Neden video oyunları oynuyoruz? Peki, neden oynamaya ihtiyaç duyuyoruz? Bilindiği gibi oyun, insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Oyun, kimilerine göre fazla enerjisini atma yolu, kimilerine göre de bir dinlenmedir. Ancak işin özünde, tarihten beri oyun oynandığı bir gerçektir. Burada bahsettiğimiz oyunlar, elbette ilkel oyunlar; ama sadece ilkel oyunlar mı oluşturuyor bizim temel yapıtaşımızı? Hayır, zihinsel oyunlar da var, örneğin satranç. Peki, bu video oyunları denen garabet nereden çıktı? Yeni yüzyılda insanların hareketli oyunlar oynaması pek mümkün değil. Durum böyle olunca, aradığımız aksiyonu video oyunlarından buluyoruz. Bir nevi beynimizi kandırıyoruz. Böyle bir durumda, ekran başında geçen bir ömrü mazur görebiliriz. Aslında bunun yanıltıcı bir tarafı da var; şartlar oluştuğunda dahi yapamayacağımız, sadece hayal edebileceğimiz aktiviteleri bilgisayar yardımıyla kolaylıkla yapabiliyoruz ve evet, bu bir tuş darbesiyle oluyor. Artık gelişmesi gereken kaslarımız ise parmaklarımız haline bürünüyor. Böyle bir durumda bilgisayarı, hayal kutusu olarak tanımlayabiliriz. Bu durumun iyiliği ve kötülüğü, avantajı ve dezavantajı ise tartışmalı bir konu. Avantaj ve dezavantajları üzerine kitap yazılacak olsaydı, muhtemelen bir külliyat yaratılırdı. Ama böyle bir şeye ihtiyaç duymuyoruz; bir şey olmuşsa bir sebebi vardır elbet. Eğer dijitalleşmemiz gerekiyorsa, yaparız. Video oyunlarına bir kaçış olarak da bakabiliriz, ama bu fazlaca subjektif bir yorum olur. Nedir bu kaçış? Genel kanıya göre, hayatın yeni rutini ve kargaşasından kopup yeni bir dünyaya adım atmak, bedenen değil zihnen başka bir evrene geçiş yapmak diyebiliriz. Buna elbette ihtiyaç duymamız ayrı bir sorun; ama video oyunlarının bu kadar az maliyet ile bu fırsatı sunması ise mükemmel bir detaydır. Gittikçe gelişen video oyunları sektörünün bu konuda zincir fast food mağazalarından pek farkı yoktur. Bizi ne kadar bağımlı yaparlarsa, o kadar iyi. Peki, aklımıza başka bir çözüm yolu geliyor mu? Özellikle de milyarlar için? Hayır.
Yorum Bırakın