Buruşuk ellerinde kırmızı oje, dudaklarında yapışkan simli bir parlatıcısı var; kısacık beyaz saçları, o saçların inadına daha da beyaz olan kıyafetleri var.
Yaşlı bir kadın var, elinde kahvesiyle birini bekliyor ve tuhaftır ki o kahveyi dudaklarına değdirmiyor, yudumlamıyor. Parlatıcısının bozulmasından mı çekiniyor ? Hiç sanmam, umursayacak birine benzemiyor. Gözlerinde yılların taşıdığı bir yorgunluk, kahve bardağına sarınmış yüzüklü ellerinde aynı yılların eseri bir tutukluk var. Tüm bu yaşlanmışlık haline rağmen o aynı tutuk ellerde hissedilen bir güç, yorgun gözlerinin en eski kısımlarında parıldayan bir parıltı var.
Görünüşünde yaşlanmışlığı ifade etmeye çalıştığını gösteren pek bir şey yok; yalnızca yılların gözyaşları dökerken buruşturduğu teni zamanın çeke çeke küçülttüğü gözleri. Fakat bu zamanın ifade ettiği, onun değil. Onun ruhunda bir tazelik var, pişmiş pişmesine ama hala fırından çıktığı ilk andaki gibi tatlı ve sıcak bir yanı var.
Bedeninin dört bir yanına dağılmış takılarda geçmişinden bir iz, bugününden bir ses var. Kısa saçlarında kesilmiş anılarının acısı, beyaz kıyafetinde yeni doğmuş bir bebeğin arılığı var.
Oturup bekliyor kimi bekliyorsa, elleri henüz ayrılmasa da kahve bardağından içmedi de. Soğumasını umursar gibi değil, kim bilir daha önce kaç kere şahit oldu soğumakta olan bir bardak kahveye ve kimsenin gelmeyişine.
Gerçekten de umursamıyor mu acaba, ya da yalnızca öyle görünüyor ?
Gözlerinin altına sızmış o pejmürde parıltı aksini söyler gibi kısık ışığıyla parlıyor, ellerindeki tutukluğa karşı çıkan his bardağı daha da sarıyor.
Yaşlı kadın kimi bekliyor, gençliğini hissetmek istediğini bu nazik ve zarif görünümle varolarak mı ifade ediyor ?
Etrafına bakmaya pek tenezzül etmiyor, yine de ara sıra onunla aynı ojeyi sürmüş genç kızlara bakıp gülümsüyor. Kahve soğuyor, içilmeyen kahve tabii soğur. Belki o da kendini içilmeyen bir bardak kahve gibi hissediyor.
Kadının o andan önce ne yaptığını tabii ki orada kahve yudumlayan kimsecikler bilmiyor, tenin değişerek seni büyüttüğünde hikayen de kayıp gidiyor. Kim bilir belki kadın böyle sessizce otururken aslında ihtimallerin ucunu yaşanmışlıklara dikiyor, sonra ihtimallerden çekinip sökeyim derken tüm dikişi mahvediyor.
Yaşlı kadının bardağı soğuyor, yüzükleri sardığı bardağın etrafında ses çıkarıyor, çevresindeki insanlar varolmaya devam ediyor.
En sonunda kadın buz gibi kahveyi dudaklarına götürüp gelene bakıyor. Kırmızı ojeler, upuzun saçlar, giyinip kuşandığı takılar, bal köpüğü saçlarıyla aynı renkte bir etek ve bluz, dudaklarında tatlı bir parlatıcı; genç bir kız ona doğru yürüyor. Yaşamdan habersizliği ve buna rağmen parıldatmayı başardığı gözleriyle her şeyden çok önce duruyor.
Yaşlı kadın sonunda kahveyi içiyor.


Yorum Bırakın