Modern romanın temel taşlarından birini okuyarak yıla başlamak güzeldi. Gerçi Aralık’ın son haftasında başlamıştım okumaya ama, nihayetinde yeni bitirdim. Daha önce okuduğum birçok klasiğe ilham olmuş bir romanı okumak hoş bir yolculuktu benim için.
İki cilt, tek bir kitap gibi düşünülebilir, fakat ayrı yıllarda yazılmalarından olsa gerek her biri bambaşka bir atmosfer sundu bana. Her ikisini de çok beğendim, bu şekilde baktığımızda bütünüyle tek bir kitap aslında.
Cervantes ilk cildi 1605’te yazıyor, ikinci cilt ise 1615’te yazılıyor. Aralarında on yıl var. Belki ikinci cilt ile hiç tanışmayabilirdik fakat ilk cildin devam kitabı için adı bilinmeyen bir yazardan sahte bir ikinci cilt ortaya çıkıyor ve Cervantes olaya el atıp hikâyeye devam ederek Don Quijote’nun macerasını sonlandırıyor.
İkinci cildi yazdıktan bir yıl sonra da ‘’yaşlı, asker, centilmen ve yoksul’’ biri olarak öldü. Kitaplarının haklarını sattığı için Madrid’te yazarların bir arada bulunduğu bir yere çekilmişti. Bu nedenle öldükten sonra Madrid’deki Yalınayak Triniterler tarikatının kadınlar manastırına defnedildi. 2015 yılında kemiklerinden arta kalanlar kurtarıldı ve ölümünden yaklaşık dört yüzyıl sonra İspanya’nın en büyük yazarına, resmi bir cenaze düzenlenerek anıt dikildi. (1)
KUSURLU BİR PORTRE (Cervantes'e tam benzeyen bir portre mevcut değildir: Muhtemelen Juan de Jauregui tarafından yapılan bu resim, yazarın İspanyol Euro madeni paralarındakiler de dahil birçok portresinin dayanağıdır.) (1)
Bugüne kadar birçok roman okumuş olmama rağmen Don Quijote ile yeni tanışabilmeme çok şaşırıyorum. Neden yıllardır kitaplığımda sessizce bekliyordu ben de bilmiyorum. Okuması da zor değildi üstelik, dili ve üslubu birçok okura hitap edecek tarzdaydı. Hâlâ popüler olmasının nedeni de birçok özelliğiyle evrensel nitelikler bulundurması:
Karakterlerin gerçek hayattan izler taşıması, diğer şövalye kitapları gibi olmaması, hiciv ve mizah unsurlarından beslenmesi, hikâye içinde hikâye sunması, dönemin yaşanan önemli olaylarının etkisinde kalarak bazı şeylere başkaldırması, karakterlerin kurmaca bir kitabın içinde olduğunu bilmeleri ve okurların romana dahil edilmesi gibi etkenlerden olsa gerek bu. Ayrıca yazar olan anlatıcının da okurla olan iletişimi esere postmodern bir roman havası katıyor. Bu durumda kurmaca üzerine gelen bir ''üst kurmaca'' söz konusu. Karakterler bile bir romanın içinde olduklarından haberdar. O güne değin böyle türde bir eser kaleme alınmadığı için tüm dünya edebiyatında ses getirmesi pek doğal.
ÜLKENİN BAŞ TACI (Cervantes ve eseri Don Quijote, İspanya'nın simgesine dönüştü. Yazarın bu heykeli, yazarın doğduğu Alcalá de Henares kasabasındaki Cervantes Meydanı'nda durmaktadır.) (1)
Avrupa’yı kasıp kavuran Rönesans dönemi İspanya’yı da etkisi altına almıştı. Artık kilise iktidarının sorgulandığı ve dogmaların insanların üzerinde silkelenip atılmaya başladığı bir dönemdi bu. Orta Çağ geçmişte kalacaktı; insanlar için ‘’yeniden doğuş’’ zamanı gelmişti. Eski bir çağ kapanmış, yeni bir çağa yelken açılmıştı: İspanya’nın Demir’den Altın’a doğru bir geçişiydi bu. Birçok alanda yenilenme dönemi başlamıştı yani. Bu değişiklikler 14.yy- 17. yy yılları arasında yaşanacaktı.
