TOPLUMUN İLHAM PERİLERİ: PELİN YİĞİT İLE OYUN PROGRAMCILIĞI

TOPLUMUN İLHAM PERİLERİ: PELİN YİĞİT İLE OYUN PROGRAMCILIĞI
  • 0
    1
    0
    1
  • Toplumun İlham Perileri'ne hoş geldiniz. Bu hafta uçuşumuzda rötarlar oldu ama sonunda iniş alanına varabildik. Konseptimizin bu hafta ki konuğu çok sevgili dostum Pelin Yiğit. Kendisine bu çalışmamda yer aldığı için çok teşekkür ederim. Gerçekten çok tatlı bir soru-cevap sürecimiz oldu. Umarım hayat bizi bu röportajla bir araya getirdiği gibi, bir gün gerçekten yüz yüze getirir. 

    Bir kere yüz yüze geldik ama şartlar gereği bi lafın belini kıramadık. Kıracağız ama, he he.

    Hadi gelin!

    Sevgili Pelin öncelikle seni tanıyalım, bize kendinden bahsedebilir misin?

    Öncelikle en çok zorlanacağım sorunun bu olacağına emin olarak başlıyorum. Bu soru ne zaman karşıma çıksa kendimi mülakatta hissettiğim için en iyi cevabı vermeye uğraşıyorum ama karakterin hakkındaki bir sorunun ne kadar iyi olduğuna okuyucu karar veriyor tabii, bunu hep unutuyorum. Uzatmadan söylemek gerekirse, hayatı boyunca oyunları her şeye karşı bir kaçış mekanizması olarak kullanmaya alışmış; içe dönük kişiliği nedeniyle kendini film ve dizilerde bulmuş ve bu sayede her yaşıtım gibi ingilizce öğrenmiş, sıradan birisi olmakla beraber 26 yaşındayım. Herkes gibi kültür sanat işlerini ve bunları konuşmayı çok seviyorum. Eğer oyunlara ve bilgisayara bu kadar ilgim olmasa, yüzde yüz görüntü yönetmenliği yapmak isterdim. Kameralara, filmlere ve teknolojik aletlere çok ilgim var ama kalan ilgi alanlarım bu alanı biraz daha bastırıyor. Bir de bu alan bir tık maliyetli takdir edersiniz ki... Tüm bu tercihler de haliyle beni Oyun Programcısı olmaya itti. Şimdi de oyun yazılımı ile hayatımı geçindiriyorum diyebilirim.

    Oyun programcılığı ile yolculuğun nasıl başladı?

    Çok kısa cevap: Abimle. Uzun cevap vermem gerekiyorsa Abime Skyrim ilk çıktığı zamanlarda “Bu karakterler klavyeye göre nasıl hareket ediyor?” diye sorduğumda “Merak etmen çok güzel, bence araştır.” cevabını almam ile başladı. İlgisi olan her şeyi dibine kadar araştıran ve hakkındaki en ufak detayı öğrenene kadar bırakmayan bir abi ile büyüdüğüm için merak ettiğim şeyi köküne kadar araştırmaya başladım ve araştırdıkça bilgisayara olan ilgim arttı. Arttıkça oyun oynadım, oynadıkça nasıl yapıldıklarını merak ettim ve lisede Bilgisayar Mühendisliği okuma kararını aldım, öyle de oldu. Oradan sonrası da malum zaten.

    Oyun programcısı kimdir? Ne iş yapar? Bize anlatır mısın?

    Oyun programcısı pek çok şey yapar aslında. Kendi içinde fraksiyonlara ayrılıyor. Sadece mekanik yazan programcılar da vardır, arayüz yazanlar da editör yazanlar da. Oyunun üretilmesinde yazılımsal olarak yardımcı olan kişilere denir genellikle. Bizim ülkede ise Game Developer karmaşası yaşanıyor niyeyse. Game Developer oyun üretim sürecinde görev alan herkese verilen isimdir. Oyundaki çizer de, bölüm tasarımcısı da, yazılımcısı da, ışıkçısı da, QA tester’ı da Game Developer’dır. Bu karmaşayı çözelim her şeyden önce. Ha senin başlığın ne dersen Türkiye’de çoğunlukl Game Developer deyip geçiyorlar fakat spesifik olarak Gameplay Programmer diye de geçebiliyor.

