Son zamanlarda elimden kayıp gitmeye çalışan odağımın ve dikkatimin neden eskisi gibi olmadığını çok sık bir şekilde sorgularken buldum kendimi. Çocukluğumdan beri saatlerce okuduğum kitaplardan başımı kaldırmak istemezken, şimdi rutine kavuşan hayatımda niye en fazla yarım saat okuyabiliyordum? Bu gibi sorular zihnimi fazlasıyla meşgul etmeye başlamıştı ve hiçbirine verecek cevabım yoktu. Aslında vardı da gerçekleri kendime bile itiraf etmek istemiyordum, kaçıyordum her şeyden.
Nedeni ve nedenleri çok açıktı halbuki: Sosyal Medya. Her an elimizin altında olan telefonumuzdaki bu tür uygulamaların içeriği kısa metinlerden; birkaç kelimelik cümlelerden oluşuyor. Bazıları da görsel odaklı, kısa videolarla dolu bir sistemle donatılmış. Haliyle günümüzün büyük bir kısmını böyle mecralarda geçirdiğimizde elimize kitap alıp okumak gün geçtikçe daha da zor olmuyor mu? Bir de tüm bunların üzerine maruz kaldığımız enformasyon ruh halimizi de derinden etkiliyor. Kısa kısa yazılar, bir anda başlayıp biten videocuklar, yalan haberler, insanların yozlaşması ve birçok nedenle birlikte meydana gelen kutuplaşmalar… Tüm bunlar sosyal medya uygulamalarında her gün karşılaştığımız şeyler ve o kadar sıradanlaştı ki. Bir şeylere tepki gösteriyoruz ama harekete geçmiyoruz. ‘’Paylaşmak için paylaşmak’’ dünyasına doğru gidiyoruz…
Bariz bir soru sormaya başladım kendime. Hayat hızlanırken, biz de enformasyon sağanağı altında gitgide hiçbir şeye odaklanamaz hale gelirken, neden yeterince tepki olmamıştı? Hayatı açık seçik düşünmemizi mümkün kılacak bir hıza indirmeyi neden denememiştik? /s. 44
“Dikkat dağınıklığı benim için önemli, çünkü hayatta zamandan başka bir şeyimiz yok. Ama insanlar bir şekilde burada saatler kaybediyor.” /s. 118
Maruz kaldığımız seslerin dokusunu içselleştiriyoruz biz. Başka insanların iç dünyalarına ilişkin karmaşık hikâyelere uzun süreler boyunca maruz kaldığınızda bilinciniz yeniden şekilleniyor. Algınız ve empatiniz kuvvetleniyor, daha açık hale geliyorsunuz. Oysa her gün sosyal medyaya hâkim olan kopuk kopuk çığlık ve öfke fragmanlarına saatlerce maruz kaldığınızda düşünceleriniz de bu şekli almaya başlıyor. İç sesleriniz daha kaba, daha gürültülü hale geliyor, daha yumuşak ve nazik düşünceleri işitemez oluyorsunuz. Kullandığınız teknolojilere dikkat edin, çünkü bilinciniz zaman içinde o teknolojilerin şeklini almaya başlıyor. / s. 94
Johann Hari
Johann Hari Çalınan Dikkat’in alt başlığıyla bize bir şeyler anlatmak istiyor: ‘’Neden odaklanamıyoruz?’’ diye bir soruyla başlıyor kitabına. Ele aldığı konuları, nedenlerinin üzerine parmak basarak anlatmaya çalışıyor. Nedenlerin başlıkları ise şu şekilde:
1. Birinci Neden: Hızın, Geçişlerin ve Süzme Faaliyetinin Artışı
2. İkinci Neden: Akış Halinin Ketlenmesi
