Zeynep Hanım ve Melek Hanım, Pierre Loti’nin “Bezgin Kadınlar” romanındaki gerçek karakterlerdir. Zeynep ve Melek Hanım, bir gün haremden Avrupa’ya kaçmalarıyla ülkeye damga vurmuşlardır.
Zeynep Hanım, Galatasaray Lisesi’ni bitirmiş ve Fransa’da ziraat mühendisliği okumuş bir kadındır. Her iki kadın da hem Doğu hem de Batı kültürünü bir arada görmüş, iyi bir eğitim ve terbiye almışlardır. Zeynep ve Melek Hanım, sıradan kadınlar değillerdir. Osmanlı’nın zengin bir ailesinde dünyaya gelmiş, Doğu ve Batı eğitimini bir arada almış, yabancı mürebbiyeler tarafından yetiştirilmişlerdir. Akıcı bir şekilde Fransızca ve İngilizce konuşur, İtalyanca ve Almanca yazabilir, Kur’an okuyacak kadar Arapça bilir, ayrıca Farsça, Rusça ve Yunanca’dan da haberdardırlar. Bu geniş entelektüel birikim, onların sıkıcı bir hayatı kolayca kabul etmemelerini sağlamıştır. Pek çok kitap okuyarak, kendilerine kelimelerden bir Batı inşa etmişlerdir.
Zeynep Hanım, yaşadığı toplumun kadınlara sunduğu yaşam biçiminden memnun değildir. 12 yaşında çarşaf giymek ve peçe takmak zorunda kalması, bir gün önce bahçede arkadaşlarıyla özgürce oynarken ertesi gün onları sadece uzaktan izleyebilmesi, onun için bir kırılma noktası olmuştur. Grace Ellison’a yazdığı mektuplarda şöyle der: “Zorlandığım yaşam biçiminin, doğal kişiliğimle hiçbir ortak yanı yoktu.”
Zeynep Hanım, haftada iki kez evin ders odasında Kur’an dersi aldıklarını yazar. Bir gün, ders sonunda hocası ona şöyle der: “Neyyir, sen on iki yaşına geldin, artık çarşafa girmelisin. Başın ve yüzün açık dolaşamazsın. Annen senin artık büyük bir kız olduğunu fark etmemiş, bunu söylemek bana düşüyor. Ben sana Allah sevgisini öğretiyorum. Sen benim manevi kızımsın. Bu yüzden seni çarşafsız gezmenin tehlikelerine karşı uyarmalıyım.”
Zeynep Hanım, bu baskıcı dönemin böyle başladığını ve istemeden çarşafa girmek zorunda kaldığını anlatır. Mektuplarında, dünyayı peçenin arkasından görmek zorunda oluşundan ve evin pencerelerindeki kafesler nedeniyle dışarıyı demir parmaklıklar ardından izlemek zorunda kalmasından yakınır.
Mektuplarının bir bölümünde, Batı kültürünün Türk kadınlarının yaşamı üzerindeki etkisini anlatır. Ona göre, bu etki Fransız İmparatoriçesi Eugénie’nin Osmanlı İmparatorluğu’na gelişiyle başlamıştır. İmparatoriçe için o zamana kadar görülmemiş bir kabul töreni düzenlenmiş, güzelliği ve albenisiyle herkesi etkilemiştir. Saraydaki kadınlar ve yüksek statüdeki paşaların eşleri, onun zarafetine öykünerek Batılı giysileri benimsemeye başlamıştır. Zeynep Hanım, bu durumu şu sözlerle eleştirir: “Bu Doğulu kadınlara, özgürlükten çok mücevher, saf sevgiden çok şehvet sunuldu.”
Eugénie’nin ziyaretinin ardından Fransız kültürüne olan ilgi artmış, Batı eğitimi bir tutku hâline gelmiştir. Fransız mürebbiyeler İstanbul’a akın etmiş ancak kızların eğitimiyle yeterince ilgilenmemiştir. Gizlice eve sokulan ve Zeynep Hanım’ın “zararlı cinsten” diye tanımladığı kitaplar okunmaya başlanmıştır. O, bu durumu şu sözlerle özetler: “Ve Türk kadınları ellerine ne geçerse okudular. Bu Türk kızları, böylece kendilerini mutluluklarını mahvettikleri için suçlanabilirler mi? Okumaktan başka yapacakları ne vardı? Tüm eğlence yöntemleri ortadan kaldırılmış, birkaç ziyaret dışında dışarı çıkmak uygun görülmezken günün büyük bölümü boş kalıyordu.”
Abdülhamid rejiminin baskıları, hafiyelerin ve polislerin sürekli insanları sorgulaması, hatta Zeynep Hanımların evlerine giren çıkan kişilerin bile hükümete bildirilmesi, onlara zor günler yaşatmıştır. Ayrıca, Zeynep Hanım’ın babasının baskısıyla, fikri sorulmadan istemediği biriyle evlendirilmesi de onun kaçış nedenlerinden biridir.
8 Ocak 1906’da, kız kardeşler kendi ifadeleriyle “Hamid rejiminin aşağılayıcı baskısından” ve daha da önemlisi “Doğulu inzivadan nefret ettikleri için” hayatlarını tehlikeye atarak Avrupa’ya kaçmışlardır. İki Müslüman kadının haremden kaçışı, o dönemde büyük yankı uyandırmış ve Avrupa basınında geniş yer bulmuştur.
Pierre Loti, Abdülhamid dönemindeki baskıcı ortamda yaşayan Melek ve Zeynep Hanım’ın hikâyesini "Bezgin Kadınlar" isimli kitabıya romanlaştırmıştır. Loti, onları korumak için kitabın önsözünde karakterlerin kurgu olduğunu belirtmiştir. Böylece, gerçekte yaşanan olayları kurgusal bir çerçevede sunarak karakterlerin kimliklerini gizlemeyi başarmış, bu kadınların hikâyesini dönemin koşullarında güvenli bir şekilde anlatabilmiştir.
Zeynep Hanım ve Melek Hanım Avrupa’ya kaçmıştır ancak Zeynep Hanım, altı yıl boyunca kaldığı Avrupa’da kendini ait hissedemez ve mutlu olamaz. Sonunda Türkiye’ye döner ancak birkaç yıl sonra veremden hayatını kaybeder.
Onun Avrupa’dan ayrılırken kurduğu şu cümle, tüm hayatını, kaygılarını, korkularını, varoluş amacını bulamayışını ve kendini hiçbir yere ait hissedemeyişini özetler:
“Bütün bunların anlamı ne? Türkiye’den ‘Bezgin Kadın’ olarak ayrıldım ve Avrupa’yı ‘Bezgin Kadın’ olarak bırakıyorum. Benim rolüm ömrümün sonuna kadar bu mu olacak?”
Kaynakça
Çoban Döşkaya, F. (2017). Harem'den Avrupa'ya Kaçan İki Osmanlı Kadını: Zeynep Hanım ve Melek Hanım. Geçmişten Günümüze Göç III.
Zeynep Hanım. (2016). Bir Türk Kadınının Avrupa İzlenimleri . Everest Yayınları.
Villeger, A. Q. (2014). Haremden Kaçanlar: İstanbul'da Bir Devlet Meselesi ve Feminizm. (A. Bora, Çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları .
Yorum Bırakın