Aile, tarihsel olarak heteronormatif toplumlarda biyolojik ve hukuki bağlarla tanımlanan, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren bir kurum olarak yapılandırılmıştır. Sinemada aile temsili de uzun yıllar boyunca geleneksel normlara dayandırılmış, çekirdek aile yapısı idealize edilerek güvenli bir sığınak olarak sunulmuştur. Ancak 1990’lardan itibaren B. Ruby Rich’in teorileriyle gelişen Yeni Queer Sinema, normatif aile yapısına eleştirel ve dönüştürücü bir perspektif getirerek queer bireylerin seçilmiş ailelerini ve alternatif aidiyet biçimlerini öne çıkaran anlatılar üretmiştir. Bu yazı, Yeni Queer Sinema’nın aile kavramını nasıl dönüştürdüğünü ve queer bireylerin kimliklerinin sinemasal temsiller aracılığıyla nasıl inşa edildiğini sosyolojik bir perspektifle anlatmayı amaçlamaktadır.
Yeni Queer Sinema ve Aile Kavramına Yaklaşımı
Yeni Queer Sinema yalnızca LGBTI+ karakterlerin görünürlüğünü artırmakla kalmamış, aynı zamanda aile kurumunu sorgulayan estetik ve anlatı teknikleri geliştirmiştir. Bu filmler, geleneksel aile normlarının dışında gelişen dayanışma ağlarını, seçilmiş aileleri ve queer bireylerin sosyal çevrelerindeki kolektif ilişkilenme biçimlerini ele alarak, aile kavramına biyolojik bağlar üzerinden bakan normatif anlayışa alternatif bakış açıları sunmuştur.
Bu bağlamda queer sinemada aile, toplumsal dışlanmaya karşı bir direnç alanı ve aidiyet mekânı olarak temsil edilmektedir. Seçilmiş aileler, queer bireylerin öznel kimliklerinin şekillenmesinde ve toplumsal kabul görmeyen yönlerinin ifade bulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Queer bireyler, kendi çevrelerinde oluşturdukları duygusal ve kolektif bağlar sayesinde hem sosyal dışlanmaya karşı direnç göstermekte hem de yeni aidiyet biçimleri yaratmaktadır.
Film İncelemeleriyle Queer Aile Temsilleri: The Fabulous Ones (2022) ve Crossing (2024)
- The Fabulous Ones (2022) -
İtalya yapımı The Fabulous Ones (Le Favolose), trans kadınların oluşturduğu bir seçilmiş aileyi merkeze alan ve gerçek yaşam hikâyelerinden yola çıkan bir kurmaca-belgesel olarak Yeni Queer Sinema'nın temel dinamiklerini güçlü bir şekilde barındırır. Film, 1980’li yıllarda Milano’da yaşayan bir grup trans kadının birlikte kurduğu kolektif yaşamı ve yıllar sonra bu kadınların bir arkadaşlarının mezarını ziyaret etmek üzere yeniden bir araya gelişini konu edinir.
Filmde aile, yalnızca biyolojik bağlardan azade bir kavram olarak değil, aynı zamanda kuir geçmişin ve dayanışmanın somutlaştığı bir hafıza mekânı olarak işlev görür. Toplumsal dışlanmışlık, bu kadınların devlet kurumları ve aileleri tarafından nasıl yalnızlaştırıldığını gözler önüne sererken seçilmiş aileleri onların hayatta kalma ve kendilerini gerçekleştirme biçimi haline gelir. Yönetmen Roberta Torre, belgesel ve kurmacayı iç içe geçirerek queer bireylerin öznelliğini yansıtan estetik bir anlatı kurar.
Aynı zamanda film, cinsiyet uyum süreçlerinin yalnızca bireysel bir deneyim olmadığını, aksine kolektif bir politik hafıza içinde yeniden üretildiğini ortaya koyar. Bu yönüyle The Fabulous Ones, queer sinemada aileyi bir dayanışma ve yas tutma mekânı olarak yeniden inşa eder.
