İç Çekişmeler: Gerçek Yalnızlık

İç Çekişmeler: Gerçek Yalnızlık
  • 1
    0
    0
    0
  • Yalnızlık, çoğu zaman bir eksiklik olarak anlatılır. Birinin yokluğu, bir kalabalığın dışına düşmek, bir sesin ulaşmaması… Ama gerçek yalnızlık, bir yoksunluk değil; bir doluluk hâlidir. Kalabalıklardan sıyrılmış, rollerinden soyunmuş, beklentilerden arınmış bir hâl.

    Gerçek yalnızlık, yalnız kalmakla ilgili değildir. İnsan çoğu zaman çevresindeyken daha yalnızdır. Yanındakiler seni görmez, sen de kendini tanımazsın. Oysa gerçek yalnızlık, kendini sonunda duyabilmektir.


    Bu yalnızlık korkutucudur. Çünkü sana “yalnızsın” diyen dış dünya değil, sensin. “Artık yanımda kimse yok” değil, “artık kendimle baş başayım” demektir. Ve insan, çoğu zaman kendiyle yüzleşmek istemez.

    Çünkü içinde birikir: sustukların, kaçtıkların, bastırdıkların, unuttukların… Hepsi, yalnızlığın içinde tek tek ses bulur.

    Ama bu, bir tür doğuştur. Sanki eski senin kabuğu çatlamış da içinden başka bir “sen” çıkmak üzeredir. Bu yeni varlık, dış dünyanın dilini bilmez. Onun tek dili, içsel bir fark ediştir. Aniden, neden ağladığını anlamaya başlarsın. Neden güldüğünü, neden korktuğunu… Bütün duygular, bu yalnızlık zemininde ilk kez yerli yerine oturur.


    Çünkü yalnızken hiçbir şeyi süsleyemezsin. Ne duygularını, ne düşüncelerini, ne geçmişini. Gerçek yalnızlıkta maske yoktur, sahne yoktur, seyirci yoktur. Yalnızca bir seyir vardır; kendine yönelmiş bir iç bakış. Acıtır, yakar, ama aynı zamanda arıtır. Seni olduğun yere getirir.


    Yalnız kalmak, bazen bütün bir geçmişin içinden geçmektir. Çocukluğun oradadır. Eksik sevilmiş hâllerin, susturulmuş korkuların, unutulmuş hayallerin… Hepsi, seni bekler. Ve sen, bir bir onları dinlersin. Bu dinleyiş, kelimelerle değil, varlıkla olur. Çünkü gerçek yalnızlık bir haldir; anlatılmaz, yaşanır.

    Fakat yalnızlık bir son değil, bir eşiktir. Orada ne kalınır ne kaçılır. Sadece geçilir. Kimi insanlar bu geçişi ölümle yapar, kimi bir aşkın bitişiyle, kimi bir şehrin sessizliğiyle… Herkesin yalnızlığı kendine göredir, çünkü herkes kendi aynasından geçer.


    Yalnızlıkta doğan insan artık aynı kalamaz. Bir şey olur ona. Daha sessiz, daha dikkatli, daha derin bakmaya başlar. Çünkü bilir artık: Her sesin bir yankısı yoktur. Ve her iç çekiş, bir suskunlukla tamamlanır.


    Gerçek yalnızlık, nihayet kendi evine ulaşmaktır. Kimsenin bulamayacağı, kimsenin tarif edemeyeceği o iç odada, artık yalnız değilsindir. Çünkü orada, “yalnızlık” kelimesi bile anlamsızlaşır. Artık “sen” yoksundur. Sadece olan vardır.


    Ve bu, bir yalnızlık değil, bir bütündür…


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.