Kapadokya Seyahat Rehberi

Kapadokya Seyahat Rehberi
  • 0
    0
    0
    0
  • Kapadokya’nın turistik bir yer olduğunu biliyorum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum öncelikle. Türk’ten çok yabancı turist vardı demek yalan olmaz hatta belki de %90-95i yabancı turistti. Yoğun bir uzakdoğulu akımı vardı. Onlar için burayı bu kadar popüler yapanın ne olduğunu merak ettim açıkçası. Belki de bizim Karadağ’a yaptığımız gibi onlar için de instagram ünlüsü olmuş olabilir.

    Geniş bir coğrafyaya yayılmış bir alan bu kadar büyük olacağını da düşünmemiştim. Kendi diğer gezilerimin aksine biraz daha spontane gelişmesi de onu biraz özel kıldı diyebiliriz. Kısa bir rota İstanbul’dan uçuş yaklaşık 1 saat sürüyor, araçla gitmek isterseniz de 7 saat içinde yaklaşık orada olacağınızı söyleyebiliriz.

    Biz rotamıza Kapadokya dışı bir yerden başladık. Havalimanı’na yakın diyebileceğimiz Hacıbektaş ilçesinde adından da anlayacağınız üzere Hacı Bektaşi Veli’nin türbesi ve külliyesi  bulunuyor. Türbenin mimarisi Selçuklu Dönemi mimarisini yansıtıyor. Bektaşiler’in kendilerine has ritüellerini öğrendiğimiz bu mistik mekana yarım saat ayrılabilir diye düşünüyorum. (ritüellerle ilgili yanlış bilgi verip kimseyi gücendirmek istemem bu yüzden yerinde öğrenmenizi tavsiye ediyorum)

     

    Bizim için ilk durak Avanos. Avanos’a giderken yeraltı şehirlerinden minik bir tane de deneyimlemek isteyenler ya da yolda kahverengi tabela gördüğünde bizim gibi dönmeden duramayanlar için Özkonak Yeraltı Şehri var. Gezmeniz 20 dk’den fazla almaz. Klostrofobiniz tutacak mı daha büyükleri denemeden önce iyi bir seçenek olabilir. Avanos yoluna geri dönüyor ve devam ediyoruz. Bu çömlekçiliğiyle ünlü olan ilçe. Bu kısımda her şey müze diye geçse de hepsi çömlek satıcıları. En ilginç yer olan Saç Müzesi sadece müze denebilecek bir kısma sahip, onun dışındaki kısım yine çömlekçilikle ilgili. Saç müzesinin hikayesine gelecek olursak burada yıllar önce çömlekçilik yapan dükkanın sahibi beyefendiyle buraya turistik seyahat için gelen Fransız bir hanımefendi bir aşk yaşamışlar. Vizenin süresi 90 gün dolunca hanımefendi ülkesine dönmek zorunda kalmış. Giderken de bir tutam saçını bırakmış arkasında. Bu hikayeden etkilenen turistler hatıra saçı bırakmaya başlamışlar ve bırakılan tüm saçlarla burası zamanla müzeye dönüşmüş. Bu müze Guiness Rekorlar kitabına girmiş içerisinde bulundurduğu onbinlerce saç sayesinde. Dünya’nın en tuhaf müzesi de seçilmiş buna pek şaşırmadım açıkçası. Saçını bu müzeye bırakabiliyorsunuz hala. Bırakırken isim soyisim ve telefon numarasıyla birlikte bıraktığınızda sizi bir listeye alıyorlar ve her sene o sene bırakanlar için 3 kişiye Kapadokya tatili hediye ediyormuş Galip bey.

    Avanos’ta bölgenin en ünlü restoranı olan Kapadokya Lezzet Sofrası’nda testi kebabı denemenizi muhakkak öneririm. Hem işletenler, çalışanlar uzun zamandır gördüğüm en iyi esnaf ve personel olabilir hem de et harika pişmişti. Önden masa mezelerle donatılıyor. Sıcak lavaş servisi var. Bir restorandan daha ne bekleriz değil mi? Tek ufak eleştirim kiremitte türk mutfağından olmayan değişik soslu tavukların olmasıydı galiba. Yöresel restoranlarda böyle şeyler görünce garip bir yozlaşma hissi doluyor içime. Yerel kültürün giderek azalıp dünyanın tek kültürleşmesi. Baskın kültürün yerel olanı ezmesinin verdiği bir rahatsızlık diyebiliriz galiba.

    Göreme’de olan otelimize doğru yol alıyoruz. Ada Cave Otel’de kaldık tüm yönleriyle fiyat performans diyebiliriz. Kahvaltısı açık büfe, her gün taze hazırlanan anne kek ve kurabiyeleri. Eksiği yok fazlası var denebilir. Konumu da gayet merkezi. Ama bu merkezilik durumunda yine bana mimar olmanın verdiği yetkiye dayanarak aşırı şehirleşmeden tarihi dokunun onun taklitlerinin içinde ezilmesinin verdiği sıkıntıdan söz etmeden geçemeyeceğim. Bizim öncelikle tabela bağımlılığımızı azaltmamız gerek en basit başlangıç bu olabilir.

