Zıt renkler ve yakın renklerin uyumlarından ayrı bir şekilde bu iki rengi tuhaf bir bakışla yakıştırıyorum. Ve bu bahsettiğim yakıştırma yalnızca kumaş renkleri ile değil, aynı zamanda insanlara, durumlara atfettiğim renklerle de alakalı.
Kırmızı cüretkar olarak bilinen bir renk fakat sadece bundan ibaret değil. Kırmızı yoğun ve akışkan bir renk, damarlarınızda akan kanın bir tonu, bahçenizde açan lalenin soluğu. Kırmızı cüretkar olduğu kadar gizlenen de bir renk ki gökyüzünü sahiplenen mavi belki de ondan daha cüretkar. Kırmızı: karmen kırmızısı, kiraz rengi, mercan kırmızısı, iran kırmızısı ve benzeri tonlarda karşımıza çıkabilen yoğunluğuyla dikkat çekici bir renk. Yoğun ve sıcak bir renk olmasına rağmen kırmızı bana iç ısıtan bir renktense mesafeli bir renk gibi geliyor; damarlarımızdaki kanın sıcak olduğu bilsek bile bedenin dışında aynı sıcak duyguyu vermeyişi gibi. Ya da rüzgarda uçuşan kırmızı bir lalenin dokunulduğundaki soğukluğu gibi.
Kırmızı duygusal olarak elde etmesi zor bir renk, tıpkı can yanmadan kan akmaması gibi.
Mavi ise büyüleyici ve bir o kadar da samimi bilinen bir renk fakat o da sadece bununla sınırlı değil. Mavi tüm gökyüzünü kapladığı yetmezmiş gibi kendini ordan sulara da yansıtır, akıtır. Belki ona biraz sahip olma arzusu taşıyan bir renk diyebiliriz, mavi örtmek ister. Gözlerde ve göklerde görünümüyle büyüleyici olan mavi içimizi güzelliğiyle ısıtabilse de soğuk bir renktir. Cam göbeği, turkuaz, gök mavisi , kobalt mavisi ve benzeri tonları bulunan mavi aslında kırmızıdan daha cüretkar bir renktir. Gökler onu doyurmaz, suları kaplar, sular onu doyurmaz, gözleri avlar, bazen gözlerle bile doymaz, bakışlara sızar.
Mavi duygusal olarak elde edilmesi kolay bir renktir çünkü cüretkarlığının getirdiği hüzün ona ulaşmayı kolay hale getirir. Tıpkı siz onları izlerken hırsla ve tereddütlü bir hüzünle size dönen mavi gözler gibi.
İki renkten de bahsettiğimize göre onları birbirlerine nasıl atfettiğimi elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.
Kırmızı yoğun, mavi ise durudur; ve kırmızı yoğunluğunu mavinin duruluğunda boğdurur. Kırmızının yoğunluğu zamanla kendisini bile boğmaya başlar ve bu sızmasına sebep olur. İçine sızdığı mavilikle bir bütün olamasa dahi, ona tamamıyla karışmayı beceremese dahi içinde bir yerde saniyelik de olsa can bulur. Ve onun bu can buluşu mavinin kaplama ve sahip olma arzusunu uyarır fakat mavi kırmızıyı örtmez; kendinin arı tonlarında kırmızının yoğunluğuna izin verir. Kırmızı onu kendi gibi yoğunlaştıramaz, soyut soğukluğuyla soğutamaz. Mavi ise onun yoğunluğunu içinden atamaz, soyut sıcaklığıyla uzaklaştıramaz. Ve sonunda bu iki renk birbirlerinin içinde belli belirsiz bir yer kaplayarak donarlar. Ne birbirlerine karışır, ne ısılarını konuşurlar. Yalnızca durur ve imkansız gözüken varlıklarının birbirine karışmasındaki imkanlılığın tadını çıkartırlar. Suyun içindeki kırmızı lalenin soluklarını, derenin içinde kanın süzülüşünün sessizliğini dinlerler.
Bu benim gözümden mavi ve kırmızının hikayesi, onları insanlarla nasıl bağdaştırdığımı daha iyi anlatmak için sevdiğim birkaç serideki karakterler üzerinden açıklayacağım.
Resident Evil - Ada ve Leon ( Oyun serisi. )

