kaldırım çatlağında unutulmuş bir çocukluk
eksik bir sol ayakkabının
içinde kurumuş bir çığlık gibi yatıyor.
kimse durmuyor, kimse bakmıyor.
şehir — kör.
şehir — sağır.
şehir — kendi iç sesinden kaçanların cehennemi.
gece, sokak lambalarının titreyen karnında doğurur
babasız bir öfkeyi.
kimsesiz bir merhamet büyür
çöp konteynerlerinin ardında.
sarhoşlar tanrıyı anmaz
ama onunla kavga ederler her yudumda.
müzik kutusu gibi döner sokak
bir yanda nargile aromasında plastik aşklar
diğer yanda ıslak betonun üstünde
dudağına jilet çeken bir kız
gözlerinde kahkahaya karışmış
ağlamayı bilmeyen bir isyan.
dillerimiz paslı susturucular
her kelime bir cinayetin izi.
kimse gerçeği konuşmaz burada
çünkü herkesin gerçeği
bir diğerinin susmasıdır.
her köşe başı başka bir yalanın seccadesi
adam öldürmeden önce dua edenler
fakirliğin ortasına çömelmiş
paraya secde eden eski devrimciler
ve sosyal medya hesaplarından
ruhlarını pazarlayan tanrı bozuntuları.
biz
öğrendiği ilk kelime “lan” olan çocuklarız
sokağın kanla vaftiz ettiği günahsızlar.
bizim bayrağımız yok
bizim sloganımız da.
ama ölülerimizi gömerken
üç sigara, bir bira, bir küfür yeterli oluyor.
yukarıda birileri ütopya çizer
bizse
duvar diplerine kendi mezar taşlarımızı kazırız.
“adı bilinmeyen, ama yaşayan bir lanet” yazar üstünde.
ve hiçbir mezar çiçeklenmez burada
çünkü toprağın altında umut değil
çürümüş idealler var…
Yorum Bırakın