Rönesans'ın Dahi Sanatçısı Michelangelo'nun Anıları

Rönesans'ın Dahi Sanatçısı Michelangelo'nun Anıları
  • 1
    0
    1
    0
  •                 Geçtiğimiz haziran ayında İtalya’nın Floransa şehrinde yaklaşık üç saat kadar sıra bekleme çilesine katlanarak Davut Heykeli’ni görme şansına eriştim. Biz Türkler markette, bankada, hastanede sıra beklemeyi asla sevmeyiz. Bu bekleyiş sinirlerimizi gerer ve  can sıkıcıdır. Ancak iyi bir sanatçının beş yüz yıllık sanat eserini gömek için benimle beraber sıra bekleyen bu insanlar için bu çok olağan bir durum gibi görünüyordu. Kimse şikayet etmiyor, sıcağa rağmen uzun kuyruklarda keyifle muhabbet ederek bekliyorlardı. Bu Michelangelo farkı mıydı, yoksa Avrupa İnsanı tüm sanat eserleri için bu çileye katlanmayı göze alıyor muydu? 

                Resim ve heykel sanatının ustalarından , Floransalı deha, kaprisli sanatçı, prensiplerinden ödün vermeyen Michelangelo Buonarroti. Çağdaşları arasında Leonardo Da Vinci, Rafaello Sanzio, Sandro Botticelli gibi sanatçıların olduğu, döneminin en dikkat çeken yeteneklerinden olan bu adam hakkında söylenecek çok şey var elbette ama ben onu, anılarından tanımanızı isterim. Bu yazıda amacım Michelangelo’nun yaşamını ya da sanatını tanıtmak değil. Amacım onun ilkelerinden ödün vermeyen, aslında hassas bir kalbe sahipken, bir o kadar da katı olabilen, kaprisli ve somurtkan tavrını sizlerle paylaşmak. Bu nedenle onun birkaç anısını sizinle paylaşıyorum. 

                    Arkadaşı Agnolo Doni, bir gün Michelangelo’dan kendisi için bir ‘Kutsal Aile’ resmi yapmasını ister. Oldukça yoğun olan sanatçı istemeyerek de olsa bu teklifi kabul eder. Yardımcısıyla resmi Floransalı bir tüccar olan Agnolo Doni’ye gönderir ve karşılığında yetmiş  duka almasını söyler. Arkadaşı resmin karşısında hayranlık duyar ancak pintiliği ağır basar ve 40 duka vererek yardımcıyı geri yollar. Michelangelo yardımcısına: ‘Derhal geri dön ve ya yüz duka versin ya da resmimi bana geri versin.’ der. Agnolo, yanında bulunan ve resme hayranlıkla bakan misafirlerinin de etkisiyle resmi geri vermek istemez. 30 duka daha verir ve yardımcıyı geri yollar. Michelangelo’nun tepkisi daha da sert olur. ‘Derhal geri dön ve bana resmimi geri getir. Resim artık yüz kırk duka.’ der. Agnolo, yenilgiyi kabul eder. Çünkü resmin kendisinde kalmasını çok istemektedir. Farkı öder ve resmi ederinin iki katına almak zorunda kalır. 

            Dönemin bir başka yetenekli sanatçısı Rafaello Sanzio, Vatikan odalarının fresklerini yaparken Michelangelo, Vatikan’da bulunan Sistine Şapeli’nin tavanını yapmaktaydı. İki sanatçı sık sık karşılaşıyorlardı. Rafael, Michelangelo’ya göre daha gençti. Resmini, kendini ifade etme amaçlı yapıyordu. Michelangelo ise resim yaparken sıkıntılı ve gergin oluyordu. Vatikan’da iki iyi sanatçı aynı anda çalışıyordu. Bu ister istemez bir rekabet ortamı doğuruyordu. Üstelik resimde heykel kadar kendine güvenmeyen Michelangelo tavan resimlerini yapmaya mecbur kalmıştı. Eğer kabul etmeseydi, resimde kendine güvenmediğini kabul etmiş olacaktı. O’nu küçük düşürmek için 2. Julius’tan tavan resimlerini Michlangelo'ya vermesini isteyen Bramante’nin de bu işte parmağı vardı. Michelangelo, tavanı bitirdiğinde, herkes onun heykelde olduğu kadar resimde de dahi olduğuna karar verecek, Bramante’nin oyunu tutmayacaktı. Böyle bir ortamda çalışan iki yetenekli sanatçı, ilerleyen süreçte kendi işlerinde en iyisi olduklarını göstereceklerdi. Vatikan’ın Sistine Şapeli’nin tavanındaki Creazione Di Adamo (Ademin Yaratılışı) günümüzde de, bin yıl sonra da dünyada inançlı inançsız  herkesi büyülemeye devam edecektir. Michelangelo, bir gün öğrencileriyle sohbet eden Rafael’in yanından geçer ve  Rafael’e dönerek, ‘Rafael böyle monsenyör gibi etrafın çevrili nereye gidiyorsun?’ diye sorar. 

    Rafael’in cevabı acıtıcı ve etkileyicidir: 

    ‘Peki siz böyle bir cellat gibi yalnız?’ 