Ada ve Leon kafamda kırmızı ve mavinin soyut uyumunun en iyi kanıtlandığı ikili. Ada sevdiği birini bırakıp gidebilecek kadar cesur, fakat giderken o kişiyi hala umursayıp ona yardım edebilecek kadar yoğun duyguları var. Leon ise insanlara yardım etmek gibi duygusal temelde amaçları olan biri ve bu yardım istediğinin cüretkarlığı çoğunlukla hüzünle sonuçlandığı için onu üzüyor. Ve Ada’nın gerçek duyguları ve hislerini hiçbir zaman tam anlamıyla göremiyoruz çünkü kırmızı tenin altında barınan ve dışarı canı yanmadığı sürece çıkmayacak gizli bir renk. Leon ise duyguları konusunda daha açık, çünkü maviyle harmanlanmış hüzün yansıtılmak zorunda kalınacak kadar yoğun. Ve bu iki renk birbirlerine bir süreliğine karışabilseler de bir şekilde hep birbirlerinden ayrılıyorlar. Çünkü kırmızı kendini duruluğa bırakamayacak kadar yoğun, mavi ise yoğunlaşmaktan çekinir şekilde duru.
Gölge ve Kemik - Matthias ve Nina (Kitap serisi/ dizi.)

Matthias ve Nina’yı birlikte anlatacağım çünkü benim için artık ayrılamaz bir kıvamdalar. Kırmızı ve mavinin kavuşma mücadelesi hep var fakat burada daha da belirgin. Birbirine düşman yerlerden gelen kırmızı ve mavi tamamen zıt doğalarla var olduklarından - tıpkı birinin sıcak birinin soğuk renk olması gibi- kavuşmaları daha da zorlaşıyor. Ve kavuşmak için önce birbirlerini anlamaları gerekiyor, biri sıcak biri soğuk bir yerden geldiklerinden belki bu iki renk ortak noktayı bulamayıp tamamen birbirlerine karışmaya kalkışıyorlar. Tamamen karışamasalarda mavi derenin içine kırmızı kan sürekli damlamaya ve akmaya devam ediyor, çünkü birinin sıcak birinin soğuk olmasının bir önemi olmadığının farkındalığını birlikte geçirdikleri süreçte kazanıyorlar. Ve birbirlerine karıştıkça ortamlarının ılıdığını; artık ne soğuktan donmalarına ne de sıcaktan kavrulmalarına gerek kalmadığını anlıyorlar. Bir olduklarında ılıyor, hayatta kalmakla uğraşmayıp direkt yaşıyorlar.
Harry Potter- Harry ve Ginny ( Film/ kitap serisi.)

Harry ve Ginny, son örneğim. Ginny’nin kırmızısının yoğunluğu da Harry’nin mavisinin uçukluğu ve cüretkarlığı da basık ve fark edilmemiş -birbirine karışmaya hazır olmayan- seviyelerde ilk başlarda. Fakat zamanla bu iki renk birbirlerine uzanmaya başlıyorlar. Kırmızı temkinli bir renktir de, bu yüzden ilk başta gözlemleyip sonra içine atlıyor mavinin. Bazen boğulacağını bile bile bile atlıyor fakat en azından nasıl bir şeyin içinde boğulacağını biliyor. Bu örneğimde kırmızı ve mavi birbirlerine çekildikçe aslında baştan beri birbirlerinin olduklarını biliyorlarmış gibi, sanki kırmızı lale gökyüzünün oraya yansıyacağını bilerek derenin dibinde açıvermiş gibi.
Kısaca toparlamak gerekirse bu iki renk arasında karşı konulamaz bir çekim olduğunu düşünüyorum ve bu çekimi anlık giydiğimiz kumaşların renklerinin çekimindense çıkartamadığımız ruhlarımızın renklerinin çekimine bağlıyorum.
💙❤️
Yorum Bırakın