İskenderiye Kütüphanesi MÖ 331 ‘de Büyük İskender’in ticaret, eğitim ve kültür merkezi olan İskenderiye kentinde kurduğu kütüphanedir. Burada bir kütüphane ve bu kütüphaneye bağlı olan bir müze vardır. Dünyanın her yerinden hükümdarlara mektuplarla haber salındığı ve her türden yazarın eserlerinin kopyalanarak bir gemiyle İskenderiye’ye getirildiği, bu sebeple bu koleksiyona ‘Gemi Koleksiyonu’ denildiği bilinmektedir. Ayrıca burası çeşitli bilim adamlarına ev sahipliği yapan bir yerdir. Kütüphane o dönem için dünyanın en büyük bilgi kaynağıdır. Zamanla Antik bilimlerin ve dünyanın düşünsel merkezi haline gelmiştir. Coğrafya, astronomi çalışmaları, matematik, biyoloji araştırmaları burada yapılmaktadır. Belki de enstitü gibi çalışan ilk bilim merkezidir. Kütüphanede yaklaşık yarım milyon kitap bulunduğu söylenmektedir. Kütüphanede çalışmalar yapan bilim insanlarının arasında geometrici Öklid, buharlı makineler alanında çalışan İskenderiyeli Heron, coğrafyacı Batlamyus, meşhur ‘Evraka’ sözünden ve fizik çalışmalarından tanıdığımız Arşimed bulunur. Burada çalışmalar yapan bilim insanlarından biri de birçokları gibi ayrı bir önemi olduğunu düşündüğümüz, matematik çalışmaları yapan kadın filozof, Hypatia’dır. Astronomi ve matematik alanında çalışmalar yapan, Hypatia, felsefeyle de ilgilenmiştir. Aristo ile Platon’un görüşlerinin uzlaştırılması üzerine fikirler üretmiş, Yeni Platonculuk görüşünü benimsemiş ve derslerinde anlatarak yayılmasını sağlamıştır. Hristiyan dogmalarıyla çeliştiği düşünülen fikirleri sebebiyle, dönemin pagan ve yahudilere uygulanan baskıcı ortamında dikkat çekmiş, 415 yılında kütüphanenin yakıldığı dönemde öldürülmüştür. Kadın bilim insanlarının öncülerinden olan ve baskıya rağmen fikirlerini savunmaktan vazgeçmeyen bu kadın, Sokrates gibi tarihin ahlak sembollerinden biri olmuştur. Hristiyanlık düşüncesiyle çeliştiği düşünülen felsefe eserleri de yakılmıştır. Burada rahat çalışamayacağının farkına varan birçok bilgin İskenderiye’yi terketmiştir. Bu bilginler Bağdat, Urfa gibi bilim ve kültür merkezlerine gitmişler ve sahip oldukları birikimleri buralara taşımışlardır.
Abbasi Halifesi El Me’mun döneminde, 830 yılında Bağdat’ta kurulan Beytül Hikme belki de İskenderiye Kütüphanesinin yerini almış, bilim ve felsefe merkezi haline gelmiştir. Çeviri faaliyetlerinin sistemli bir şekilde yapılması amacıyla kurulan Beytül Hikme, farklı düşünce ve bilimlerin bir araya getirildiği bir yer haline gelmiştir. Birçok Klasik Yunan felsefe öğretileri burada öğretilmeye başlanmıştır. Farklı inançlara sahip, neredeyse her biri farklı kültür ve coğrafyalara ait bilim adamları için cazip bir yer haline gelmiştir. Uzun yıllar burada tıp, matematik, kozmoloji, felsefe alanında fikirler üretilmiştir. Neredeyse tüm Yunan eserleri Arapça'ya çevrilmiştir. İslam düşünürlerinin yaptığı Hint, Çin, Antik Yunan, ve İran kültürüne ait eserlerin çevirilerinin katkısıyla burada çalışan bilim insanları kendi düşünce sistemlerini geliştirmişlerdir. Daha sonra bu çeviriler Avrupa’da Rönesans’ın doğuşuna katkı sağlayacaktır.
Buranın sadece bir çeviri merkezi olmadığı, zengin bir kütüphane olduğu ve Antik Yunan eserlerinin burada yapılan çeviriler sonucunda muhafaza edildiği bilinmektedir. Yunanistan, Anadolu, Suriye gibi birçok yerden toplanan eserler buraya getirilerek burası, yükselen bilim ve felsefe merkezi haline gelmiştir. Ayrıca yakınlarında bulunan gözlem evinde astronomi çalışmalarının yapıldığı da bilinmektedir. Bu dönem İslam dünyası için ‘Akıl Çağı’ ya da ‘Altın Çağ’ olarak adlandırılabilir. 14. YY’a gelindiğinde geleneksel düşünce karşısında eleştirel ve sorgulayıcı yapısını kaybetmek zorunda kalan Beytül Hikme zamanla önemini kaybetmiştir.
Görsel İtalyan ressam Raffaello Sanzio tarafından 1509-1511 yılları arasında yapılmış olan freskten alınmıştır.
Yorum Bırakın