    Çok geniş bir alana yayıldığını söylemiştim. Ortahisar daha önce adını duymadığım bir alan oradaki kaleyi uzaktan görüp bu bölgeye giderken manzara noktası tabelalarını takip edip kendimizi harika bir manzaranın, gün batımının karşısında bulduk. Gezilerde hiç ummadığın yerden çıkan güzellikler insanı daha mı çok etkiliyor ne? Kaleye vakti olanlar tırmanabilir oldukça yukarıya kente hakim bir noktaya çıkarıyor gibi gözüküyordu. Daha sonra akşam ışıklarıyla bir arkadaşımızla görüşmeye gittik Avanos’a tekrar. Mado’da oturduk. Bu arada zincir restoran bağımlıları Avanos’ta tüm zincir restoranlar vardı. Starbucks, Big Chefs, McDonald’s beni şaşırttı bu açıdan. Kızılırmak kenarında konumlanıyor hepsi.

    Avanos’a giderken Ürgüp’ün içinden geçip ne kadar hayat dolu olduğunu fark etmiştik ondan döndüğümüzde bir uğramadan edemedik. Genel olarak buradaki hediyelikçiler diğer çoğu yerden daha ucuz, hediyeliklerinizi buradan alabilirsiniz. Yine üçüncü nesil kahveciler de burada oldukça bulunuyor.  Yüksek sesli müzik aktivitelerini duyduğumuzda acaba bu çevrede bir Türk gecesi aktivitesi mi bulunuyor diye düşünsek de aldığımız bilgilere göre çoğu Uçhisar’daymış.

    İkinci gün oldukça yağışlı ve balonsuz bir sabaha uyanıyoruz. Ondan öncelikle yeraltı şehirlerini gezelim diyoruz ama bütün tur firmaları da bizim gibi düşünmüş olsa ki içeri girmek için yarım saat sıra her yeri görmek için her mağaranın içinde ayrı bir sıra bekleyerek ilerleyebiliyoruz ancak. Bireysel olan bu gezimizde turların arasına karıştığımız için insanlar bize sinirleniyor. Biz de mecburen alttan alıyoruz ve bazen turların geçmesini ya da iki farklı turun arasına girerek gezmeye çalışıyoruz falan bu sebeple bazı güzel yerler en yoğun oldukları dönemde saatte gezilmemeli, neden kalabalık zamanlarında turistik yerlerde bulunmayı sevmediğimi bir kez daha hatırlıyorum. Bu kaos sebebiyle sadece Kaymaklı Yer Altı Şehri’ne gidiyoruz. Derinkuyu’da da aynı mücadeleyi verecek gücümüz yok. Ancak yoğun yağış nedeniyle yine bir kapalı alan aktivitesine ihtiyacımız var.

     Son zamanlarda popüler olan Instagram’da sıklıkla karşımıza çıkan Niğde Gümüşler Manastırı’na gitmeye karar veriyoruz. Bu yol araçla 45 dk 1 saat sürüyor yaklaşık. Gerçekten bu nitelikte bir kilisenin Niğde’de böyle korunduğunu görmek bizi şaşırtıyor. Burası da yarım saat geçirebileceğiniz bir yer.

    Ardından Ihlara Vadisi’ne doğru yola koyuluyoruz. Ihlara Vadisi tam gün ayrılması gereken bir yer olduğunu görüyoruz. Soğuk hava yağış ve saatin ilerlemiş olması bunu yapmamıza engel oluyor. Melendiz Çayı üzerinde (yanında değil bizzat üzerine kurulu iskelelelerde) uygun fiyatlı balık ve etle karnımzı doyuruyoruz. Oldukça yerel tesisler bulunuyor. Lüks beklentiyle gitmeyin. Gazete kağıdı serilmiş masaları görünce hayal kırıklığı yaşamanızı istemem.

    Kendimize Tuz Gölü ve Ihlara Vadisi’ne bir tam gün atıracak şekilde buraya geleceğimize dair söz vererek ayrılıyoruz buradan. Derinkuyu da aynı şekilde bir sonraki sefere kaldı burayı turlar nasıl bir hafta sonunda bitiriyor benim için hayret konusu oldu.

