Advertisement

Yazmak

Yazmak
  • 1
    0
    0
    0
  • Bu konuda daha genç bir noktada olsamda bahsetmek istiyorum.

    Daha önce de yazdığım veya bir videomda söylediğim gibi, Güneş altında söylenmemiş söz kalmamıştır. Söz bildiğiniz gibi şahsıma ait değil, Marcus Aurelius'a ait. İnsan düşünmeden edemiyor, madem kalmamış neden anlatıp dururuz binbir kelimeyle dertlerimizi? Neden? İnsanın her doğuşuna yepyeni bir dünyaya uyanışından, bambaşka kombinasyonlarla büyümesinden dolayı mıdır bu? Cevaplar silsilesi buraya dizilebilir ve herkesin kanaati elbetteki bambaşkadır. Benim kanaatim ise şu: Yaşadığımız için. 

    İletişim kurmak zorundayız, anlatmak bazen dedikodu yapmak bazense ağlamak zorundayız. Ve kelimeler öylesine önemli bir notadaki onların zenginliği ancak ve ancak ihtiyaçla artar. Mesela yabancı dillere göre Türkçe de duygular daha az tanımlanıyor. Bu benim gözlemim, istatiksel bir karşılığı olup olmadığını bilmiyorum. Bu iddiamın nedeni her toplumun kendine has kronik sorunlarından olabilir: Bizim ki ise duygularımız hakkında konuşmamamız sanırım. Ve bu yalnızlık içindeki toplumumuzda okuma oranları ülkemizde ki her şey gibi yarı yarıya. İnsan okuyup yalnız olmadığını kendine kanıtlamak istiyor sanırım, diğer yarı ne yapıyor pek bilmiyorum. Belki de medyada sürekli konuşup yalnızlığını iyice gömmeye uğraşıyordur. Okuyanlarda elbette çeşitli sklalarda takılıyor, herkesin bir çevresi var bu konuda. Okuyup ciddi bir edebiyat yapma kararı alan ise az sanırım, en azından benim tanıdığım ciddi yazan az kişi var.

    Çünkü sanat acının koynuna dalmayı gerektirir.

    Yalnız olmanız gerekir. Bir rivayet dolanır ya asosyaldir sanatçılar, çekilmez, karaktersiz insanlarda olabilirler: Bunun sebebi insanlarla az iletişim kurulduğu için tahammülün düşük veya yalnızlıkla mutlu olduğu için tahammül gereği duymamasında olabilir. Her şeye rağmen sanatçı toplumdan beslenir, doğaya bakıp resim yaparken bile orada toplum vardır çünkü insan doğadan gelmedir. Ama toplumla bağ kurup kurmayacağı tamamen sanatçıya kalmıştır ve bu rivayet sadece bir genellemedir. Yalnızlık yaşanmalıdır kısaca, bunun dozu ise derinliğinizi artırır, yazarsınız bu derinlikte: Oluşursunuz. Yine de bu dayanılması zor bir süreçtir. Çünkü baştan başa sürekli kendinize bakmanız gerek. Sürekli soyunmanız, sürekli soymanız ve yeniden iyileşmeniz gerekir çünkü yeni bakışlar elde edersiniz. 

    Yazma süreciyle ilgili en iyi örnek Martin Eden olabilir, daha ayrıntılı bir rehber istenirse Böyle Söyledi Zerdüşt'de okunabilir. Martin Eden'den devam edersek, özellikle herkesin iki yaşında yüzmeye, beş yaşında müzik aleti çalmaya başladığı bu dönemde sanki hepimiz en başarılı olmalıymışız gibi davranırken Martin bir azmin hikayesidir. Deniyor. Önemli olan bu. Ben mesela bu sıra düzeni deniyorum, para kazanmayı deniyorum ve yarın bundan bıkıp bambaşka bir yola girebilirim. Hayatı öylesine saçma ve tek bir alanda yükselmesi gereken bir kule gibi sunuyorlar ki bize insanlar disiplinler arası gezinmekten korkuyor. İnsan sanki ailesi nasıl temel attıysa ona mahkum gibi davranılıyor. Ekstrim bir şekilde olimpiyatlarda birinci olmak istemiyorsanız -ki bu çocukken sizin aklınıza sokulmuş mudur düşünmek lazım-kimsenin böyle bir eğitime girmesi gerekmez. İnsan her yaşta her şeyi yapabilir, belki bazı yaşlar daha kolaydır o kadar.