Miguel de Cervantes 1547’de Madrid yakınlarındaki Alcalá de Henares’de doğduğunda çalkantılı bir dönemde dünyaya gelmişti. Annesi bir soylunun kızı, babası ise gezgin cerrahlıkla berberliği bir arada yürüten biriydi. Yedi çocukları vardı, Miguel dördüncü çocuktu. İlk yıllarına dair elimizde pek bilgi bulunmasa da hümanist profesör Juan Lopez de Hoyos’dan eğitim aldığı biliniyor. 1569’ta ise bir düelloda rakibini yaraladığı için İtalya’ya taşınıyor ve Roma'da bir kardinalin uşağı olarak çalışıyor… (1) Başka kaynaklara göre de İspanya’da bir suçluyla olan isim benzerliğinden dolayı bir elinin kesilmesi muhabbetinden dolayı kaçıp İtalya’ya gelen Cervantes; kaderin garip bir çıkmazına girerek hem elinden oluyor, hem de özgürlüğünden. Peki bu nasıl oluyor?
O günlerde Osmanlı en güçlü zamanlarını yaşıyordu. Avrupa dibindeki bu imparatorluktan korkuyordu, çünkü Türkler topraklarını genişletirken bir yandan da denizlerde hakimiyeti elinde tutmak istiyordu. II. Selim’in Kıbrıs’ı almasından sonra Papa, Hristiyanlara Osmanlılara karşı birlik oluşturma çağrısı yaptı. İspanya, Papalık, Katolikler ve Venedik kuvvetleri birleşmişti. O sırada İtalya’da bulunan Cervantes ve kardeşi Rodrigo, 1570 yılında İspanya’nın idaresi altındaki Napoli’de orduya katıldı. Maquesa kadırgasında donanmayla birlikte yola çıktılar. (1)
Bu ittifak 1571’de İnebahtı Savaşı’na meydan verdi. İspanya, Akdeniz’in denetimini ele geçirmek istiyordu çünkü. Kanlı bir savaş oldu ve Türkler kaybetti. Savaş esnasında iki kere göğsünden yaralanan ve gülleyle bir kolunu neredeyse kaybeden Cervantes yine de iyileşti ve başka savaşlara da katıldı. Savaşı kazandılar fakat ne kadar kazanmış olsalar da 1573’te Osmanlılarla barış yapmak zorunda kaldılar. 1575 yılında geri dönüş yoluna çıktıklarında korsanlar gemilerine saldırdı ve tutsak edildiler. Daha sonra Cezayir’de köle olarak satıldılar. Esir düştüğünde elinde iyi yazılmış tavsiye mektupları sayesinde fidye biçilen değerli bir tutsak oldu Cervantes. (1)
Dört kez kaçma girişiminde bulunduğu halde korsanların ona saygı duymasından dolayı yalnızca hapis süresi uzadı, beş yıl boyunca esaret altında kaldı. Tam satılmak üzere İstanbul’a gönderileceği sırada Trinitarian tarikatı rahiplerinin yardımıyla 500 Portekiz altınını denkleştirmeyi başaran ailesi onu kurtarıp Madrid’e geri getirmeyi başardı. (1)
Cervantes böyle bir dönemde yaşamış ve başına birçok şey gelmiş. İyi ki hayatta başına gelenlere ve önemli olaylara tanık olmuş. Yoksa bu muhteşem kitap hiç var olmayabilirdi. Ve olmasaydı; Dostoyevski, Kafka, Proust ve daha nicelerinin olağanüstü eserlerini okuyamazdık belki de. Don Quijote kendisinden sonra gelenlere esin kaynağı oldu, o bir öncü roman, o bir ilk. Modern romanın babası…