    Benim için doğum günü özel rezervasyonu olan noktaya geldik. Şarap tadımı… Öncelikle rezervasyon almıyorlar, çok erken kapatıyorlar. Salon 7de kapanıyor tadım için son misafirler 6’da alınıyor sanırım. Akşam olmadan bitmesini pek anlamlandıramadım ama okey. Rezervasyon için arayın diye numara verip rezervasyon almıyoruz çok doluyuz demeleri gelin yer buluruz dedikten sonra da mırın kırın etmelerini çok doğru bulmadım ama telefonda gelin yer buluruz sözü edilmesi konusunu birazcık direterek oturma fırsatını yakalayabildik. Kişi başı 3 kadeh tadım 200 tl’ydi. İnanılmaz bir fiyat. Kapadokya özellikle İstanbul’dan sonra bana epey uygun geldi. 2 kişi tadım öneriliyor bu şekilde birlikte 6 şarap tadabiliyorsunuz. Bir tane de tadımı yapan beyefendi ikra etti. En hafif içimli olan beyazdan başlayıp en sert olan kırmızı da tadımı sonlandırıyoruz. Arada da ağzımızdan bir önceki şarabın tadının gitmesi için grisini ikram ediliyor.

    İlk şarap tadımımdı öğrendiklerimi sizle de paylaşmak istiyorum. Çok başlangıç seviye bilgiler ama güzel bir genel kültür gibi. Beyaz şarap beyaz üzüm, kırmızı şarap kırmızı üzümden yapılmıyor. İkisi de aynı üzümden yapılabilir ancak kırmızı şarapta fıçılarda üzümün kabuğu ve çekirdeği de üzüm suyuyla birlikte bekletiliyor. Hatta özellikle bazılarında o odunsu tadın baskın olduğu şarabı deneyip düşünmemiz sağlanmıştı. Blush ve pembe şaraplarda da pembe şarapta 24 saat, blushta 12 saat  bekletilen çekirdek ve kabuklar şarapta ayrılıyor. Onlara da rengini veren süreç burası aslında. Kapadokya bölgesinin kendi üzümü olan emir üzümünden de şarap denedik. Ben beyaz şarap fanıyım. Turasan Seneler Narince oldu. Kırmızı şaraplar içerisinde Kalecik Karası kokusu en çok hoşumuza giden oldu. Hafif ve pekmez gibi kokuyordu ilginç bir şekilde. Yine Erzincan bölgesinin üzümü olan Öküzgözü ve Boğazkere de denedik. Öküzgözü daha sert bir şarapken, Boğazkere ile birlikte olduklarında içiminin hafiflemesinden bahsedildi. Ödüllü olan kendi şaraplarından Turasan Seneler Cabernet Sauvignion, Merlot Syrah i denedik içlerinde en aromatik olandı demek yalan olmaz.

    Ertesi gün doğumunda uyanacağımız için erken yattık. Sabah balonun son derece yanımızda ateşi harlama sesine uyanıp baktığımızda gerçekten çok yakınımızdaydı. Hemmen hazırlanarak izleyeceğimiz noktaya doğru ilerledik. Bir çom farklı yerden izleniyor. Dünkü yağış sebebiyle kısmen az sayılabilecek de olsalar bana çok tatlı bir doğum günü hediyesiydi bu sabah.

    Ardından kahvaltı için otelimize döndük. Otelin kahvaltısı gerçekten benim beklentimi karşıladı son derece doyurucuydu. Ardından ATV turuna çıktık. ATV turunun yollardan yapılması peri bacalarının arasına ne bileyim hiç yol olmayan bi yerden gitmemesi çok saçmaydı. Biz iki kişi bindik yanılmıyorsam 1200 TL’ydi. (toplam ücret kişi başı değil) Vadileri gezmek açısından güzel kabul edilebilir ama beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Aşk Vadisi, Kızılçukur Vadisi, Rose (gül) vadisi’ne gittik.

    Ardından Göreme Açık Hava Müzesi’ne gittik ki burası gerçekten vaov dedirten bir yer. İnanılmaz etkileyiciydi bir de benim buraya gelmeden çok araştırma yapmamam sebebiyle (çok nadir yaşanan bir olaydır) nerdeyse Kapadokya’yı Göreme’den ibaret sanıyordum. İnanılmaz büyük bir alanmış. Burayı doya doya gezmek için benim gibi gezenler için bir 5 gün net gerekli diyorum. Bakın her şey eksik kaldı. Uçhisar’ı da yetiştiremedik.

    Paşabağ Vadisi’ne gittik yanındaki Zelve’de eksik kaldı. Paşabağ’ın aurası diğerlerinden farklıydı. Yeşillerle olan bütünlüğünden mi yoksa daha farklı şekillerde olmasından mı bilemedim ama benim en çok sevdiğim yerlerden biri de burası oldu.

    Son yemeğimizi ilk yemeğimizi yediğimiz yer olan Kapadokya Lezzet Sofrası’nda bitirdik. Fark ettiyseninz bu seyahatin muhakkak bir part 2’si olacak. Benim için epey yarım kaldı. Bekle beni Kapadokya!


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.