Heretic: İnançlar ve Karanlık Bir Tartışma Gölgesindeki Gerilim Filmi

Heretic: İnançlar ve Karanlık Bir Tartışma Gölgesindeki Gerilim Filmi
  • 2
    0
    0
    0
  • Tek bir mekanda, az sayıda iyi oyunculuk ve derin bir sohbetle işlenen, insanlığın ortak problemlerini ele alan diyaloga dayalı filmleri her zaman çok severim. Bu türdeki filmlerin seyir zevki bende ayrıdır. Kendimi bildim bileli insanın inanma ihtiyacı ve güdüsü üzerine düşünür ve okurum. Eğer inanç bir gen tarafından aktarılıyorsa, ben de bu genin yokluğu ya da en iyi ihtimalle mutasyona uğramış olduğunu düşündüğüm için din, inanç ve hatta ahlak konusu en sevdiğim araştırma ve okuma konularından olmuştur. Bu yüzden Heretic’i izlerken oldukça keyif aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Spoiler vermek üzere film hakkında birkaç kelam edeceğim, ama bir dakika, oraya geçmeden önce ortaokul yıllarımda Marc Darcy rolü ile o zsamanlar gönlümde taht kurmuş olan Hugh Grant'ın oyunculuğu hakkında da bir şeyler demeden geçmeyeyim. Nitekim çoğunlukla romantik komedi filmlerinin bazen serseri, bazen çapkın, bazen kaçak romantik baş karakterlerinden olan Hugh Grant bu filmde tam ters köşeden bize selam gönderip biraz karanlık, septik ve filmin adının hakkını verircesine "sapkın" bir karakteri oynamış ve botox lu olmayan, oldukça doğal haliyle gönlümde kurduğu tahtın yerinin hakkını vermiştir.

    Şimdi filme geçelim...

    " target="_blank" rel="noopener">

    Heretic (2024), Scott Beck ve Bryan Woods’un yazıp yönettiği, gerilim ve psikolojik gerilim türünde bir yapım. Sister Barnes (Chloe East) ve Sister Paxton (Sophie Thatcher) adlı iki misyoner rahibe, bir yağmur ve kar fırtınasının içinde bir akşam, bağlı oldukları kilise hakkında daha fazla bilgi talebinde bulunan Mr. Reed’in (Hugh Grant) talebine yanıt vermek üzere kapısını çalar. Ancak fırtına şiddetlenmiştir ve Mr. Reed onları içeri davet eder. İki rahibe, başta tereddüt etseler de Mr. Reed'in eşinin mutfakta yabanmersinli turta pişirmekte olduğunu söyleyince eve adım atarlar. Rahibelerden birinin gözüne küçücük bir camda kanat çırpan kelebek ilişir. Bu filmde olacakların habercisi niteliğinde kuvvetli bir semboldür; kelebekler her zaman ölümü anlatır (bence).

    https://www.heavenofhorror.com/wp-content/uploads/2024/06/Heretic-2024-horror-movie.jpg

    Reed, ilk bakışta sıradan bir münzevi gibi görünür. Başlangıçta sadece saf bir dinî sohbet amacıyla başlayan bu ziyaret, kısa süre teolojik bir tartışma haline gelir. Mr. Reed'in sorduğu ilk soru benim için de oldukça can alıcı sorulardan biri. Mr. Reed, rahibelere "çok eşlilik hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sorar ve bazı kaynaklardan bilgiler sıralar. İki rahibe kısa bir süre sonra hem sohbetin renginden hem Mr. Reed'ten hem de içinde bulundukları durumdan kuşkulanır ve Mr. Reed'e karısının yanlarında olması gerektiğini söylerler. Mr. Reed elinde mumlar ve içeceklerle geri döner. Bir süre sonra oturdukları odaya yabanmersini kokuları yayılır. Fakat Mr. Reed tekrar içeri gittiğinde, içinde bulundukları durumdan ve Mr. Reed'ten şüphelenen rahibelerden biri mum kavanozunu çevirdiğinde mumun yabanmersinli turta aromalı olduğunu gördüğünde artık gerginlik iyice tırmanmıştır. Üçlü arasındaki bu çok evrensel teolojik sohbet, çok geçmeden daha da karanlık bir yola sapacak; hem inanç hem de mantık açısından adeta bir tür test haline gelecektir.