Deneyimleri sonraki hikâyelerinin besin kaynağı olsa bile İtalya’da geçirdiği zamana da paha biçilmez: Tutkulu bir okur olan Cervantes, Rönesans’ın köklü felsefi ve yazınsal yenilikleriyle, bu düşüncelerin doğduğu topraklarda tanıştı. Cervantes geri dönmeye başardıktan sonra kendini yazmaya veriyor. Inebahtı’dan gelen tek kollu adam olarak ünlenmişti. Bu süreçte birçok eser üretiyor: Cezayir Zindanları, Numantia, La Galetea. Yazdıkları için bir ödeme alıyor fakat geniş ailesini ve kendisini geçindirecek kadar kazanamıyordu. Özel hayatı da çalkantılı bir zamandan geçerken, aşk ve evlilik olayları karmaşıktı zira, İspanyol donanması için ikmal subayı olarak Endülüs’e geçti. (1)
Cervantes, İspanya’ya döndüğü zamanlar da Amerika’daki sömürgeleriyle zenginleşen ülke o günlerde Altın Çağının ortalarındaydı. Fakat 1588 yılında İngilizlere yenilen İspanyol donanması bu yüzyılı geride bırakıyordu artık. İspanya işleri düzeltmek için sert önlemler almak zorunda kaldı. Monarşi, toprağı işleyen insanlara ağır vergiler koyarak bocalayan ekonomiyi düzlüğe çıkarmaya çalışıyordu. Tahıl tahsilatlarında birçok tutarsızlık olmasına rağmen Cervantes bir vergi tahsildarı olarak atandı. Fakat zimmetine para geçirdiği için Seville’de bir sene hapse mahkum oldu. Tahliye olduktan sonra yazmaya devam etti. Hapishanedeyken kafasında tasarladığı Don Ouijote’yi kaleme almaya başladı. (1)
Don Quijote’den bahsetmeden önce yazarın hayatına ve o döneme değinmek gerekiyordu. Çünkü yazar yaşadığı dönemi bütünüyle inceliyor ve sistemi eleştiriyor. Eserde yazarın hayatına dair birçok ize de şahit olduğumuz için başına neler geldiğini bilmek faydalı olacaktı bu durumda.
Cervantes‘in edebiyat dünyasına ihtişamlı girişi gerçekleşmeden önce o zamanlarda yazılan kitaplar insanlığın sorunlarına odaklanmıyordu. İçtenlik ve samimiyetten uzak, gerçek dışı simgelerle dolu, abartılmış kahramanlık hikâyeleriyle şişirilmiş eserler yazılıp çizilirken Don Quijote tüm bu kitapların üzerine gelerek bomba etkisi yaratıyor ve gerçek hayatta olmayan şeylerden bahsedildiği yeter diyor sanki.
Neredeyse herkesin kütüphanelerinde bolca yer edinen şövalye romanlarını alaya almak için yazılıyor fakat amacını aşıyor. Rönesans’ın ve savaşların etkileriyle yüzleşen Cervantes, artık insanların sefaletinden, ülkenin gündeminde geniş yer edinen sorunlardan, yani insanların hikâyelerinden konuşmanın zamanı geldi de geçiyor diyor bu kitabı yazarak.
La Mancha'nın bir köyünde yaşayan asilzade Alonso Quijano kendi halinde bir adam fakat bir tutkusu var; şövalye kitapları okumak. Onlarla yatıp onlarla kalkarken bir gün kendisine ''Don Quijote de la Mancha'' adını veriyor ve maceralara atılmak için harekete geçiyor. İlk önce zırh namına ne varsa giyinip kuşanıyor, sonra ahırındaki ahı gitmiş vahı kalmış atını hazırlıyor. Ona da bir isim veriyor tabii ki: Rocinante. Tam bir gezgin şövalye artık. Önemli bir eksiği de var tabii; bir silahtarı olması gerekiyor. Kasabadaki çiftçi Sancho Panza bu iş için biçilmiş kaftan. O da heybesi ve eşeğiyle bu çılgın yolculuğa katılıyor.
