"Burası dört duvar. İki artı iki dört, senle beni toplasan sıfır edermiş, delirmedim. Aklım hâlâ yerinde, ruhum hâlâ bipolar. Söylemediğim çok şey var aslında, yazıp yazıp siliyorum. Karar kılamıyorum bir türlü, eksik mi yazıyorum, yeterince iyi değil mi cümlelerim yoksa korkuyorum muyum göstermeye o tarafımı. İnan bende bilmiyorum. Şu sıralar ne doğru ne yanlış, ne bana göre ne değil emin değilim. Boşvermişlik ve bıkkınlığın arasında gidip geliyorum. Kendi kendime çalıp oynuyorum değil mi? Sen okumayacaksın bile. Nerden denk geleceksin ki? Ben de oku diye atmam sana. Herkes okur da sen eksik kalırsın. Belki de en doğrusu budur. Sen zaten duymadın, görmedin ki beni. Bunları okusan ne değişecekti. Süslü lafları sevmem bilirsin, iki üç kelâm ederim kendimce."
Günden güne kısaldı saçlarım, kafamdaki karmaşayla doğru orantıda. Oturdum buz gibi zemine. İnsan kaç saat boş duvarı izleyebilir demeyin izliyoruz dedim kendime. Ne bu sakinleş be kızım dedim kendime. Ne bu huzursuzluğun. Ne bu fenalığın. İkna etmeye çalıştım. O kör olası dipten çekmeye çalıştım. Yaktım sigara. Üfledim. İçimdeki irini, karmaşayı, boğazımda yumru olan herşeyi, herkesi. Gitsinler onlarcası. Sigaraya yaktım ama kül olan bendim sanırımca.
Kafamın içi bir nevi düşünceler mezarlığı. Mezarlığımı temizlemeye çalıştım. Ötelemeye çalıştığım her şey birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı. Mücadelelerim ne içindi, hayallerim neydi, uğruna savaş verdiklerim neydi, kaybettiklerim kimlerdi, ben neydim birbirine girdi. Dünyam, kafamın içinde takla attı.”
Ah naif çiçeğim benim, kaç defa kırdılar seni, kaç defa kopardılar yapraklarını. Seni koklamaya cesaret edemediler. Toprağına iki yalan tohumu koyup acımadan çürümeni beklediler. Ah güzel çiçeğim benim. Seni üzenlere dikenlerini değdiremedin mi. Seni sevgisiyle sulayamayanlar varken göz yaşlarınla kendini mi suladın. Kendi kendine yetmeye mi çalıştın hep. Böyle olmaz çiçeğim. Sen sevgilerin en güzelini hak ediyorsun.-derdi bir zamanlar annem-
Yorum Bırakın