Tanımlayamadığımız bir ağırlık hissi kalbimizi avuçlarına alıp sıktığında ne yapacağımızı bilemeyiz, tamamıyla kaybolmuş ve ezilmiş hissederiz. Bu his beni de sıklıkla sarıyor. Temiz yataklarda mis kokulu çarşaflarla uyusamda durmadan kan kaybediyormuşum gibi hissediyorum, gerçeklik ve zihnimde yarattığım gerçeklik birbirine dolanmışlar ve bir olarak beni yaralıyorlar sanki. Çarşaflara saf gözlerle baktığımda bembeyaz olduklarını görüyorum ama kanın aklıma verdiği ıslak rahatsızlığı hissetmeden edemiyorum. Bunun ne olduğunu bilmiyorum , nasıl geçeceğini de bilemiyorum. Gerçek hayatımda hayati bir sorun olarak görebileceğim büyük bir durum yok ama yine de zihnimin yazdığı senaryolarla kanayan kalbimde boğulmaktan kaçamıyorum, kan beni öylesine korkutuyor ki gerçeği de unutuyorum. Kalbime düşünmekten pıhtılaşmış kanın ağırlığı oturuyor ve çok değerli ve özel bir misafirmişçesine kendini ağırlamamı, onu korkuyla beslememi istiyor. Böyle hissettiğimde elimden hiçbir şey gelmiyor, öylece ağırlığı besliyorum.
Çarşafların yatakta değil de zihnimizde olduğunu anlamak iyileşmek için iyi bir başlangıç diye düşünüyorum, sanırım bu düşünceye umut deniyor. Zihnimde yaşayan o paranoyak yönetmen kanlı çarşafları güzelce yıkamak yerine beni daha çok kanatıyor, bunu bana çarşaflar kirlendiğinde ne yapmam gerektiğini öğretmek için yaptığını düşünmüştüm. Fakat eğer bana acının ne olduğunu öğretmek istiyorsa beni kesmek yerine dinlemeliydi. Acının ne olduğunu biliyorum ve bunun acı olmadığını da, bunun adı ağrı. Asla yakamı bırakmayan ıslak bir ağrı, kalbimden sızan kana değil de çarşaflara üzüldüğüm bir çaresizlik resmi bu. Ve en mantığa oturmayan kısmı da şu ki, ortada olmayan bir yaranın kanından gelen bir ağrı bu. Yani geçerli bir tedavisi yok. Belki kalbim kanayamayacak kadar kuru olduğunda durur, belki kendi kanattığında boğulur.
Sorun yoksa çözüm , çözüm yoksa sorun yoktur. Bu durumda hem sorun hem çözüm ben olduğum için sürekli kendimle çelişiyorum. Çarşaflar bir
kıpkızıl oluyor bir bembeyaz, bulanık bir geçiş rengi gibi hissediyorum. Kimse bana bir şifa bulamaz ve o çarşafları yıkayamaz çünkü onları iç benliğime yeterince almadım hatta hiç almaya yeltenip davet de etmedim. Avuçlarında olduğum bu his benim, o avuçların sahibi de benim. Ve ne yapacağımı bilmiyorum, tek bildiğim denediğim. O kanlı avuçların arasından kayıp gitmeyi denedim ve kurtulduğumu sansam da kurtulamamışım, damarlarımda hala akacak kan var.
Kanamam durduğunda, parmaklar üzerimde gevşediğinde, çarşaflar temizlendiğinde…
Şu an hissettiklerimi hatırlayacak ve unutmayacağım, yaralarımız bir iz olduğunda onları unutmayı seçtiğimiz için yeniden yaralandığımızda savunmasız hissederiz. Kanın izlerini yakuttan bir kolye gibi göğsümde taşıyacak ve temiz çarşaflarda geçmişin sadece bir iz olmasının huzuruyla uyuyacağım.
Yorum Bırakın