Nasıl unuttuk? Şövalyelerin ruhunu ve her şeyini adadığı bir aşkı olmalı. Soylu bir kadın olan Dulcinea del Toboso için aşkın gözü kördür diyerek maceradan maceraya koşabilir artık Don Quijote. Onun onuru için her şeyi yapabilecek bir konumda görür kendisini gezgin şövalyemiz fakat öyle bir kadın yoktur aslında. Yani vardır da köylü ve çiftçi olan Aldonza Lorenzo'dur bu kadın. Ne şövalye kitaplarından, ne de gezgin şövalye Don Quijote'den haberdardır. Bunların bir önemi yoktur çünkü Don Quijote için o bir simgedir, aşk figürüdür. Tam bir romantik!
Don Quijote, evinden uzaklara doğru yanında silahtarı ve yüreğinde taşıdığı aşkıyla yolculuk ederken herkesin ve her şeyin büyülü olduğuna inanır. İdeallerine sıkıca bağlı bir hayalperest olarak gerçek dünyada başına neler geleceğini okumak biz okurlara trajikomik bir anlatı sunuyor. Okuduğu kitaplardan etkilenen Don Quijote'ye göre hiçbir şey sıradan değildir; her karşısına çıkanı sıradan olmayandan gerçeküstü bir şeye dönüştürme peşindedir ve tüm bunlara da inanır.
Yolculuklarının başında yel değirmenlerini dev olarak görüp saldırması Sancho Panza'yı çok şaşırtmasına rağmen bu delirmiş adamın yaptığı her çılgınlıkta kaçıp gitmek yerine yanında kalır. Sancho Panza gerçekçi bir insandır, geleceğini düşünür ve hesap kitap peşindedir. Bırakıp gitmek istemez çünkü şövalyeliğin kurallarına efendisi gibi inanır; Don Quijote'ye yaptığı hizmetlerinden dolayı bir beklenti içerisindedir daima. Çıkarları olduğu halde yoldaş olmayı da bilir, delilikle akıllılık arasında gidip gelen efendisini yalnız bırakmak vicdanına sığmaz.
Gerçek hayattan kesitler sunar ama romantizm unsurlarıyla doludur. Kitap insanların gündelik hayatları içerisinde yaşadıkları olgularla bezelidir. İnsanlar yolculuk eder ve hanlara girip çıkarlar. Bir yerden bir yere gitmek için sıradan bir şekilde yolculuk ederler. Her şey olağandır; kitabın yazıldığı dönem ile eserin içindeki eylemler aynı zamanda vuku bulur. Belirli bir coğrafi bölgeye bağlıdır ve aynı zamanda kronolojik bir romandır. Bu kadar realizm unsurlarıyla dolu bir kitapta büyülü bir evren de söz konusudur ama bu yalnızca Don Quijote'nin kafasındadır. Onun dışında herkes gerçek bir dünyada nefes alıp verdiğinin farkındadır.
Don Quijote, arayış içindeki bir gezgin şövalye rolünü alarak kendi kimliğini oluşturmak ister aslında. Ona göre karşılaştıkları her şey mitsel dünyanın oluşumlarıdır. Bu nedenle maceraları sırasında karşılaştıkları insanlar adamın ne yaşadığını anlamaya çalışırlar. Çünkü o dönemde ''gezgin şövalyelik'' diye bir kavram yoktur artık. Yalnızca gündelik hayatın sıkıcı gerçekleri vardır. Bu nedenle Don Quijote'nin şövalyemsi hareketlerinin hiçbir önemi yoktur insanların gözünde. Gereksiz yerde yaptığı bu hareketler komik, savaşması gereken yerde durması ise daha komik bir etki yaratıyor. Bir asilzade olduğu için akılcı konuşmalarını dinleyenler onun ne kadar bilgili ve kültürlü olduğunu görüp şaşırıyorlar. Birçok kitap karıştırmış çünkü, ama saçma bir hayale tutunup yarattığı ideallerinin peşinden koşması da delirdiğini düşündürtüyor insanlara.