3. Üçüncü Neden: Fiziksel ve Zihinsel Bitkinliğin Artması
4. Dördüncü Neden: Uzun Süreli Okumanın Kaybolması
5. Beşinci Neden: “Zihin Gezinmesi”nin Aksaması
6. Altıncı Neden: Sizi Takip Edip Yönlendiren Teknolojilerin Artışı (Birinci Bölüm)
7. Altıncı Neden: Sizi Takip Edip Yönlendiren Teknolojilerin Artışı (İkinci Bölüm)
8. Yedinci Neden: Zalim İyimserliğin Artışı (ya da: Bireysel Değişim Neden Önemli Bir Başlangıç Ama Yeterli Değil)
9. Derinlikli Çözüme İlk Bakışlar
10. Sekizinci Neden: Stres Artışı ve Tetiklediği Teyakkuz Hali
11. Hız ve Bitkinlik Artışını Tersine Çevirmenin Yollarını Bulanlar
12. Dokuzuncu ve Onuncu Nedenler: Beslenme Düzeninin Bozulması ve Kirliliğin Artması
13. On Birinci Neden: DEHB’nin Artışı ve Buna Verdiğimiz Yanıt
14. On İkinci Neden: Çocuklarımızın Maruz Kaldığı Fiziksel ve Psikolojik Kapatılma
Bu başlıklar haricinde kitabın diğer kısımları:
Giriş
Memphis’te Yürürken
Sonuç
Dikkat İsyanı
Dikkat Becerisinin İyileştirilmesi İçin
Mücadele Veren Gruplar
Teşekkür
Notlar
Dizin
Her bir bölümde yazarla birlikte bambaşka yolculuklara çıktım. Hari kendi deneyimlerini ve yaşadığı sıkıntıları da yansıtmış eserine. Kafasına takılan, düşündüğü ve çözmek istediği sorunları için gerekirse dünyanın bir ucuna giderek alanında uzman kişilerle görüşüyor. Onların da yaşadıkları dahil olduğunda oldukça renkli bir kitap haline geliyor Çalınan Dikkat. ‘’Kurgu dışı’’ kategorisinde bir kitap olmasına rağmen tüm bunlar sayesinde bir roman atmosferi sunmuş yazar.
Popüler kültürün yaydığı sıradan bir kişisel gelişim ürünü değil, aksine yazarının da bizim gibi aynı dertlerden mustarip olduğunu bildiğimiz için okuduklarımızı içselleştirmek daha kolay oluyor. Dikkatimize ve odağımıza neler olduğunu öğrenmek ve bu sorunun iyice farkında olmak; boğazın düğümlenmesine ve yüze çarpılan soğuk su etkisine maruz bırakabiliyor insanı. Yine de geç olmadan böyle bir kitabı okuyup kendimi zamanın kullanımı konusunda dengelemek ve bazen bunları düzeltmek için hiçbir şey yapamadığım günlerde bile her şeyin farkında olabilmek bile bir nebze iyi hissettiriyor.
“Hayatımda beni kontrol ettiğini hissettiğim bir şey vardı ve onu kontrol altına aldım.” /s. 146
Çalınan Dikkat’in içerisinde en çok dikkatimi çeken bölüm ‘’Akış Halinin Ketlenmesi’’ oldu. ‘’Akış hali’’ kavramından bahsedeyim önce;
‘’Yaptığınız şeye kendinizi kaptırıp benlik hissini tamamen kaybettiğiniz, zamanın ortadan kaybolur gibi olduğu, deneyimin kendisine aktığınız zamanlar.’’ / s. 61
Neden bu konu ilgimi çekti peki? Çevremizde odağımızı ve dikkatimizi etkileyen birçok şey var ve ne kadarını kontrol edebileceğimiz belli değil… Çünkü çok fazla uyaran var, kendimize verdiğimiz sözleri tutmak epey zor oluyor bazen. Fakat bu kadar çok uyaranın bile bizi etkileyemeyeceği bir çözüm var aslında: Kendimizi akışa bırakmak.
