Kayıp Zamanın İzinde: Sodom ve Gomorra

Kayıp Zamanın İzinde: Sodom ve Gomorra
  • 0
    0
    0
    0
  • Kayıp Zamanın İzinde serisinin dördüncü kitabı; Proust’un toplumsal normlar, ahlâk, aşk ve kıskançlık üzerine gözlemlerinin doruk noktasına ulaştığı eseri; serinin belki de en sağlam ayağı: Sodom ve Gomorra

    Kitap, ismini ahlâki yozlaşmaları nedeniyle Tanrı’nın yok ettiği Sodom ile Gomorra şehirlerinden alıyor. Bu isimle kitabının ana temasını yansıtan Proust, karakterlerinin iç dünyaları ve ilişkileri üzerinden de toplumun cinselliğe, özellikle de dönemin Fransız sosyetesindeki eşcinselliğe olan tutumunu irdeliyor ve kendi dünyasında da bir çöküş ve yeniden keşif süreci yaratıyor.

    Aşkı hem güzelleştiren hem de acıtan bir unsur olarak ele alıyor Proust ve bize kıskançlığın insan ruhunu nasıl aşındırdığını anlatıyor. Albertine’e olan tutkusu, onu elde etme arzusuyla saplantıya dönüşüyor ve bu da bir yandan bize aşkın büyüsünü düşündürürken, diğer yandan saplantılı arzuların aşkları ve ruhları nasıl zedelediğini gösteriyor. Ve sonunda Albertine, Proust için aşkın hem nesnesi hem de bir gölgeye dönüşen varlığı oluyor.

    Proust, cinsel kimliklerin gerçeklerini açığa çıkarırken, bu tanıklıkla kendini de yeniden sorgulamaya yöneliyor. Bu dünya yalnızca cinsellikle değil, aynı zamanda toplumun ikiyüzlülüğü ve baskılarıyla da örülüdür ona göre. Bu noktada Sodom ve Gomorra, bireysel arzu ve toplumsal ikiyüzlülüklerin iç içe geçtiği, ahlâki sınırların bulanıklaştığı bir anlatıya dönüşüyor.

    Proust’un gözünden baktığımızda, insan denen karmaşık varlık bir türlü çözülmeyen bir bilmece gibi duruyor karşımızda. Sevgiye, güvene, sahiplenmeye ve kaybetmeye dair acı tatlı her duygu iç içe geçiyor. Proust, kurduğu o devasa cümleleriyle bizi aşkın, kıskançlığın, ahlâkın ve toplumun katmanlarında gezdiriyor. Ve bunu öyle ustaca yapıyor ki; bizi okuduğumuz her cümleyle büyülüyor, başka hiçbir eserde bulamayacağımız bir tatla kendine aşık ediyor.

    Serinin okuduğum en cesur kitabı Sodom ile Gomorra. Toplumsal tabulara çekinmeden dokunuyor; karakterlerin iç dünyalarını, gölgede kalan yanlarını tüm çıplaklığıyla sergiliyor ve yalnız aşk ile arzuları anlatmıyor, toplumu ve kendimizi tanımanın da başka bir yolu oluyor. Cesur ve çok güzel bir yolu.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.