Ruhumuzun üstüne örtülmüş çeşitli renklerdeki örtülerin ardına sığınmaktan sıkılmadık mı ? Üzerimize doğru açılan gözler var ve bu gözler aslında sadece görüntüyü algılıyor, örtünün altını görebilmek ise bambaşka bir şey, belki de sadece Tanrı’ya mahsus. Bizler ise sadece yumuşak bir katmana bakarak yargılarda bulunuyoruz, temiz, kirli, saf, bulanık; aslında bu yargılar da içi boş bir yuvarlak baloncuktan ibaret, öylesine havada süzülüyorlar ama bir şey ifade etmiyorlar.
Baktıkça bakmakta ustalaşır insan fakat anlamaya başlar mı bilemiyorum. Bu deri katmanının altında uyum içindeki organlardan çok da fazlası var, belki neşterlerle yarıp açtığınızda görebileceğiniz şeyler değil bunlar ama hissedebileceğiniz şeyler. Birini ilk gördüğünüzde nasıl sadece örtüsüne bakarak yorum yapıyor ama daha sonrasında örtüyü kaldırdıkça derinliği deneyimliyorsanız bu da öyle bir şey. O örtünün dışı toz içinde olabilir ama içerisi yüksek ihtimalle ışık saçıyor.
İçi böylesine güzel olan bir şey neden dışarıdan farklı görünür diye merak edebilirsiniz, işin büyüsü budur. Hangi
örtünün altında nasıl bir cevher, hangi
örtünün altında nasıl bir dehşet yatıyor bilmeniz mümkün değildir. Tahmin eder, yanılırsınız; bazen melek kanatları işlenmiş örtülerin altından iblisler, bazen ifritlerin işlendiği örtülerin altından kuzuların çıkışını izlersiniz. Kiminin korunma mekanizmasıdır olduğunu saklamak, kimi için bir seçim bile değildir.
Özünde deri sadece deridir. Çirkin, kötü, güzel, hoş olması onunla değil bakanın açısıyla ilgilidir. Bu yüzden bazılarının canavarı, bazılarının şeytanı, bazılarının tanrısı, bazılarının ise yalancısı olarak yaşarız. Bunu değiştirmek için elimizden bir şey gelmeyeceği gibi biz de kimi nasıl göreceğimizi değiştirmeyi pek beceremeyiz.
Ama sorun yok, sonuçta deri sadece deridir. Önemli olan içinde neyin yaşam bulduğu.
Yorum Bırakın