Advertisement Tracker

There Will Be Blood ve İnsanın Anlam Arayışı

There Will Be Blood ve İnsanın Anlam Arayışı
  • 0
    0
    0
    0
  • Benim filmim There Will Be Blood.

    Bu cümle pek çok fikri içinde barındırması açısından oldukça kullanışlı olsa da bunu biraz açmak daha doğru olacak gibi duruyor.

    İnsanın doğayı, çevreyi ve kendisini de tüketerek büyük bir hırsla hep daha fazlasını elde etmek için yaşamasının yıkıcı etkisini her yerde gözlemlemek mümkün. Ne kadar çok şeyi elde ettiğimizi zannetsek de aslında ellerimiz her zaman boş kalıyor. Para, toplumsal statü ve dahası hayatta elbette gerekli şeyler fakat yaşamın kendisi bunlara hizmet etmeye başladıktan sonra, insan kaçınılmaz bir sona doğru yürüyor: Her şeyin boşuna olduğu gerçeğiyle sert bir yüzleşme ve yalnızlık.

    Daniel Plainview, tüm vasıflarından ve kişisel özelliklerinde öte, bir yalnız adamdır aslında. Üstelik yalnızlığı kendi seçmiştir. Bunu yaparken de yalnızlığın doğurabileceği sonuçları sanki petrol fiyatlarını hesaplarcasına öngörebileceği yanılgısına kapılmıştır. Her haliyle, her hareketiyle bir hesap ve kitap adamı olan Plainview, insanın iki ayrı dünyaya -duygular dünyası ve akıl dünyası- ait olan parçalı yapısını yalnızca kendi kârını artırma söz konusu olduğu zaman etüt edebilmiştir. Bunun dışında, yaşamın kendisiyle kurduğu bağ açısından oldukça sorunlu bir yol seçmiştir.

    Plainview’un dostu yoktur, arkadaşı yoktur, H.W dışında yakın akrabası da yoktur. Üstelik oğluyla kurduğu ilişkinin aslında ne kadar sahte bir yanı olduğu da filmin sonlarına doğru ortaya çıkacaktır. Bütün bu koşullarda Plainview’un kaderi yalnızlıktır. Biraz kendi seçimiyle biraz da şartların onu getirdiği yer karşısında Plainview zekasını kullanarak insanların imrenerek bakacağı bir hayata atılmıştır. Çoğu insanın kazanamayacağı kadar parayı, toplumsal statüyü kazanmış ve büyük işler başarmanın bireysel tatminini sonuna kadar yaşamıştır. Buna rağmen Daniel Plainview, yenik bir adamdır.

    Yenilmiştir çünkü her şeyi kazanmanın “nedenini” ıskalamıştır. Yenilmiştir çünkü yalnız olmanın kendi seçimi olduğuna inanmasına rağmen filmin sonunda aslında yalnız bırakılanın kendisi olduğunu anlamıştır.

    Nefret ettiği Eli karakterinden bir farkı olmadığını anlamıştır. Eli ilk başta çizdiği idealist çizgiden daha fazlasını kazanmak uğruna vazgeçmiş ve aslında Plainview’un yaşadığı tarzda bir hayat kurmak istemiştir. Ne var ki birbirinden oldukça farklı gözüken bu iki karakterin kaderleri benzer olmuştur: Ölüm ve total yalnızlık.

    Tek dileğinin kazanabildiği kadar para kazanıp onu kimsenin rahatsız edemeyeceği bir şekilde insanlardan uzak yaşamak olduğunu söyleyen Plainview, onu asla terk etmeyeceğini sandığı oğlu tarafından terk edilince yalnızlığın bir seçimden çok kader olduğunu anlamış mıdır acaba?

    Ya da onu tek hatırlayan ve rahatsız eden kişinin nefret ettiği Eli olması Plainview’u dehşete düşürmüş müdür? Düşürmüştür elbette. Hatta o kadar ki bir zamanlar kendisinin insanlara yaklaştığı gibi salt çıkar odaklı bir şekilde sahte bir samimiyetle kendisine yaklaşan Eli’ı vahşice öldürürken onun ne kadar dehşete düştüğünü de anlarız.

    Belki de Plainview, Eli’ı değil kendini öldürüyordu böylece. Belki de en başından beri Eli’dan veya bir başkasından değil kendinden nefret ediyordu. Ve belki de en sonunda “I'm finished!” dediğinde kastettiği şey Eli’ı öldürmek değildi yalnızca.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.