Eğer yukarıda yer alan tanım gibi içine akabileceğimiz bir şey varsa ve henüz bir şeyleri düzeltmeden önce, o hedefi seçip ondan yürürsek eğer, günlük hayatımızda zamanı daha iyi bir şekilde yönetebiliriz de. Neden olmasın? Peki akış haline ulaşmak için neler yapmalıyız? Johann Hari bilmemiz gerekenleri üç ana bileşene indirgemiş ve hepsini özetleyen bir kısım da eklemiş: (s. 62-63)
1 Öncelikle açık seçik tanımlanmış bir hedef seçmeniz gerekiyor: Şu tuvale resim yapmak istiyorum; şu tepeye çıkmak istiyorum; çocuğuma yüzmeyi öğretmek istiyorum. Belirlediğiniz hedefin peşinden gitmeye ve bunu yaparken diğer hedeflerinizi kenara koymaya karar vermiş olmanız gerekiyor. Akış hali için tek bir görevle meşgul olmanız, diğer her şeyi kenara koyup tek bir şey yapıyor olmanız şart. Mihaly dikkat dağınıklığının ve çoklu görevin akışı öldürdüğünü ve aynı anda iki-üç şey yapmaya çalışan birinin akışa hiç ulaşamadığını keşfetmişti. Akış için beyin gücünün tamamının tek bir göreve ayrılmış olması gerektiğini.
2 İkincisi, sizin için anlam taşıyan bir şey yapıyor olmanız gerekiyor. Dikkat hakkında temel bir gerçeğin parçası bu: Bizim için anlam taşıyan şeylere dikkat gösterecek şekilde evrilmişiz. Giriş bölümünde bahsi geçen, irade gücü konusunda bir numaralı uzman olan Roy Baumeister’ın bana söylediği gibi: ‘’Bir kurbağa yiyemeyeceği bir taşa kıyasla yiyebileceği bir sineğe çok daha uzun süre bakacaktır.’’ Kurbağa için sinek anlamlı, taş anlamsızdır –o yüzden sineklere rahatlıkla dikkat gösterebilirken, taşlara pek dikkat etmez. Bunun ‘’beynin tasarımına dayalı’’ olduğunu söylüyor Roy. ‘’Sizin için önemi olan şeylere dikkat gösterecek şekilde tasarlanmıştır beyin. Bütün gün oturup taşlara bakan bir kurbağa açlıktan ölürdü.’’ Hangi durumda olursan olsun, sizin için anlam taşıyan şeylere dikkat göstermeniz çok daha kolay, anlamsız görünenlere dikkat göstermeniz daha zor olacaktır. Sizin için anlamdan yoksun bir şey yapmaya çalışırken dikkatiniz sık sık dağılacak, tutunamayacaktır.
3 Üçüncüsü, becerilerinizin sınırında duran ama ötesine geçmeyen bir şey yapıyor olmanın akış haline faydası olmuyor. Seçtiğiniz hedef çok kolay olduğundan otomatik pilota geçiyorsunuz –ama çok zor olduğunda da tedirgin oluyorsunuz, dengeniz bozuluyor ve akış haline geçemiyorsunuz. Deneyimi ve yeteneği orta düzeyde olan birinin kaya tırmanışı yaptığını düşünelim. Bir bahçenin arkasında duran herhangi bir tuğla duvara tırmandığında, hiç zorlanmayacağı için akış haline giremeyecektir. Birdenbire Kilimanjaro Dağı’na tırmanması söylendiğinde ise paniğe kapılacağı için akış haline giremeyecektir. Onun için en iyisi, son tırmandığından biraz daha yüksek ve zorlu bir tepe ya da dağ olacaktır.
Yani, akışa ulaşmak için tek bir hedef seçmeniz, hedefinizin sizin için anlamlı olduğuna emin olmanız ve kendinizi becerilerinizin sınırına kadar zorlamaya çalışmanız gerekiyor. Bu koşulları yaratıp da akış haline geçtiğinizde bunu ayırt edebiliyorsunuz, zira ayrıksı bir zihin durumu bu. Tamamen ânın içinde var olduğunuzu hissediyorsunuz. Benlik bilinciniz kayboluyor. Egonuz kaybolup gitmiş de yaptığınız şeyle birleşmişsiniz gibi, sanki tırmandığınız kayaymışsınız gibi oluyor.
