İnsanlık tarihinin en eski yazılı eserlerinden biri olan Gılgamış Destanı, görünürde Kral Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışını anlatan anlatır fakat hem tarihi hem de felsefi önem taşıyan bu destan, aslında insanın kendini ve sınırlarını keşfettiği bir yolculuğu anlatır. Gılgamış güçlü ve kudretli bir kral olarak halkına hükmeder ama içindeki boşluğu bir türlü dolduramaz. Enkidu ile tanışmasıyla birlikte, o da insan olmanın ne demek olduğunu anlamaya başlar ve birlikte geçirdikleri zaman, Gılgamış’ın değişmesini, gerçek dostluğun ve ölümün anlamını keşfetmesini sağlar.
Enkidu’nun ölümü Gılgamış’ı çok etkiler. Dostunu kaybetmek, ona ölümün ne kadar gerçek ve kaçınılmaz olduğunu hissettirir ve bu his Gılgamış’ı ölümsüzlük arayışına götürür. Yolculuk sırasında fark eder ki, ölümsüzlük arayışı insanın en büyük yanılsamasıdır. Gılgamış ne kadar güçlü olursa olsun, sonunda herkes gibi o da ölecektir. Bunu anlar ve kabul eder. Bu farkındalık ona ağır gelir fakat diğer yandan da hayatın değerini anlamasına yardımcı olur.

Gılgamış’ın yolculuğu, insanın yaşamla ve ölümle yüzleşmesidir. Ölüm Gılgamış’a ne kadar korkunç gelse de bu sonu kabul ettiğinde özgürleşir. Ölümsüzlük aslında yaşamın değerini artıran bir düşünce değil, bir yükmüş gibi gelir artık ona. Sonunda geriye kalan tek şey, bu yaşamda bırakacaklarıdır. İnsan sevdiği ve değer verdiği şeylere ne kadar sahip çıkarsa, kendi değeri, iz bırakması ve hatırlanması da o kadar olacaktır; işte bunu anlar.
Gılgamış’ın öyküsü bir yandan bir kahramanın efsanevi mücadelesini anlatır, diğer yandan da içimizdeki korkuları, umutları ve hayatın gerçeklerini gösterir. İnsan olarak hepimizin ortak bir gerçeği vardır: Ölüm kaçınılmazdır. Ama asıl mesele, yaşamda ne bırakacağımız, nasıl iz yaratacağımızdır. Gılgamış bunu keşfettikten sonra huzur bulur ve bu destan, bizim de aynı huzura erebilmemiz içindir.
Yorum Bırakın