     

    Bir oyun programcısı olarak vizyonun nedir?

    Belki klişe bir cevap olacak ama kaliteli ürün üretmek. Bir oyun geliştirici olarak cevabım kesinlikle kaliteli oyun üretmek olurdu. Mobil de olsa, kısa bir bağımsız oyun da olsa, devasa bir açık dünya oyunu da olsa insanların övgüyle bahsettiği, keyifle oynadığı bir oyun olmasını isterim. Ama bir Oyun Programcı olarak en büyük vizyonum temiz ve okunabilir kod yazmak. Oyunu üretirken olabildiğince dinamik yapılar kurmak, optimizasyondan, shader yazmaya kadar her alanda teknik fikir sunabilecek kadar okumuş olmak ve kendimi hiç durmadan geliştirmek diyebilirim. Daha çok teknik bir cevap oldu ama kaliteli oyun üretmek istiyorsam veya bu gibi yerlerde bulunmak istiyorsam önce bu saydıklarımı tamamlamış, en azından ciddi bir fikir sahibi olmuş olmam gerektiğini düşünüyorum.

    Mesleğinin zor yanları neler? Bununla nasıl başa çıkıyorsun?

    Her mesleğin zor yanları vardır elbet ama sanırım benimkisi rekabet. Bitmek bilmeyen bir yığılma var sektöre ve kimisi bu işi 11 yaşından beri hobi olarak yapıyor. Öyle insanlarla yarışmak, daha doğrusu kendine yer bulmak, zor olabiliyor ne yazık ki. Özellikle erkek egemenli bir alan olması da kendimi ekstra çabalamaya itiyor. Bu sektör bazı insanların düşündüğü gibi “pozitif ayrımcılık” ile ilerleyebileceğin bir alan değil. Yetersizsen, atılırsın çok basit bir kavram. Kimse kimsenin amcasının oğlu diye oyun şirketinde çalışamaz. Çünkü an be an ürettiğini gören, yorumlayan, geliştirmeni söyleyen bir sistem var. Sistem ilerlemezse sen de ilerleyemiyorsun. Arada kaybolurum, iki excel doldururum çalışmış görünürüm, sessizce dizi izlerim gibi bir sektör değil. O nedenle bu sektördeki herkese de ayrı bir saygım var ama dışardan böyle yorumlar aldığım çok oluyor o nedenle de zorluk olarak bunu da eklemek isterim. Ha bir de mülakatlarının inanılmaz zor olduğunu düşünüyorum. Bu apayrı bir konu. 2 güne şu oyunu birebir yap gel adlı görevler almaktan usandım şahsen. Gerçekten bu sektöre girmeye çalışan herkese bol sabır diliyorum.

    Şu zamana kadar hangi projelerde yer aldın? Bizlere anlatabilir misin?

    Şahsen bu konuda hem şanslı hem şanssızdım. Şanslıyım çünkü, kısa çalışma hayatımda pek çok farklı platformda ve farklı oyun motorlarında çalışma imkanı buldum. İlk işimde herkes gibi hypercasual yapan bir firmayla mobil oyun yaptım. Sonraki işimde VR projeleri geliştirdik ve Unreal Engine kullanma imkanım oldu. Şimdi ise bambaşka bir cihaza Golf oyunu yapıyorum. Çok detay veremesem de oldukça keyifli ama tabii dümdüz bir bilgisayar oyunu projesi de yapmak istiyorum bir gün. Neden şanssızım onu da açıklayayım, şanssızım çünkü çalıştığım şirketler oyunları tutturamadığı için çok uzun süre 87tutunamadılar. Bu nedenle herkesçe bilinen “Şu oyunun yapımında bulundum!” heyecanını henüz yaşama imkanım olmadı... Belki bir gün diyelim.

    Gelecek projelerin var mı? Varsa bizlere ufak bile olsa ipucu verebilir misin?

