Tolstoy’un mürekkep şişesine kendi etinden parçalar koyarak yazdığı, karakterlerinin kaderine günlerce ağladığı kitap: Anna Karenina
Bu kitapta iki ayrı ana hikâyeyi bir araya getiriyor Tolstoy: Anna’nın trajik çöküşü ve Levin’in manevi yolculuğu. Bu iki hikâye bize aşkın iki yüzünü, bireysel mutluluğun toplum kuralları içinde nasıl bir bedel gerektirdiğini ve iç huzurun kaynağını anlatıyor. Anna ile tutku, arzu ve yıkımın öyküsünü işlerken, Levin’in yolculuğuyla bir yandan romanın felsefi temelini oluşturup, diğer yandan aşk, inanç ve anlam arayışlarına odaklanıyor.
Anna’nın hayatı düz bir çizgide ilerlerken, Vronski ile tanıştıktan sonra tutkulu ama fırtınalı bir dönem başlıyor onun için. Kısa sürede çıkmaza giren bu tutku onu yalnızlığa, suçluluğa ve umutsuzluğa sürüklüyor. Mutluluğu başkasında bulduğunu düşünürken saygınlığını, oğluyla ilişkisini ve nihayetinde akıl sağlığını kaybetme noktasına geliyor. Anna’nın hikâyesiyle bize toplumsal yargıların insan ruhu üzerindeki ezici etkisini gösteriyor Tolstoy. Özgürlük arzusu, sevgi ve onaylanma ihtiyacı arasında bocalayan Anna, bu içsel çatışmasıyla trajik bir figür haline geliyor.
Levin’in yolculuğuysa daha sessiz ama bir o kadar anlamlı ilerliyor. Anna’nın yaşamı kontrolden çıkarken, Levin toprak, ailesi ve Tanrı ile arasında kurduğu bağda buluyor huzuru. Kiti’ye olan sevgisi, Anna’nın hüsranla biten tutkusuna karşın ayakta kalıyor. Tolstoy, Levin üzerinden aynı zamanda insanlığın varoluşsal sorunlarını da işliyor ve onun yaşam, ölüm ve inanç üzerine düşünceleriyle romanın düşünsel yapısını oluşturuyor.
Anna Karenina, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve kişisel arzularla toplumsal zorluklar arasındaki kaçınılmaz çatışmaları çok güzel anlatıyor bize. Tolstoy’un karakterleri, trajik sonları ne kadar kaçınılmaz olursa olsun son derece gerçekçi. Ve onların aşkları da ne kadar yüce olursa olsun, gerçekliğin gücüne karşı savunmasızlar.
Anna bir yana, Levin’in hikâyesinin beni daha fazla etkilediğini söyleyebilirim. Mutluluğu uzaklarda değil gündelik hayatında, ailede ve inançta bulması; ona huzur veren gerçeği keşfetme süreci çok güzeldi. Çoğu gibi benim de ruhumda en fazla iz bırakan romanlardan biri oldu.
Yorum Bırakın