Advertisement Tracker

Bir Şaheser: Yüzyıllık Yalnızlık

Bir Şaheser: Yüzyıllık Yalnızlık
  • 0
    0
    0
    0
  • Gabriel García Márquez’in ölümsüz eseri Yüzyıllık Yalnızlık; insanın kendiyle, doğayla ve toplumla kurduğu ilişkilerin yapısına, biçimine ve insan üzerindeki etkilerine uzanan bir fener niteliğinde.

    Yalnızlığı bu kadar iyi işleyen başka bir eser yoktur. Yalnızlık kavramını derinlemesine ve hayatın içinden bir dil kullanarak işlemek bir yana; bu kitabın en önemli başarısı -bana kalırsa- yalnızlığı katman katman işlemesi.

    Duygular her insanı farklı şekilde yakalar. Belli bazı ortak noktalar olsa da aslında her insan aynı duyguyu farklı biçimlerde yaşar. Benzerlikleri bir kenara bırakırsak, hiçbir aşk bir başkasınınkine benzemez ya da geçmişe dair duyulan özlem her insan için biriciktir. 

    Yalnızlık da bu durumun dışında yer almıyor elbette. Üstelik diğer duygulara oranla yalnızlık çok daha bireysel ve biricik olma niteliği taşır. Bu açıdan yalnızlığın sanatsal bir metinde ele alınması aslında görünenden çok daha zor bir şeydir. Çünkü diğer duygular -aşk, mutluluk, öfke vs.- bir yere kadar “kopya çekerek” anlatılabilir ancak yalnızlık için bu söz konusu değildir. Yalnızlık taklit edilemez.

    İşte Márquez bu zor sanatsal açmazdan ustaca sıyrılmayı başararak yazmış Yüzyıllık Yalnızlık’ı. 

    Karakterlerin her birinin sahip olduğu o biricik yalnızlığı, okuyucuda hiçbir yapaylık hissi yaratmadan yazmış. Her tür yalnızlığın barındırdığı nüans farkını çok güzel ortaya koymuş. Yalnızlık, bütün Buendia ailesinin ortak teması olsa da her Buendia’nın kendine özgü yalnızlığına değer vermiş yazar. 

    Ailenin yalnızlığındaki ortak noktaları “tekerrür” kavramıyla çok güzel ortaya koymuş. Kuşaklar geçse bile yalnızlığın sülük gibi Buendia ailesine yapışmasını ve dahasını okuyucuyu sıkmayacak şekilde anlatıyor Márquez.

    Elbette roman yalnızlığı anlatmıyor sadece. Márquez’in karakterleri özellikle aşk, aç gözlülük, tembellik, dünyadan elini eteğini çekme, delilik gibi temalar üzerinde de çok şey yaşıyor. Ve bütün bunlar romanda birden fazla ilgi çekici hikâye anlatılmasına olanak sağlıyor.

    Bir yerde ailesini ayakta tutmayı isteyen bir kadını, bir yerde ülkenin iç savaşına katılan bir albayı, bir yerde ailesinin onaylamadığı aşkını trajik bir şekilde kaybeden bir aşığı okuyabiliyoruz.

    Bu durum kitabı hayatın kendisini anlatan bir yere taşıyor. Kitabı okudukça anlıyoruz ki hepimiz az veya çok Macondolu’yuz. Hepimizin içinde biraz Jose Arcadio’luk biraz Aureliano’luk bulunuyor. 

    Ve edebiyatın usta isimlerine saygı duyan herkesin Márquez’in başarısına şapka çıkarmaktan başka çaresi kalmıyor.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.