Bu kesite eşlik eden Mihaly elli yıldan uzun süredir akış halleri üstünde çalışmış biri ve yaşadıklarıyla da dikkatimi çekti. İkinci Dünya Savaşı sırasında henüz 8 yaşındayken değişen kaderiyle birlikte başından sıkıntılı süreçler geçtiği halde hayatın sürprizlerinden alıkoymamış kendini. Yazar onunla tanıştığında 87 yaşındaymış Mihaly, ama 2021 yılında aramızdan ayrılmış.
Mihaly Csikszentmihalyi
Mihaly’nin derinlere uzanan içgörüsü:
‘’İçimizde uzun süre odaklanmamızı ve bundan keyif almamızı mümkün kılan bir güç bulunuyor ve bu gücün akıp gitmesi için gereken koşulları yarattığımız takdirde daha mutlu ve sağlıklı oluyoruz.’’
Bunu öğrendiğimde, dikkatim hep dağınık olduğunda neden kendimi hem asabi hem de bir nevi azalmış gibi hissettiğimi anladım. Odaklanmadığımız zamanlarda en büyük kapasitelerimizden birini kullanmadığımızın farkındayız bir düzeyde. Akıştan yoksunken güdük kalıyoruz ve bunun başka türlü olabileceğini seziyoruz. /s. 64
ÖNEMLİ:
Akış halleri üzerinde çalıştıkça Mihaly’nin dikkatini çeken hayati bir nokta daha olmuş: Son derece kırılgan ve kolayca bozulmaya müsait olmaları. ‘’İçimizde ve çevremizdeki pek çok kuvvet akışın önünde duruyor,’’ diye yazmıştı. /s. 65
Ekranların hayatımızın merkezi olduğu şu günlerde akışta kalmak gün geçtikçe zorlaşıyor ama bu durumu olağan kabul edip ardına sığınmak ise kendimizin, benliğimizin ve bizi biz yapan değerlerin kaybolacağını bilerek beklemek gibi. Böyle bir belirsizliğin içerisinde beklemek yerine harekete geçmeliyiz, Mihaly’nin önerdiği gibi mesela:
“İyi bir hayat için yanlış olan şeyleri hayatınızdan çıkarmak yeterli değil,” diyor Mihaly. “Olumlu bir hedef de gerekiyor; yoksa devam etmenin anlamı kalır mı?” /s. 66
Normal hayatımızda birçoğumuz dikkat dağınıklığını sözgelimi televizyon karşısına çökerek tedavi etmeye çalışıyoruz, günün getirdiği aşırı yükten bu şekilde kurtulmaya çabalıyoruz. Ama dikkat dağınıklığından dinlenerek uzaklaştığınızda –yerine peşinden koştuğunuz olumlu bir hedef koymadığınızda –er ya da geç yeniden oraya çekiliyorsunuz. Dikkat dağınıklığından çıkışın daha etkili yolu akışınızı bulmaktan geçiyor. /s. 66
Hari tüm bu olguları kendi üzerinde uyguluyor ve uzun süredir yapmak istediği şeyi yapıyor:
Yazmak için gelmiştin. Yazmak ve okumak benim hayatımın başlıca akış kaynakları oldu hep. Uzun süredir kafamda gelişen bir roman fikri vardı, zamanım olduğunda bir gün başına oturacağım diyordum kendime. Eh, diye düşündüm, al sana zaman. Orayı bir eşele işte. Sana akış getirecek mi bakalım. /s. 66
Yazmaya oturuyor ve dördüncü haftanın sonunda akış halleri gelmeye başlıyor. Bu şekilde ilerlemeye devam ederken artık açlık içinde yazmaya yöneliyor. Mihaly’nin dediği her şey de bir bir çıkıyor: ego kaybı, zaman duygusunun kaybı, öncesine göre daha büyük bir şeye dönüşme hissi… Akış halindeyken zorlukları ve engelleri aşıyor. Sonunda odaklanma becerisi serbest kalıyor.
