Tüketim kültürünün ve “medeniyetin” insan ilişkilerini iyice mekanize bir hale getirdiği bir dünyada; bunalan, sıkılan ve bir çıkış yolu arayan bireyin izlemesi gereken yol nedir?
Erlend Loe’nin Doppler’i bu soruya “doğaya ve kendine geri dönerek” diye cevap veriyor bence.
Andreas Doppler karakteriyle Loe; insanın ilk yurdu olan doğanın, aradan milyonlarca yıl geçse bile hala tabiatına uygun bir şeyler barındırdığını anlatmak istiyor. Üstelik bunu yaparken de doğanın saf ve tamamen güzel bir yer olduğunu anlatmaya çalışan romantik bir tavır sergilemiyor; aksine, şartların konfora alışkın bireyler için ne kadar zorlu olabileceğini de önümüze seriyor.
Modern dünyanın “para kazan – evlen – çocuk yap – öl” döngüsü içerisinde başarılı olan veya olmayan insanların yaşadıkları hayat bakımından pek farkları olmadığını, birden fazla karakter üzerinden anlatıyor Loe. Bu karakterler yaşadıkları sorunlar, hissettikleri bıkkınlık sonucu aynı yere gidiyor; ormana. Ormanda doğaya dönüyorlar ve aslında- yazara göre – kendilerine. Ormanda ana karakterimiz Andreas Doppler de dahil olmak üzere tüm karakterlerin bir değişim yaşadığını, “ormana” dönüştüklerini görüyoruz. Doppler karakteri ve geyik Bongo üzerinden; insanın doğayla ve diğer canlılarla kurduğu çoğu zaman yıkmaya ve yok etmeye dayalı ilişkinin, elimizdeki tek yol olmayabileceğini de anlıyoruz.
Doppler’in ormandan çıkıp ara ara eski şehirli hayatına döndüğü sayfalarda, “medeniyet” denen şeyin insana ne denli zararlı bir şey olduğunu da görüyoruz. İnsanlardan - ve biraz da kendinden- nefret eden Andreas Doppler’in çevresini, orta sınıf şehirli insanın hayatını oldukça çarpıcı bir perspektiften gözlemleme imkanına sahip oluyoruz.
Erlend Loe bu romanda varoluşçuluktan insanın kültür tarihine, kapitalizme, insan ilişkilerine ve dahasına kadar uzanan çok geniş bir sahaya sesleniyor. Andreas Doppler karakteri üzerinden aynı sıkıntılara ve buhrana sahip herkesi “ormana” davet ediyor. Yer yer mizahi üslubu ve direkt konuşan karakterleriyle; oldukça ağır ve derin konuları gayet anlaşılır bir şekilde biz okurlarına sunuyor.
Doppler, serinin geri kalan kitaplarını da okumak konusunda okuyucuda bir iştah bırakmayı başarıyor. Hiç değilse benim için durum böyle. En yakın zamanda Volvo Kamyonlar ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu’nu okuyup bir inceleme yazacağım.
"Hepimiz dünyadaydık. Sıramızı savdık, elimizden geleni yaptık ama yine de faydasız bir biçimde faydasız olduk..."
Yorum Bırakın