Büşra Bulut’un Od Kitap’ta yayınlanan eseri Ulu Bilge, 2024 yılının Mart ayında aramıza katıldı. Henüz okuma fırsatı bulduğum bu kitaptan bahsetmeden önce Bulut’un Ulu Bilge için yazdıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ulu Bilge’yi yazmadan önce ne yapıyordunuz? Kısaca kendinizi tanıtıp yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Ben Büşra Bulut. 1992 Trabzon doğumluyum. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunuyum. 2017 yılında özel bir lisede bir sene Tarih öğretmenliği yaptıktan sonra içerik yazarlığına geçmeye karar verdim. O yıldan itibaren; eguncel.net, wannart.com, bubisanat.com, alternatiftarih.com, bookinton.com, oggito.com, gercektarih.com, fihristkitap.com, Havass Dergi, Yedi İklim Dergi, Meftun Art Dergi, Edebi Alem Dergi, Uyar Edebiyat Dergi, Seçki Dergi, Sıyrık Dergi, Baykuş Dergi, Nitekim Dergi, Çuvaldız Dergi, Mutena Dergi, Tecrit Edebiyat Dergi, Gazete Solucan, Yaşam Fanzin, İlistir Fanzin, Anlatacaklarım Var Deneme Kitapçığı ve Eecstaticc Sanat Kitabı gibi pek çok basılı ve dijital platformda yazılarımla yer aldım. Halen daha wannart.com, bubisanat.com ve Gazete Solucan bünyesinde çalışmaktayım.
Wnnart’ta ne tür içerikler üretiyorsunuz?
Platformda 2017 yılından beri pek çok farklı konuda içerik üretiyorum. Ama spesifik olarak bir tür belirtmem gerekirse eğer, tarih ve mitoloji alanlarında makale yazmanın daha çok ilgimi çektiğini söyleyebilirim.
Ulu Bilge’nin kurgusunun temeli neye dayanıyor? Eseri yazma amacınız ve hedef kitleniz kimlerden oluşuyor?
Hikâyede yer alan Demir Han, aslında Türk’ün ilk atası olarak görülen Mete Han’ı, yani Oğuz Kağan’ı simgeliyor. Gök, Dağ, Deniz de Oğuz Kağan’ın oğullarının gerçek isimleri zaten. Bununla birlikte Gün, Ay, Yıldız adında üç oğlu daha var ama hikâye kalabalıklaşmasın diye onları kullanmadım. Bu altı oğuldan yirmi dört tane Oğuz boyu türüyor ve Selçuklu ile Osmanlı Devleti de bu boylardan kuruluyor. Dolayısıyla kökenimizin en başına kadar gitmiş bulundum. Olay biraz da mitolojik aslında.
Bu kitabı daha çok çocuklara yönelik yazdım. Hem tarih bilincini geliştirmek hem de olması gereken aile hayatını yansıtabilmek adına küçük bir katkım olsun istedim. Amacım çocukların ve gençlerin sahici aile hayatını görmeleri idi. Bunu bir Tarih öğretmeni olarak alanım olan tarih ile anlatmak istedim…
Ulu Bilge’nin kapak tasarımı ve içerisinde yer alan çizimler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kitabın kapağını bir stok fotoğraf sitesinden bizzat ben seçtim. Dağhan olarak kafamda onu hayal ettim ve yakıştı bence. İlk sayfada bulunan çizim; kam davulu içerisinde Göktürk ve Viking rünlerinin yerleştirildiği bir kalkanı simgeliyor. Bir de Oğuz boylarının simgelerine ve tamgalarına yer vermişler. Tamgalar da Göktürk Rünleri olarak biliniyor… Çizimler de Emre Güler tarafından yapıldı, çok beğenmiştim gördüğümde, cidden tam kafamdaki gibi oldu. Tüm süreç istediğim gibi gerçekleşti.
Ulu Bilge’nin Tanıtım Bülteni
Demir Han’ın üçüz oğulları Gök, Dağ ve Deniz yıllarca tek bir gün için hazırlandılar. Büyük bir titizlikle eğitildiler, pek çok sorumluluk üstlendiler, fazlasıyla çaba sarf ettiler. Obanın biricik veliahtları olarak Han Töreni’ni başarıyla tamamlayıp unvanlarını alabilmek adına çalışmaktan hiç vazgeçmediler.
O beklenen gün gelip çattığında, Türk tarihine geçebilmek için önlerinde hiçbir engel bulunmuyordu. Pes etmeyi bir an olsun bile düşünmeyen bu çocuklar, hayatlarının en önemli sınavını verirken neyi nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlardı. Peki tüm gözler üzerlerindeyken her şey yolunda gidecek miydi? Yoksa beklenmedik bir sürpriz tüm o hayalleri alt üst mü edecekti?
Türk Milleti’nin binlerce yıllık vazgeçilmezi Destan Geleneği Büşra Bulut’un kaleminde devam ediyor. Her sayfasında Atsız’ın Serdengeçti’nin kokusunu aldığımız bu öyküyü okurken ruhunuz çoktan Salahana Kayası’nı geçip Kafkas Derbendi’ne varmış olacak…
Ulu Bilge Hakkında
Destansı ve masum bir hikâye okudum öncelikle. Bir gün içinde başlayıp bitirdim çünkü neler olacağını merak ettim.
