Sonsuzluk, çoğu zaman bir kavram olarak anlaşılır. Uzun bir zaman dilimi, bir yaşamın ötesinde var olan bir gerçeklik… Ama sonsuzluk, aslında zamanın yokluğudur. Sonsuzluk, bir başlangıcı ve sonu olmayan bir süreç değil, varlığın tümüyle zamansızlık hâlidir. Onun içinde ne geçmiş ne gelecek vardır. Sadece “olan” vardır.
İnsan için ise sonsuzluk, çoğu zaman ulaşılması gereken bir yer gibi gelir. Bütün uğraş, yaşamın amacının bir gün bu sonsuzluğa ulaşmak olduğuna inanır. Ama belki de sonsuzluk, bir hedef değil, bir içsel durumdur. Zamanın sürekli akışından sıyrılmak, anı yaşamak, her anın içinde sonsuzluğu bulmaktır. Çünkü hayat, bir anlamda, zamanın ötesine geçmeye çalışmaktır. Ama bu geçiş, bir çaba değil, bir farkındalıktır.
Geçicilik ise her şeyin doğasında vardır. Her şey gelir ve geçer. Bir çiçek açar, sonra solar. Bir aşk büyür, sonra bitar. İnsan bir bedende doğar, bir bedende ölür. Geçicilik, hayatın gerçeğidir. Hiçbir şey kalıcı değildir. Ve insan, bu gerçeği kabul etmedikçe huzura eremez. Çünkü geçicilik, kayıplarla yüzleşmeyi gerektirir. Her şeyin geçici olduğunu bilmek, bir tür acıyı, bir tür veda hissini taşır.
Ancak geçicilik, aynı zamanda hayatın güzelliğidir. Her şeyin geçici olması, her anı daha değerli kılar. Bir anın içinde sonsuzluğu hissedebilmek, zamanın geçiciliğini kabul etmekle mümkündür. Bir çiçeğin solduğunu görmek, bir ilişkinin sonlandığını anlamak, insanın sadece kayıplarla değil, aynı zamanda kazançlarla da yüzleşmesini sağlar. Çünkü bir şeyin sonu, onun değerini arttıran bir başlangıçtır. Her kayıp, yeni bir şeyin doğumunu işaret eder.
Sonsuzluk ve geçicilik, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Sonsuzluk, zamansızlıktır; geçicilik ise zamanın akışıdır. İnsan, geçiciliği kabul edebilmek için sonsuzluğu içselleştirmelidir. Geçici olan her şey, bir şekilde sonsuz bir döngüye katılır. Bir insanın hayatı, bir çiçeğin solması, bir yıldızın patlaması, bir aşkın kaybolması… Bunların hepsi, varlıklarının bir parçasıdır. Bir şeyin sonu, başka bir şeyin başlangıcıdır.
Ve belki de hayatın gerçek anlamı, bu ikisi arasındaki dengeyi bulabilmektir. Ne sonsuzluğa takılmak, ne de geçiciliği sorgulamamak gerekir. Her şeyin geçici olduğunu bilmek, ama aynı zamanda her anın içinde sonsuzluğu hissedebilmek, hayatın anlamını oluşturur. Her şeyin geçiciliği, aslında ona aittir. Ve sonsuzluk, bu geçici olan her şeyin içinde gizlidir.
İnsan, geçici olanla barıştığında, bir anlamda sonsuzluğu da keşfeder. Zamanın geçişini bir yük olarak değil, bir armağan olarak görmeye başlar. Çünkü geçici her şey, bir nehrin suyu gibi akar. Bir anın içinde kaybolur ve bir başka anın içinde yeniden doğar.
Ve sonunda, insan anlar. Sonsuzluk ne bir uzaklık, ne bir arayış, ne de bir hedeftir. Sonsuzluk, geçiciliğin içinde, her anın içinde var olan bir hâldir. Gerçek sonsuzluk, zamanın ötesinde değil, zamanın içinde bulunur.
Yorum Bırakın