    Az önce de bahsettiğim gibi bir Golf projesi üzerine çalışıyorum şu an. İnanılmaz detaylı bir bilgi veremem ne yazık ki ama 2025’in ilk yarısında sanırım daha rahat konuşabileceğim. Bir de daha kişisel bir projem var ama onda da kesinlikle sağlanmadan bir şey söylemek istemiyorum. 

    Sana göre 2025 yılında oyun dünyasında neler olacak?

    İnan kestiremiyorum. Sektör büyükleriyle konuştuğumda tempolu geçeceği, en azından 2023-2024 berbatlığını atlatacağını söylüyorlar. Fakat ben hala bu yolda ışığı o kadar net göremiyorum. Uzun bir süredir de beni heyecanlandıran bir oyun çıkmadı, bunun da etkisi olabilir. Eskisi gibi heyecanla oyun beklediğimiz dönemler teknoloji geliştikçe zayıflıyor maalesef. Her şeyi elde etmek çok kolaylaştı belki de ondandır. (Fiyat olarak hala zor tabii yanlış anlaşılmasın.)

     

    Oyungezer dergisinde de yazıyorsun aynı zamanda. Nasıl tanıştın Oyungezer ile? Seni orada yazmaya iten şey ne oldu?

    Oyungezer beni bu dünyada içimi dökmeye iten çok yardımcı bir ek hobi oldu benim için. Sevdiğim şeyleri yazıya dökmeyi ve insanlarla paylaşmayı hep sevdim. Övünmek gibi olmasın ama sevdiğim şeyleri anlatırken de karşımdakine kendimi dinletebildiğime inanıyorum. Etrafımdan da bu yönde hep olumlu tepkiler aldım ya da gaza getirildim bilmiyorum. İlk başta Twitter’da kendi fikirlerimi paylaşmakla başladım. Sonra bu işi hobinin bir tık ötesine atmak istediğim için Oyungezer’e mail attım. Sağ olsunlar cevap verdiler ve o zamandan beri de onlarlayım. Sanırım 3-4 yıl da oluyor. Zaman çabuk geçiyor. Son zamanlarda işsel problemler nedeniyle çok dahil olamasam da orası benim için hep özel bir yer ve güvenli sığınağım olarak kalacak. Oradaki insanlardan çok şey öğrendim. Hakkını ödeyemem.

    Oyun dünyası ile yakından ilgileniyorsun, ilk hangi oyunla tanıştın?

    İlk sorularına cevap vermek çok zor, çünkü dediğim gibi bir abiyle büyüdüğüm için 5-6 yaşımda ps2 koluyla fotoğrafım da var, biraz daha büyüdüğümde cs1.6 oynarken fotoğrafım da. Aynı zamanda Gameboy Color da Pokemon da oynadığımı çok net hatırlıyorum. Bir de Ps1’de Crash Bandicoot oynardık. Abim sağ olsun her konsol mevcuttu evde o nedenle ilk hangisi ile bu evrene dahil oldum tam hatırlamıyorum ama çok yüksek ihtimalle Gameboy ile Pokemon’dur, ya da bir Bugs Bunny oyunu vardı, onlardan biridir.

    Favori oyun serin ve oyunun nedir?

    Skyrim. Seri olarak Elder Scrolls diyemem hepsini oynamadım ama tek oyun olarak Skyrim. Çok net bir cevap benim için ve asla sekmez. Herkesin çocukluğunda yüzlerce saatin verdiği ve çocukluk döneminin kısıtlı imkanlarının getirdiği bir oyun vardır. Skyrim benim için o kaçış yollarından biriydi. Zaten fantastik evren hastası birisi olarak ilk kez açık dünya bir oyun oynamıştım ve yüzlerce saatimi vermiştim. Kendi evimden iyi bilirim Skyrim’in her bir sokağını. İnsanın oynadığı döneme ve psikolojiye göre de çok değişiyor sevdiği oyun. En çok hangi dönemi özlüyorsa biraz o anlardın da getirdiği nostaljiyle cevap veriyor insan. Benim için de Skyrim’in böyle güvenli ve nostaljik bir yeri var işte. Müzikleriyle kendimi evimde hissediyorum.

     

    Lost gibi bir senaryoda bir adada mahsur kaldın. Ne yapardın? Ve hangi oyun karakteri gibi adadaki hayatını yaşardın?