    Böyle yazınca ne kadar da Polyana durdum.

    Bu süreçlerin arkasındaki azmin örneği bunun için Martin Eden'dir dedim zaten. Mevzu optimist olmak değil, toplumu okuma ve bakış açınızı geliştirmekle alakalı. Sanat bu değil midir zaten? Başkalarına gözlükler sunmak ve bu ne kadar tepetaklak eden bir fikirse değeri o kadar artar. Bir muzun duvara yapıştırılıp bunun miyonlarca dolara satılması gibi. Söz konusu mevzu fikirdir, bazen her şeyi riske atsanız bile alaylı bir fikir doğru zihinlerde en iyi eleştiri olabilir.

    Bahsi yazmaya getirmek gerek sanırım çünkü başlık bu.

    Yazmak sanırım müziğin soyutluğu ve resmin somutluğu arasında bir dünyada olmak demek. Ben bir dönem ikisinide denediğim için bu tanım bana oldukça uyuyor.  Anlayacağınız üzere disiplinler arasında dolanmayı seviyorum, bir dönem kendimce resimler yaptım ve güzelliği, sanatsallığı tartışılır. Aynı şekilde keman da çaldım. İkisi de hoşuma gitti ama o istediğim evrenleri yansıtmamda yeterli değildi. Ben bambaşka dünyalarda insanlar yaratma derdindeydim. Mitlerle, tarihle ve insanın olduğu alanları eğip bükmek çok hoşuma gidiyordu, hala gidiyor. Kaldı ki bir kalem ve defter yeterli, malzemeler ucuz ve sürekli alabileceğim cinsten: Netice de matematik ya da fizik defterimin bir sayfasına dalgalarda geçen bir hikayeyi karalayabilirim. Bu kişisel bir süreç tabii göreceğiniz üzere, sizin tercihleriniz bambaşka olabilir ki bu geri dönüşleri okumaktan genelde hoşlanıyorum. Yorumlarda, mesaj kutumda bambaşka hikayeler görmek, cidden bu dönemin yazarı olmamın en büyük faydalarından biri sanırım.

    Gerçi hoş, eski dönemlerde yaşasam kesin karış karış gezer hikayeler toplardım Anadolu'nun dört bir yanından.

    Yazmak benim için bir hobi değil. Bu bir yaşam prensibi, yazmasam yaşayamazdım. Size büyükçe ve çocukça laflar gibi gelebilir ama insan yaşamı anlamlandırmaya çalışıyor ve hayır bu bir anlamlandırma çabası değil. Yazmak beni bu yaşa getirdi ve sanırım akıl sağlığımı yereinde tuttu. Ve bu bir alışkanlık meselesi. Sürekli yazabileceğiniz defter ya da telefon yanınızda olmalı. Gerçi hoş, format attığım için telefondaki yazılarımı az kaybetmedim. Bende sonra worlde geçtim, biraz notion biraz defter derken ortalık savaş yerine döndü. Çok düzenli olmaktan haz etmem, insan yazarken bazen bir notun tesadüfen eline geçmesi gerekir ki hikaye devam edebilsin. Ama karmaşık kurgulara girişince biraz düzen şart oluyor.

    Yazmak istiyorsanız yazmalısınız: Her şeyden önce de bol bol okumalı ve Dünya'ya bakmalısınız.

    Bu işin sırrı yok, eskiden ilham perileri dedikleri gizemli oluşumların açıklaması artık bolca mevcut ya da siz inanın ve bu sorun değil. Planlı yazmasanızda gerçekten yazmak istiyorsanız zihniniz akıtacaktır zaten. Düzenli yazarsanız gelişmeler daha hızlı olur ve herkesin süreci farklıdır.

    Gerçi tavsiye vermeyi sevmem, isteyen belasını da bulur mevlasınıda. Tercih sizin.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.