Saatlerdir oturuyorum
şehrin en kalabalık yalnızlığında.
Her şey deviniyor
insanlar akıyor önümden
bir nehrin taşıdığı anlamsızlık gibi.
Yüzler, gözler, adımlar
hiçbiri kalmıyor bende.
Ben, bende bile yokum.
Bir çığlık asılı içimde
dışarı çıkamıyor.
Boğazımda bir sessizlik tıkanmış
her yutkunuşta biraz daha ölüyorum.
Var olmakla yok sayılmak arasındaki
bu gri çizgide debeleniyorum.
Kime anlatsam
dilimden düşer gerçek.
Anlam artık bir mezar taşı
altında kıvranıyor tüm kelimeler.
Uykusuz geceler değil sadece
uyanık geçirilen delilikler de var.
İçimde boşluklar var
o boşlukların içinde odalar
ve her odada başka bir ben
her biri biraz daha yıkık
biraz daha suskun
biraz daha yorgun…
İnsanlar geçiyor önümden
taşımadıkları yüzlerle.
Kimi zamana yetişmeye çalışıyor
kimi kendinden kaçıyor
kimi hiçbir şey hissetmeden yürüyor
ve ben
hepsini izliyorum
hiçbiri bana bakmıyor.
Bir kenarda unutulmuş gibiyim
hatırlanmayı istemeyen bir hatıra.
Kendime bile yabancıyım artık
aynaya bakarken tanımıyorum
gözlerimin arkasında saklanan karanlığı.
Görünmeyen bir sancı gibi dolaşıyorum aralarında.
Bir varmış gibi, ama hiç olmamış gibi.
Gecenin koynunda değilim
gecenin kendisiyim artık.
Sessiz, ıssız,
ve kimsenin adım atmaya cesaret edemediği kadar derin.
Yorum Bırakın