İnsan bu dünyaya yüklediği anlamlar yüzünden bu dert çemberinde.
Hayat birbirini besleyen bir zincir halkasıyken insan bu halkaların içinde dönüp duruyor. Özellikle orta kısımlarda kalamayıp bir uca sivrileşen çoğu kişi hayatlarını bu durumun savunuculuğunu yaparak geçiriyorlar. Yine de hayrete düşmeden edemiyorum, bu durumların tam tersini nasıl görmeyebilirler? Çok akıllı insanlar nasıl olurda akıllarını sadece bir alanda kısıtlı bırakırlar? Taraftar olmak böyle bir şey gerçi, insanı kör eder: Ve toplumdaki herkes bir şeye taraftar. Gerçek entelektüeller ve sanatın yaratıcıları ise gözlemci olmayı başarsalarda her durumda, onlarda kalplerinde her insan gibi bir tarafa daha yakın dururlar. Yine de bu onların tam tersini düşünmesine engel olmaz. Sadece onlar bilinçli bir tarafta olurlar, sürüklenmezler kitlelerle. Gözlemciler kendi içlerine dönüpte toplum tüm acılarını iliklerine kadar hissetiğini fark ettiğinde herkesi anlar hale gelir, kötülükler zincirini ve çaresizliği iyice kavrar ve topluma öfkelenmeden edemez. Çünkü toplum bu kötülüğü büyütür, yeşertir aynı iyilik gibi. Yine de iyilik bireysel ve toplumsal anlamda daha zordur, sancılı bir doğumdur ve genelde öldüğünde değer görür.
Çünkü kitleler kördürler.
Prometheus bize ateşi veririken elbet bunu hayal etmemişti. Kim kurtarmaya çalıştığı bir kitlenin başındaki tanrılar kadar kötüleşebileceğini düşünürdü ki? O tanrılar için şeytan olarak yazıldı ama onun düşündüğü lanetlenen sanat ve bilgiden başkası değildi. Düşününce, elma bilgiyi verdi, ateş ise bilinci: Ama insanlık yine de bu lütufları verenlerin suratına tükürdü. Kendilerini kısıtlayana taptılar, gözlerini açmaya çalışanları ise taşladılar. Sanat ne noktadadır bu durumda değil mi? Hepimize refah getirmesi gereken bilim ve sanat kimseciklere dokunamadan yok olup gidiyor.
Bilgelik ve sanat her şeye rağmen var olsa da o acıyla şekillenir. Bundandır ki kanayan yaralardan oluşan sözcükler gözlerimizi yakar.
Yorum Bırakın