Günün erken saatlerinde yaşadığı bu akış hali (üç saat) geri kalan zamanını da verimli kılmış: Telefon açlığı çekmiyor, rahatça yürüyüşe çıkabiliyor, insanlarla sohbet edip kitap okuyabiliyor. Çünkü akış bedenini rahatlatıp zihnini açtı… Yani dikkat dağınıklığını yaratan unsurları ortadan kaldırmak yeterli değil, bunları düzenleyip temizledikten sonra yerine akış kaynakları koyulması gerekiyor Hari’ye göre.
Kitabı kapatırken günün büyük kısmını orada oturarak geçirdiğini fark ettim. Haftalardır her gün böyle okuyordum. Ve birden şunu düşündüm: Geri geldi! Beynim geri geldi! Beynimin bozulmuş olduğundan, bu deneyin kalıcı hasar görmüş bir kütleden ibaret olduğumu göstereceğinden korkmuştum. Ama şimdi iyileşmenin mümkün olduğunu görüyordum. O rahatlamayla ağladım. /s. 67
Yazımın sonuna yaklaşırken tüm bunları günlük hayatımıza entegre etmenin önemini vurgulamak istiyorum. Bazen bir şeyleri düzeltmek isteriz ama nereden başlayacağımızı bilmiyoruzdur, işte bu kitap burada anlattıklarımdan daha fazlasını sunuyor ve sizi doğru yola sevk ediyor. Bu kitabı okuyana kadar ben de bu haldeydim, hâlâ çabalıyorum tabii. O yolun üzerinde kalmaya çalışıyorum en azından… Kolay değil ama yapabiliriz. İnanıyorum buna.
2024’te okuduğum en iyi kurgu dışı kitaplardan biriydi Çalınan Dikkat. Ben yalnızca bir bölümünü yansıttım sizlere ve daha fazlası için içtenlikle okumanızı öneriyorum.
O an hepimizin iki muazzam kuvvet arasında seçim yapma şansı olduğunu hissettim -ya parçalanma, ya akış. Parçalanma sizi küçültüyor, yüzeyselleştiriyor, asabileştiriyor. Akış ise büyütüyor, derinleştiriyor, sakinleştiriyor. Parçalanma bizi büzüyor. Akış ise genişletiyor. /s. 68
Sizin seçiminiz hangisi olacak?
Son olarak kitabı daha iyi anlamanız adına birkaç önerim olacak:
Bir podcast. Kitabı okuduktan sonra ya da okumadan önce dinleyebilirsiniz. Ne şekilde dinleyeceğiniz size kalmış ama mutlaka aklınızda bulunsun. Çalınan Dikkat'i daha fazla içselleştirmek için muhteşem bir fırsat çünkü.
Ben Okurum’un bu bölümünde konuk olarak ülkemizin en üretken ve saygı şair ve yazarlarından Murathan Mungan var. Deniz Yüce Başarır ile Mungan çağımızın en önemli sorunlarından birini konu olan bir kitabı konuşuyorlar. Gazeteci Johann Hari’nin kaleme aldığı Çalınan Dikkat, Neden Odaklanamıyoruz adlı kitap çevresinde gelişen sohbette, sosyal medyanın bizi esir alışından, alışkanlıklarımızı ve kültürümüzü nasıl değiştirdiğine kadar geniş bir perspektifte odaklanma sorunu, nedenleri ve çözümleri konuşuluyor. Ve elbette Başarır, her bölümde olduğu gibi yine kitaptan can alıcı bölümleri de seslendiriyor.
Spotify ve Storytel uygulamalarından da dinleyebilirsiniz.
Bir belgesel. The Social Dilemma (Sosyal İkilem): Altıncı nedeni (Sizi Takip Edip Yönlendiren Teknolojilerin Artışı) okurken izledim bu belgeseli. Bu bölümde yazarın görüşmeye gittiği kişi Tristan Harris'ti. Kendisi eski bir Google çalışanı olduğu için anlattıkları önem taşıyor. Belgesele de eşlik edenlerden biriydi zaten. Kitapla eş zamanlı olarak izlediğim için konuyu daha iyi anladım.
Kaynak
Hari, Johann. 2022. Çalınan Dikkat (Çev. Barış Engin Aksoy). Metis Yayınları
Yorum Bırakın