    Çok zor bir soruymuş. Pek çok değişken var şimdi. Ben bu tür sorularda overthink nedeniyle soruyu soran kişiyi darlayan o insanım. “Kaç kişiyiz adada?”, “Herkes insan mı yoksa farklı türler de mevcut mu?”, “Süper kahraman olabiliyor muyuz? Sonuçta Superman de oyunlarda var ve oyun karakteri sayılır, Superman olup adadan uçarak kaçabiliyor muyum?” gibi gibi sorular sorardım şu an bu canlı olsa. Neyseki değil de oyunun heyecanını öldürmüyorum bu sayede. Ama daha uzun yollu bir cevap vermem gerekirse Lara Croft ya da Nathan Drake falan olurdum herhalde. İkisine de olağanüstü koşullarda hiçbir şey olmadığı için bir şekil kurtulurdum adadan.

     

    Oyun programcısı olmanın zor yanları var elbette. Bu yolda ilerlemek isteyen insanlara ne tavsiye edersin?


    Bu işi meslek olarak okumanıza gerek yok. Öncelikle vereceğim en büyük tavsiye o. İlla da Bilgisayar/Yazılım oku gibi bir şey asla yok. Benim Pilotaj okuyan Game Dev tanıdığım oldu. Ha bu bir yandan da kötü tabii az önce bahsettiğim konuya geliyor çünkü, adam bu işi hobi olarak yaptığı için evde de sen oyun oynayıp, dizi izlerken o kod yazıp araştırıyor. Bunu bilerek girmekte fayda var. Bir de öğrenmeyi asla durdurmadığın bir sektör. Bazı işler vardır işi öğrendiğinde en azından 10 yıl sonra aynı işi yaparsın sürekli. Oyun yazılımı böyle bir şey hiç değil. Her geçen gün teknoloji de geliştiği için okuman ve öğrenmen gereken çok şey oluyor. İş başvurularına çalışmak için Mülakat kitapları var, oradan hesaplayın. Çalışmayı sevmeyenin yapabileceği bir şey değil buna emin olup girmekte fayda var.

     

    Sence oyun programcılığı ülkemizde değer gören bir meslek mi?


    2016 ve civarlarında hypercasual’ın patlamasıyla bu soruya kesinlikle evet derdim ama şu an pek değil. Arz talep meselesi. Nasıl E-ticaret pandemide tavan yaptıysa oyun sektörünün de değer gördüğü hatta değerinin fazlasını bile aldığı dönemler oldu. O dönemler tüm dünyada böyleydi. Şimdi her yer programcı kaynıyor zaten o nedenle gördüğü değer de düşüyor. Ama her zaman ilgi çeken bir meslek bence bu ilgiyi uzun bir süre kaybetmez gibi.

    Türk oyun sektörü malumunuz, düşüncelerin neler?


    Yerli üreticiler bence son zamanlarda çok başarılı işler yapıyor. Enis Kirazoğlu ve ekibi Phew Phew Games, Dora Özsoy ve ekibi keza yine bence ülkenin aydınlık yüzlerinden. Elbette mobil oyun sektöründe dönemin birinciliğini uzun süre düşürmediğimiz de oldu ama beni en çok tatlı bağımsız oyunlarımız etkiliyor. Bu nedenle bir şeyler yapmaya ve üretmeye çok açık bir ülke olduğumuzu düşünüyoruz ama işte yeterli imkanlarımız yok maalesef. Sektörden anlamayan CEO’larla büründüğümüz bir topluluğun çoğunlukta olduğu da bir alan. O nedenle Türk oyun sektöründe parıldayan çok isim olduğu gibi parıldamasına fırsat olmayan da pek çok isim mevcut.

    Son olarak bizlere söylemek istediğin bir şey var mı?

    Valla vakit nasıl geçti fark etmemişim. Umarım yazdıklarımla boğmamışımdır. Böyle bir alanda bana da yer ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Her zaman da seve seve konuşurum. İyi geldi, genel iş streslerimden bahsettim, günlük gibi... Çıkacağı günü dört gözle bekliyorum! Hoşcakalın!


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.