              İşte Rafael’in gözünde Michelangelo böyle bir sanatçıydı. Sürekli düşünceli, yalnız beliki de mutsuz. Zaten meşhur Atina Okulu Freskinde bu yüzden Antik Yunan filozofu Herakleitos’u resmederken figür olarak Michelangelo’yu kullanmış ve onu yalnız, düşünceli ve üzgün resmetmiştir. Şimdi bu genç sanatçı yeteneklerine ve ustalığına saygı duyduğu, bir dönem rekabet etme şerefine eriştiği Michelangelo’yu, Vatikan odalarında devasa bir duvar resminde sonsuza kadar yaşatmaktadır.

                   Sanat insanın sancılarını, fikirlerini, duygu durumunu, dışavurduğu bir yöntem, sanat eseri de etkileyici, düşündüren, hatta  bireyi dönüştüren üründür.  Yine sanat bazen bir intikam alma yöntemi de olabilir. Bunu sanatçı Michelangelo’nun bir anısında çarpıcı bir şekilde görürüz. III. Paulus döneminde Michelangelo, Vatikan’daki Mahşer tasviri üzende çalışıyordu. Papa ve Bagio De Casena adındaki tören sorumlusu sık sık şapeli ziyaret ediyorlardı. Papa Bagio’ya Mahşer freski hakkında ne düşündüğünü sordu. Bagio, eserin kutsal bir yere yakışmadığını, çok fazla çıplaklık bulunduğunu, hatta böyle bir resmin ancak bir genel evde bulunabileceğini söyledi. Tabi ki bu sözlerin karşılığının, yine sanat aracılığıyla hem de uzun yıllar boyunca alınacak bir intikam olacağını bilmiyordu. Michelangelo öfkeden delirmişti. Mahşerin alt kısmında zebani Minos’un suratını Bagio’nun yüzüyle çizdi. Bagio De Casena, bunu öğrenince Papa’ya gitti ve durumu anlattı. Ancak Papa’dan, bu işin çözümünün kendisinde olmadığı ve Michelangelo’nun onu arafta değil de cehennemde çizdiğinden artık, affın söz konusu olmadığı şeklinde esprili bir cevap aldı. Sanatçı yine tavrını ortaya koymuştu. Ahlak bekçiliği yapmaya çalışan Bagio’ya unutulmaz bir ders vermişti. Kini küçümsenmeyecek kadar hiddetli olan Michelangelo, haklı olduğu durumlarda karşısındakine, hak ettiği cevabı bir şekilde mutlaka veriyordu. Şimdi zebani Minos’la birlikte tören sorumlusu Bagio De Casena daha uzun yıllar freskte yaşayacak. 

                   Tabi sanatçıyı bu kadar kinci ve intikamcı yansıtmak onu sadece bu şekilde tanıtmak içime sinmez. Bu nedenle bazen ne kadar düşünceli ve hassas davrandığını da yine bir anısından öğrenelim.  Michelangelo Davut heykeli üzerinde çalışıyordu. Beş metre yükseklikte hayli büyük bir heykeldi. Bu heykeli yapmak için mermer bloğun yanına bir kulübe inşa etmiş ve burada yaşamaya başlamıştı. Heykel hemen hemen bitmek üzereydi. Son dokunuşları yapıyor, merdivene çıkıp iniyor, uzaktan bakıyor karar veriyor, yeniden merdivene çıkıp düzeltmeleri yapıyordu. Piero Soderini, o dönemin ileri gelen devlet adamlarındandı. Bir gün heykelin önünde durmuş ve ‘Michelangelo, bana heykelin burnu büyük gibi geliyor.’ demişti. Sanatçı, Soderini’nin heykelin alt tarafından baktığını, bakış açısından kaynaklı olarak yanıldığını anlamıştı. Ama karşısındaki ileri gelen bir devlet admıydı. Ona yanıldığını nasıl söylemeliydi? Eline biraz mermer tozu aldı ve merdivene çıktı. Heykelin burnunu ovalar gibi yaparken bir yandan da  Soderini’nin üzerine gelecek şekilde tozları aşağıya döküyordu. Soderini tozlardan rahatsız oldu ve kenara çekildi. Heykele bakış açısı değişen Soderini’ye sordu Michelangelo:

    'Şimdi nasıl Sayın Soderini?'

    ‘Tamam, şimdi heykele yeniden hayat verdin.'

                 Çağının resim ve heykel sanatının dehalarından Michelangelo’yu farklı kılan sadece sanatı değil, kendine has kişilik özellikleri, olaylar karşısındaki duruşu ve tavrıydı. Anlaşması da anlaşılması da zor bir adamdı. Biyografisini okurken sadece Michelangelo’ya dair değil, dönemin sanat ortamına, Floransa ve Vatikan’ın siyasi yapısına, çağdaşı diğer sanatçıların yapıtlarına ve yaşamına dair de çok şey öğrenebilirsiniz. Sanatla dolu günler dilerim.

    Kitap Önerisi: Bruno NARDİNİ,Michelangelo (Bir Dahinin Yaşam Öyküsü)

    Fotoğraf bana aittir:)


    Yorumlar (1)
    • Sanat-tasarım düşüncelerinizde 'Michelangelo' düzeltilmeye muhtaçtır.! Sanatçı; tasarımda-tasarlayışta değer görülen, niteliği belirlenen değil; asıl değeri belirleyen, ölçüt koyandır. Bu nedenle özge bir benlikte, sezgisel yaratıcılıkta, estetiksel tasarımda emsalsiz olduğunu bilendir.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.