Sancho Panza'nın da efendisine ayak uydurması da bir yerlere ulaşma çabasından... Şövalye kitaplarındaki diğer silahtarlar gibi olmaması Don Quijote'yi bazen sinirlendirse de ben bayıldım kendisine. Sürekli aç karnını doyurmaya çalışması, pragmatik biri olması ve çok konuşması gibi özellikleri nedeniyle renkli bir karakter o. Eşeğine düşkünlüğü ve atasözlerini peş peşe sıralayarak bir şeyler anlatması harikaydı bence. Onsuz Don Quijote'yi tek başına düşünemiyorum doğrusu. Mükemmel bir ikili olmuşlar.
Cervantes eskiden yeniye geçişte bu kitabı kaleme aldığı için ülkesinin durumu hakkında da bir portre sunuyor. İspanya'nın tarihi de konu edinildiği için yayılmacı politikasına tanık olabiliyoruz. Ülkenin daha önemli sorunlarına odaklanılması gerekirken bu yayılmacı hırsı eleştiriyor yazar. Topluma karşı da bir taşlama söz konusu. Osmanlıları ve Müslümanları da tarihi olgularla süsleyerek anlatıyor yazar. Ayrıca zamanında müslümanları ülkeden kovan sistemin de etkilerini görebiliyoruz.
Don Quijote yayınlandığı günden bugüne kadar, her yüzyılda, farklı değerlendirmelerin ışığında gelişip kalıcılığını korumuştur. Her yorumla, akımlarla açıklanması ve edebiyat tarihinin merkezinde olması onu tüm dünyanın gözünde değerli kılıyor. Benim için de öyle oldu.
Don Quijote'yi okuduğum on beş gün boyunca yalnızca onunla olmak çok güzeldi. Başka bir şeyle ilgilenmeden ona vakit ayırmak hoş bir deneyimdi. Zorlanmadan ve sıkılmadan kendine has özelliklerle donatılmış bu kitabı niye on beş günde okuyabildim peki? Don Quijote ve silahtarı Sancho Panza'nın atıldığı maceralar, başlarına gelen talihsizlikler, komik olaylar ve başkalarının yaşadıkları acı deneyimlerle dolu hikâyelerini okumak hemencecik bitmesin istedim çünkü. Doğrusu bitirmek için değil de edebi anlamda haz almak için okuyorum zaten.
Bugüne kadar çok güzel kitaplar okudum: Klasikler, postmodern romanlar ve daha birçoğu... Ama neredeyse tüm bu kitaplara esin kaynağı olan bir başyapıtı ilk kez okuyorum. Ve ilk okumamda tam metin versiyonunu tercih etmem mutluluk verici. Roza Hakmen çevirisi muhteşemdi. İleride tekrar okumayı düşündüğüm kitaplardan biri kesinlikle. Belki bu sefer başka bir çeviriden okumayı tercih ederim: Alfa'dan çıkan Banu Karakaş çevirisi hakkında iyi şeyler duymuştum. Gustave Dore'nin illüstrasyonları varmış içerisinde.
Bizim Büyük Challenge'ımız listemden 3. maddeyi (İspanyol edebiyatından bir kitap) de tamamlamış oldum bu arada. Listeden tamamladığım ilk madde oldu.
İncelememin sonuna geldik! Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgiler.
Kaynaklar
(1) Yazarlar - Yaşamları ve Eserleri, Kolektif (28-31)
Yararlandığım kaynaklar ve öneriler:
Romanın Kısa Öyküsü - Henry Russel (56-57)
Yorum Bırakın