Doğu'nun Ağıdı

Doğu'nun Ağıdı
  • 2
    0
    0
    0
  • Yakından baktığınızda, Batı’nın düzenli, mis kokulu taze güzelliklerinin, Doğu’nun keskin gerçekliğiyle her karşılaştığında nasıl da eriyip gittiğini hayretle fark edersiniz. Ne de olsa yaşamın en sahici yüzü, Doğu’nun kaotik keşmekeşinde saklıdır. Fakir sokaklarında, kavruk insan selinin şekilsiz gölgeler halinde aktığı şehirler, hayatın özüne yazılmış kadim bir ağıttır. O sokakların toz dumanında gök toprağa her dokunduğunda, evlerin avluları kıyamet çiçeğinin keskin kokusuyla dolar


    Saatler ilerledikçe bu koku, geceye çalan kızıl gökyüzüne usul usul yayılır ve neden sonra çatallı boğazlardan dökülen titrek sesler kulaklara çalınır. Nenelerin dillerinden masal diyarlarına dökülen bu sesler, pencerelerin kenarlarında oynaşan gölgeleri harekete geçirirken, boğuk bir ağıdın yankısı karanlığı sarmalar. Her bir hikâye, yılların yükünü taşıyan gölgelerin izinde semaya yayılır. Ardından tüm sesler, el ele vererek masal nehrine savurur, geleceğin kırılgan umutlarını.


    Tam da o sırada, Batı’nın limanlarında zamanın kıskaçları arasında dönen çarklar iş başındadır. Gemi ambarlarında yankılanan ağır adımlar, taşınan yükler kadar, sömürülen hayallerin de ağırlığını taşır. Sakalını sıvazlayan yağlı bir el, yaldızlı kupalarda servetin ışığını parlatırken, başka eller o ışığa aldananların hayallerini lime lime eder. Altın yaldızların ardındaki gerçek, sessiz bir çığlık gibi karanlıkta yankılanır.


    Bu yaldızlar göz kamaştırıcıdır gerçekten. Bu yüzden de Doğu’nun gözleri mihlanır kalır bu servetin parlak gölgesine. Kadim köklerinin derinliklerinden gelen sadelik birer birer çözülüp savrulurken, süslü kapların aldatıcı parıltısı bir büyü gibi sarar çaresiz ruhları. Taş toprak arasında yeşeren tevazunun ılık nefesi usulca terk eder o bedenleri. Ve böylece, asırlardır bozkır rüzgarlarının öptüğü, yaldızlı gecelerin altında filizlenen o başı dik ağaç, taşlaşır ve sessizce kurur gider.


    Oysa Doğu, asırlardır kendi kaderini başı dik bir ağaç gibi taşırdı yüreğinde; kökleri, susuzluğun yaktığı çorak topraklarda bile inadına derinlere iner, dalları gökyüzüne cesaretle uzanırdı. Yıldızlı gecelerin sessiz şahitliği altında, rüzgârların türküsüyle dans ederdi bu kadim ağacın yaprakları. Fakat ne zaman ki doğunun gözleri, yaldızlı kapların aldatıcı parıltısında mühürlendi, rüzgâr ansızın tükeniverdi; yıldızlar gözlerini kaçırdı, gölgeler ise kurak topraklarda iz bırakmadan kayboldu.

    Gökyüzüne meydan okuyan o ulu ağaç, suskun bir taş yığınına dönüşmüştü artik. Nenelerin masal sesi susmuş, avluların derinliklerine sinmiş kıyamet çiçeğinin kokusu bile uçup gitmişti.

    O günlerden geriye geçmişin hayaleti gibi dolaşan bir sessizlik kaldı; ne bir yaprağa dokunan, ne de bir hayatı yeniden yeşerten, bozkırların boşluğunda yankılanan bir hiçlik.

     


    Mehmet Tolga Görgülü

    Aralık 2024

    Trende...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.