- Crossing (2024) -
Türkiye-Gürcistan ortak yapımı Crossing, kayıp trans yeğenini bulmak için Tiflis’den İstanbul'a uzanan hikayesiyle yaşlı bir kadının ve ona eşlik eden genç bir erkeğin yolculuğunu konu edinir. Film, biyolojik ailenin yokluğunda kurulan duygusal bağlar aracılığıyla yeni bir aile formu yaratır. Yolculuk anlatısı, hem fiziksel hem de duygusal bir gelişim süreci olarak işlenir.
Filmdeki kuir karakter, yalnızca bir yardımcı figür değil, aynı zamanda kendine ait geçmişi ve travmaları olan çok katmanlı bireyler olarak çizilmiştir. İstanbul ve Tiflis gibi iki farklı kültürel bağlamda geçen anlatı, queer kimliklerin yalnızca bireysel değil, aynı zamanda ulusötesi ve kültürlerarası bağlamlarda da şekillendiğini gösterir. Bu durum, queer sinemanın aile kavramını sadece bireyler arası bir bağ değil, aynı zamanda kültürel ve politik bir yapı olarak da yeniden tanımlamasını sağlar.
Yönetmen Levan Akin, hem görsel atmosfer hem de karakter derinliği açısından klasik aile anlatılarını yerinden ederek, seçilmiş aile kavramını queer aidiyetin taşıyıcısı olarak ön plana çıkarır. Yolculuk boyunca gelişen bağ, yalnızca kayıp bir akrabayı bulma çabası değil, aynı zamanda geçmişle yüzleşme, iyileşme ve yeniden bağ kurma arayışıdır.
Sonuç Mahiyetinde Queer Sinemada Ailenin Dönüşümü ve Aile Yılı Özel
Bu yazıyla farklı dönemlerden ve kültürlerden seçilen The Fabulous Ones (2022) ve Crossing (2024) filmleri üzerinden queer sinemada alternatif aile temsillerinin kimlik inşasına nasıl katkıda bulunduğunu ele alarak, toplumsal dönüşümler ile sinema estetiği arasındaki kesişimi anlatmaya çalıştım. Yeni Queer Sinema yalnızca toplumsal değişimleri yansıtmakla kalmaz; aynı zamanda geleneksel aile normlarını sorgulayarak seçilmiş aile kavramını ve aidiyet modellerini sinematik anlatılar aracılığıyla görünür kılar. Bu filmler, heteronormatif ailenin dışında gelişen bağlanma biçimlerini merkeze alarak, queer bireylerin toplumsal dışlanmaya karşı oluşturduğu kolektif dayanışma biçimlerini temsil eder.
Queer kimlikler ve topluluklar, sinemasal estetik ve anlatı stratejileri yoluyla yeniden inşa edilen kolektif bir deneyim olarak ele alınmakta; aile ise bu deneyimin hem merkezinde yer almakta hem de politik bir söylem olarak yeniden tanımlanmaktadır. Bu bağlamda queer sinema, yalnızca estetik bir ifade alanı değil, aynı zamanda aile kurumuna yönelik devlet merkezli ideolojik müdahalelere karşı bir direniş sahasıdır. Nitekim Türkiye’de 2025 yılının “Aile Yılı” olarak ilan edilmesi, aileyi yalnızca heteroseksüel, evli ve biyolojik bağlarla tanımlayan dar bir çerçevede yeniden üretmeye çalışmakta; bu tanıma uymayan tüm birey ve toplulukları dışlamaktadır. Oysa queer sinema, The Fabulous Ones’taki trans kadınların birlikte kurdukları dostluk ve yas topluluğu gibi örneklerle, bu dışlayıcı aile anlayışına karşı çoğul, dayanışmacı ve duygusal olarak geçerli aidiyet biçimlerinin görünür kılındığıyla ilgilidir.
Sonuç olarak, queer sinema hem toplumsal dönüşümlerin bir yansıması hem de heteronormatif aile anlatılarının ötesine geçerek yeni kimlik ve aidiyet biçimlerini görselleştiren politik bir ifade alanı olarak değerlendirilmektedir. Seçilmiş ailelerin sinematografik temsilleri, yalnızca bireysel bir tercih değil; aynı zamanda iktidarın çizdiği sınırları aşan kolektif bir varoluş biçimi ve geleceğe yönelik bir tahayyül pratiği olarak okunabilir.
Yorum Bırakın