Zîn
ateş sadece yakmaz
bazen hatırlatır da.
Unutulmuş bir teni
yarım bırakılmış bir sözü
yaşanmamış bir hayatı…
Sana her baktığımda içimde
kendi küllerimi üflüyordum.
Söndükçe değil
yandıkça sen oluyordum.
Bir zamanlar
“yanmak” sadece ısıydı benim için.
Sonra sen geldin.
Ve her kelimen
bir kıvılcım gibi indi içime.
Bir şiir değil bu artık
bir yangının tutanağı belki.
Senin gözlerinin
bir geceyi tutuşturduğu o anın
kayıt defteri.
Ateşle konuşur oldum Zîn.
Çünkü sen sustuğunda
bir tek o anlardı beni.
Avuç içlerimde taşırdım seni.
Dokunsam yakardın.
Dokunmasam, donardım.
Aşk neydi, biliyor musun?
Bir yanmanın kime ait olduğunu unutmaktı.
Ben seni yakıyor muyum
yoksa sen beni mi?
Ayırt edemez oldum.
Ve sonra fark ettim
biz aynı alevin iki ucuyduk.
Birbirimize dokundukça
kendimizi eksiltiyorduk.
Yanmak, tüketmek değildi sadece.
Var olmak için
kendinden vazgeçmekti.
Zîn
sen benim içimde yanmadın
ben senin içinde küle döndüm.
Ne kalbim kaldı elimde
ne küllerimi savuracak bir rüzgâr.
Ama hâlâ sıcak bir izsin sol elimin içinde.
Her şeyi yakıp geçtin
ama yerini hiç terk etmedin…
Yorum Bırakın