    Film, dinlerin ve toplumsal yapının insanların inançları ve davranışları üzerindeki etkisini, Mr. Reed'in sorduğu sorular ve anlattıkları üzerinden sorgulatır. Aynı zamanda filmde kullanılan semboller, odanın sağına, soluna, duvarlarına ve yerlerine kadar işlenmiş motifler, resimler ve işaretler aracılığıyla, Mr. Reed'in "üç büyükler" olarak adlandırdığı dinlerin kökenlerine, kadim uygarlıklara ve onların sahip olduğu mitlere kadar uzanarak, bu dinlerin aslında nasıl şekillendiğini Mr. Reed'in bakış açısından anlatmaya çalışır. En dikkat çekici nokta ise Reed’in Monopoly oyunu üzerinden yaptığı alegorik konuşmadır; bu konuşma, dinlerin toplumları nasıl şekillendirdiğine dair düşündürücü bir metafor sunar. Burada dikkatimi çeken şey, Mr. Reed'in Monopoly oyununun kökenlerinin aslında Amerikalı ekonomist Elizabeth "Lizzie" Magie tarafından tasarlanan The Landlord's Game adlı masa oyununa dayandığını söylemesi. Özellikle "kadın" olmasının vurgulanması, bende kadim uygarlıklarda anaerkillik ve ana tanrıça kültünün tarih öncesi toplumların dini ve toplumsal yapılarında önemli bir yer tuttuğu, ancak zamanla erkek egemen kültürlerin yükselmesiyle birlikte bu kültün yerini patriyarkal düzene bırakmasının eleştirisinin yapıldığı izlenimini uyandırdı. Çünkü Mr. Reed, üzerine basa basa Monopoly'nin The Landlord's Game adlı eski bir masa oyununun kopyası olduğunu ve girişimci Charles Darlow tarafından kopyalanarak haklarının alındığını, modern versiyonunun ise Parker Kardeşler'e satıldığını belirtiyor. Elizabeth Magie'nin ise eline hiçbir şey geçmediğini, hatta isminin unutulup gittiğini ve hiçbir üne kavuşamadığını vurguluyor. Bu uyarlama ve gittikçe değişip tırnak içinde modernleşen oyun kutuları üzerinden yaptığı alegorik anlatım ise sinemanın en can alıcı sahneleri arasında bence kalıcı bir iz bırakıyor. 

    İki rahibe artık iyice korkmaya başlarken evden çıkmak için Mr. Reed'in yardımını istediklerinde ise Mr. Reed, rahibelere gitmekte serbest olduklarını ancak gidecekleri kapıları kendilerinin seçmeleri gerektiğini belirtirken kapıların üzerine sarı tebeşirle "İnanç" ve "İnançsızlık" yazıyor. Kilit nokta ne mi? Bir süre sonra rahibelerin geçmeyi seçtiği kapılardan aşağı adım attıklarında iki kapının da aynı soğuk, karanlık, nemli ve küflü bodruma -ya da belki de zindan denmeli- açılmaları. Bu kapıların ardını ben açmayayım, siz yeterince merak etmiş olmalısınız izleyip kendiniz devamını getirebilir ve yorumlarınızı da aşağıya yazabilirsiniz.

    Son söz..

    Reed film boyunca kapıları, telefonları, kilitleri otomatik olarak kontrol etmektedir; film ilerledikçe atmosfer ve renkler değişip daha klostrofobik bir hale gelir. Son bir nokta daha var belirtmek istediğim; Reed'e göre, çeşitli mitolojik ve dini geleneklerdeki tematik benzerliklere — ölüm, yeniden doğuş, 12 havari, vaftizler, mucizeler ve benzeri öğeler — dikkat çeker, filmin bir noktasında bunu detaylandırır ve sorar "tek gerçek olan hangisi?". Heretic, başta din karşıtı bir film gibi görünse de aslında tam olarak öyle değil. Film özellikle "körü körüne inanma"yı eleştirirken, aynı zamanda dinin neden önemli olduğunu ve bazı sağlıklı ve sorgulanıp ulaşılmış, bilinçli inancın gücüne vurgu yapılmış ki bunu filmin sonunda net bir şekilde görebiliyorsunuz. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.