Demir Han ve Alkım Hatun’un birbirinden farklı huylara ve özelliklere sahip üç oğlu var. Üçüz kardeşler: Gök, Dağ ve Deniz… 12. yaşları yaklaşırken tüm oba heyecan içindedir. Heyecanlı bekleyişin sonu geldiğindeyse ‘’Hanlık Töreni’’ için herkes bir araya gelir. Bu törende üç kardeş ruhsal ve fiziksel anlamlarda zor sınavlardan geçeceklerdir.
Bu sınavların içerisinde en önemlisi ise obaya bir av hayvanı ile dönmek… Avlanan hayvanlar obanın ileri gelen kadınlarına hediye ediliyor. Ve tören, sınavlardan geçenlere ‘’han’’ unvanı verildikten sonra sona eriyor. Sizce Gök, Dağ ve Deniz’in bu süreçte başlarına ne gelecek?
Oba ahalisi ve hatta aile üyelerinin gözünde, isminden ziyade ‘’Ulu Bilge’’ diye anılan biri var bu kitapta. Üç kardeşten biri bu. İnsanları iyileştirecek şifalı bitkilerden karışımlar hazırlıyor, kendini doğanın içine atıp kafasını dinlerken bir yandan da yararlı bitkileri toplayıp sevdiklerine, yardıma muhtaç insanlara koşuyor. En çok sevdiği şey bunlar. Ve bunları zoraki değil, içinden gelerek yapıyor.
Diğer kardeşleri de kendi karakterleri çerçevesinden bakıldığında çok iyiler. Biri babasından sonra han olmaya uygun, cevval ve cesaretli. Diğeri ise herkesin sevgisini kazanan, koşuk okuyan, eğlenceli biri. Ebeveynler de oğullarına düşkün ama onları şımartmadan yetiştirmiş, aile olmanın en güzel halini temsil eden iki insanlar. Oğuz Türkleri'nin geleneklerine de tanık oldum bir yandan. Yer sofraları, koşuk okumak, kopuz çalmak, avlanmak... Ve sıcak bir yuvanın kokusunu buram buram hissettim.
Ulu Bilge’yi okurken işte bir aile böyle olmalı dedim içimden. Çünkü bana göre aile şudur: Ne hata yaparsak yapalım, bu hataları büyütmeden ve birbirimizi kırmadan, birlik halinde olabilmektir. Ve içimize atmadan her şeyi açıkça konuşabileceğimiz bir ortamın olmasıdır…
Maalesef günümüzde ‘’aile’’ kavramının temelinin gittikçe oyulmaya başladığını görebiliyoruz. Herkesin birbirine karşı beklenti halinde olduğu bir ortam oldu artık aile yuvaları. İyilik için yapılan şeyin sadece kötülük olduğu, ‘’aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey’’ modunun her zaman açık olduğu, kavga çıkmasın ve kırgınlık olmasın diye biriktirilen her şeyin insanı adım adım zehirlediği yerler olmadı mı sizce? Arada istisnalar olsa da gün geçtikçe bireyselleşen ve bencilleşen toplumun akışında aile kavramının da etkilenmemesi absürd olurdu zaten. Modern dünyanın aile tablosu böyleyken Ulu Bilge’nin satırlarını okumak içimi ısıttı haliyle…
Ulu Bilge kısacık bir metin ve yalın dille yazılmış destansı bir masal olsa da alt metninde değinmek istediği konular oldukça net. Bana kalırsa aile-çocuk etkinliklerinde okunabilecek güzel bir kitap. Neden ‘’aile-çocuk’’ diyorum? Eser beraber ele alındığında; hem çocuklar hem de ebeveynler, aslında hataların hayati önem taşımadığını, birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmenin ve kendimiz olmanın kimseyi mahvetmeyeceğini anlayacaklar.
Ulu Bilge, Oğuz Türkleri'nin bir destanı gibi tat veriyor insana. Konularla bağlantılı şekilde ilerleyen çizimler de ayrı bir hoşluk katmış. Bir gün içinde başlayıp bitirdiğim bu eseri birçok açıdan beğendim, keşke daha uzun olsaymış bile diyorum. Yazarın kurguya kattığı merak ettirici unsurlar ve oluşturduğu sürükleyici atmosfer birçok okura hitap edecektir. Yazarın ve kitabın basım sürecine dahil olan herkesin emeğine sağlık...
Kaynak
İçeriğin Kapak Görseli: Alp Göker
Röportaj: Yazar Büşra Bulut
Kitap: Ulu Bilge - OD kitap
Teşekkürler...
Ön-tanıtım resminde; erkek, eril bir figürle kahramanlık hikayeleri yazmaya çalışmak, bunu da “Ulu Bilge” olarak nitelendirmek, sadece basit bir zihin hatasıdır.. Bilinmelidir ki Türk-Mitoloji tarihinde “Huban Arığ” kitabının derinliğine var-mamış, basit çıktısal nitelemeler üzerinden, basit bir erkek-baskıcı-otoriter-itaat eden bir kavramsallık oluşturmak öz-e ulaşmamaktır.. İkinici el kültürden, değerli öge çıkmaz.. Birazcık özge, özel, özgül bir bakış açısında sanatsal nitel-belirlemede, sunmada-tasarlamada her anlatı gibi gelenekten öte gidemeyen bilgesizlikte bir ivmedir.