin veya atlatılması istenilen kötü günlerin ardından duyuluyorsa tınısında beklenti de barındırıyor. Beklenti tınısı ise övgünün içindeki sövgünün gizil maskesini düşürür. Deliliğin öznesi ise kendi deliliğinin altında, sövgünün ona yüklediği borcu ödemenin telaşına kapılıyor. Delinin kapanmayan borç defteri üstüne basılmış etiketin sürekli sürekli okutulmasıyla kabardıkça kabarıyor. Öyleyse öznenin dışında yapılan iyiliği anlamlandırırken taşıdığı yükü de elekten geçirmek gerekiyor.
-delilik tanımını akıl hastalığı tanımı karşısında tereddütsüz kullanıyorum. Akla itaat etmemenin hastalıklı olduğu kabul edilebilir gelmemekle birlikte kurgulanmış yaşamın dışına çıkan herkesin bireysel devrimini gerçekleştirdiğine inanıyorum.-
Kuşkusuz iyiliğin düşünülmesi güven veren bir tarafı barındırıyor. Biri veya birileri tarafından iyiliğimizin düşünüldüğünü bilmek, hissetmek nesneyle kurduğumuz ilişkiyi güçlendirir. Ancak her iyilik özünde bir karşılık da bekler. Yapıldıktan sonra denize atılacaksa iyilik, o denizin daha mavi olması arzu edilir. İyiliğimiz isteniyorsa bu salt olarak bizim için mi, yoksa toplumsal dengenin terazisinde ağırlık yapmamamız için midir? Toplum normlarının sınırını koruyan en küçük yapıdan en büyüğüne, aileden devlete, belirlenen çizgide düz yürümek cambazlık değil de nedir? İpin üstüne çıkmamak iyilik istençleriyle vazgeçilebilir kılınmaya çalışılabilen bir delilik ise ipin varlığını kabul etmemek zırdelilik o halde. Zırdeliye hiçbir övgü değer kılınmaz, o, ancak acımanın hafifleten mastürbasyonunun aracıdır. Çünkü öyle inanılır ki o bir değişim vadetmez, ipi reddedenden yürünmesi beklenmez. Ama deli öyle değildir, toplumsal yaşamın bir parçasını içinde barındırır. Bu dünyadadır, bazen de başka bir dünyada ama geri dönebilecek bir kapısı vardır. Onu bu dünyada tutmak için her şey yapılır. Diğer dünyanın adının ağza alınması ise korkutucu bir yasak barındırır. Anlaşılmamak da burada yatar. Sorulmamış dünyanın yasaklanan elmalarıyla otorite savaşına girilir. Deliliğin öznesi var ettiği elmaların yasaklanışına anlam veremezken, ondan yaratımına yabancılaşması ve kör taklidini tiyatral anlamda gerçekleştirilmesi beklenir. Seyircilerin -deli olmadığını savunanların- alkışlarıyla kişi arzularını korku nesnesi kılar, onlardan kaçar, dinlenmeye çekildiğinde ve alkış seslerinin kalabalık gürültüsü kesildiğinde korku nesnesiyle baş başa kalır. O zaman iyiliği düşünülen deli, kötülüğüne inandırıldığı şeyle çatışma yaşamaya başlar. Yanlı iyiliklerin o anda bir çıkarı kalmamıştır, öğütleri yalnız kalan deli için değil başkalarınca beraber göründükleri deli içindir.
Övgü, iyiliğin istenmesiyle dönüştüğü sövgüde ilk anlamını tamamen yitirir. Yüzeysel övüncün yerini derin bir mahcubiyet alır. Bir şeyin üstesinden gelebilmek için üretilen övgü söylemlerinin öznenin en küçük duraksamasında nasıl da sövgüye devrildiğini yaranamamakla görünüm kazanan yakınmalarda veya kötülüğün istenmemesine sığınılan duygu yüklü nasihatlerde görürüz. Delinin adı hiçbir zaman tek başına anılmaz, onun tarifleyen bir huyu da vardır. Kimi zaman sinir küpü kimi zaman vurdum duymazdır. Sıfatı adından eksik olmayanın duyduğu övgünün saflığı bulanıklaşır, özgünlüğü yitirilir. Övgü totaliter bir form kazanarak tahakküm aracına dönüşür. Sövgü ile aralarındaki bağın inceliği, onun iyilik istenciyle kurduğu ilişkinin gizlenmesine yardımcı olur. İstenilen iyilik öznenin değil, isteyenin iyiliğidir. Deliliğe iyi gelecek olanın delinin arzu ettiği değil onun aklına gelemeyecek şeyler olduğu iddia edilir. Koyun postunda kurdun yardımcılığı dersek çok mu haksızlık ederiz iyilik elçilerine, belki. Deliliğin üstüne konulan bin bir çeşit etiketin yarattığı haksızlık karşısında ise az kalır benzetmemiz.
“…
Delilik mi dedin? Kim bilir... Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzünde olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?”
Yorum Bırakın