Yazgı ve Seçim: Kaderin Notalarında İrade Arayışı

Yazgı ve Seçim: Kaderin Notalarında İrade Arayışı
  • 0
    0
    0
    0
  • Bir insan yaşamında kaç yol ayrımıyla karşılaşır? Kaç tanesinde bir sonraki adımını seçtiğini, kaçında ise önceden yazılmış bir rotayı takip ettiğini fark eder? Hayat, gözümüzün önünden akıp giden bir nehir gibidir; kimi zaman dalgaları aşmak için mücadele ederiz, kimi zaman da suyun bizi sürüklemesine izin veririz. Peki, bu akışta biz gerçekten ne kadar özgürüz? Kader ve serbest irade arasındaki bu muamma, insanlığın en eski sorularından biri olmaya devam etmektedir.

    Kader, kimine göre kaçınılmazdır. Tıpkı bir romanın baştan sona yazılmış olması gibi. Hayatımızdaki her detay, belki de biz doğmadan önce şekillenmiştir. Yunan mitolojisindeki Moiralar gibi görünmez güçler, bizim için ipleri örmüş, yolları çizmiş ve kararlarımızı almıştır. Zaman ilerledikçe, yalnızca bu yazgının birer figürü olarak sahnede yer alırız. Bu düşünce, derin bir huzur da barındırır. Belirlenmiş bir kader, insanın omzundaki ağır sorumlulukları hafifletir. Başarısızlıklarımız, hatalarımız ya da kayıplarımız artık bizim suçumuz değildir. Bir sınavı geçememişizdir çünkü kader böyle istemiştir. Sevdiğimiz birini kaybetmişizdir çünkü o yazgının gereğidir. Ama aynı zamanda bu huzur, bizi yönlendirilmiş bir noktaya taşır. Eğer tüm yollar aynı sonuca çıkacaksa, neden mücadele edelim? Eğer seçimlerimiz sadece birer yanılsama ise, özgürlüğün anlamı ne olabilir?

    Diğer yandan, serbest irade fikri bizi bambaşka bir noktaya taşır. İnsan, kendi hayatının yazarıdır der bu görüş. Jean-Paul Sartre’ın ifadesiyle, “insan özgürlüğe mahkumdur.” Seçim yapmaktan kaçış yoktur ve yaptığımız her seçim, kim olduğumuzu ve kim olacağımızı şekillendirir. Özgürlük, bu nedenle hem bir armağan hem de ağır bir yüktür. Ancak serbest irade de kendi içinde bir paradoks taşır. İnsan, gerçekten ne kadar özgürdür? Ailemiz, kültürümüz, travmalarımız ya da hayallerimiz kararlarımızı şekillendirmiyor mu? Bir seçim yaparken, o seçimin ardındaki nedenlerin ne kadarına hakimiz? Belki de özgürlük dediğimiz şey, geçmişin gölgesinde verilmiş bir karardan fazlası değildir.

    Hayat, kader ve seçim arasındaki bu ince çizgide dans eder. Bir yol ayrımında verdiğimiz karar, bizi bir yola sokar; ancak o yolun kendisi belki de çok önceden var olmuştur. Bunu bir labirent olarak düşünebiliriz: Hangi yolu seçeceğimize karar verme şansımız vardır, ama labirentin sınırlarını çizen biz değilizdir. Her adımda, özgürlüğümüzle yazgımız birbirine karışır. Hayatta bu çatışmayı en derinden hissettiğimiz anlar genelde kriz anlarıdır. Bir hastalık, bir kayıp ya da bir dönüm noktası, insanın zihnini sorgular hale getirir. “Neden ben?” diye sorarız, “Bu yol neden benim karşıma çıktı?” Ancak belki de özgürlüğümüz, bu soruları sormamızda yatar. Kader ve serbest irade arasındaki o ince çizgide yürüyebilme cesareti, bizi insan yapan şeydir. Peki, bu çatışma içinde nasıl bir anlam bulabiliriz? Belki de cevap, her iki fikri bir arada kucaklamaktadır. Belki kader, hayatımıza yön veren güçlü bir nehir, serbest irade ise bu nehrin üzerinde bir kayık gibidir. İnsan, suyun akışını değiştiremez; ama nehrin hangi kıyısına gideceğini seçebilir. Seçimlerimiz, kaderimizin rengini belirler. Bu yüzden, bir insanın asıl görevi, yazgısını sorgulamak değil, onu bir anlamla doldurmaktır.

    Bir yol ayrımında durduğunuzu hayal edin. Önünüzde iki yol var: biri ışıkla aydınlanmış, diğeri karanlık ve belirsiz. Hangisini seçerdiniz? Belki kararınızı verecek olan şey, geçmişte yaşadıklarınızdır. Ama o yola attığınız ilk adım, kaderin mi, yoksa sizin iradenizin mi bir sonucu? Belki de bu sorunun cevabı hiçbir zaman tam olarak bilinemez. Ancak asıl mesele, o adımı atarken hissettiklerimizde ve o yola anlam yükleyebilmemizde saklıdır.

    Kader ve serbest irade arasındaki bu kadim çatışma, insanın varoluşunun temel taşlarından biridir. Ancak bu çatışma, bir sonuca varılmayı değil, bir yolculuğu gerektirir. Çünkü hayat, bir başlangıç ve bir sondan ibaret değildir; hayat, bu iki nokta arasındaki yolculuğun kendisidir. Ve belki de bu yolculuk, insanın özgürleşme çabasıyla yazgının sessiz gücü arasında bir denge kurmaya çalışmasından ibarettir.

    İnsan, her gün yaptığı seçimlerle kendi hikayesini yazmaya devam eder. Ancak bu hikayenin yazgısal bir deseni vardır. Belki de önemli olan, yazgımızın varlığına rağmen seçimlerimizle o hikayeye anlam katabilmektir. Çünkü seçimlerimiz bizi biz yapan yolculuğun en önemli duraklarıdır. Ancak bu yolculukta, gerçek özgürlük seçim yapmaktan ziyade o seçimlerin ardındaki anlamı kavrayabilmektir. Kaderin çizdiği yolları aşıp, gerçekten neyi neden seçtiğimizi sorguladığımızda, belki de en derin gerçeğe ulaşırız. Çünkü buraya sadece bir tercih yapmak için değil, tercihlerimizin ne anlama geldiğini anlamak için geldik.                                               

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.