Advertisement
Advertisement

Gustav Klimt’den Ölüm ve Yaşam.

Gustav Klimt’den Ölüm ve Yaşam.
  • 1
    0
    0
    0

  • Bu tabloya baktığımda ilk aklıma gelen şey ölümün kıskanç gözükmesi oldu, gözlerinde günahın ve kötülüğün heyecanın görülebildiği doğru olsa da duruşunda ve vahşi bir hayvan gibi büktüğü sırtında kıskançlığın getirdiği içe kıvrılmayı da görmek mümkün. Ölüm ve Yaşam’ın arasında koyu yeşil ve beyaza kaçan açık bir yeşilin karışımı var, Ölüm’e doğru gittikçe kararan renk Ölüm’ün sırtının ardında aynı Yaşam’da olduğu gibi tekrar parlak bir renk kazanıyor. Bu da bana Ölüm ve Yaşam’ın başlangıç ve sondan öte bir döngü olduğunu, sonu olmayan bir spiral olduğunu hatırlattı. Ölümün sırtının ardında açılan renk ya ondan sonra erilecek arınmayı ya da yeniden doğacak olmanın getirdiği huzuru anlatıyor olabilir.
    Ölüm’ün kıskandığı şey ise zamansız ve sonsuz gözlerini diktiği Yaşam. Çünkü Ölüm görüldüğü üzere yapayalnız, etrafındaki Ölüm-Yaşam döngüsünü temsil eden renklerden öte bir şeye sahip değil. Ölüm döngünün içinde farklı şekillerde değişerek sürekli geri dönüyor fakat yapı olarak kendi asla değişmiyor, Yaşam da aynı şekilde binlerce farklı şekilde yer buluyor fakat o döngü döndükçe değişmeye de fırsat buluyor. Çünkü bir yaşam da bir kere ölünüyor fakat bir hayatta binlerce farklı yolla yaşanıyor. Ölüm’ün bu tabloda gördüğüm gibi bir kıskançlık durumu sahiyse de ona hak vermek gerek, sürekli alan ve değişmeyen gerçek olmak zordur ne de olsa. 
    Yaşam tasvirinde ise ilk gözüme çarpan en önde duran ve birbirlerine utanç, mahcubiyet benzeri bir duyguyla örtünmüş olan iki insan figürü. Bu hayatın çok önemli bir kısmına dokunuyor fikrimce çünkü iki insanda da yorgunluğu ve sığınma ihtiyacını çok net görüyorum. İnsanlar birbirine hayatları bakımından hem çok benzerler hem de hiç benzemezler fakat bu çelişkiye rağmen utandıklarında, yorulduklarında veya herhangi bir şekilde kötü hissettiklerinde birbirlerine sığınmak isterler. Bence bu ikili birbirlerine dahi bakamasalar da başlarını eğip birbirlerine sığınarak hayattaki çoğu olgunun insanları nasıl birbirine bağladığını ve sığındırdığını çok güzel yansıtıyor. Onların üzerinde duran Ölüm’ün rengine yakın mor giysiler içindeki yaşlı kadın ise yorgun, öyle yorgun ki etrafında tasvir edilmiş tüm hayatsal olguların yükünü taşımakla kalmıyor aynı zamanda onları çok da iyi anlıyor. Döngünün birbirine geçmiş baş ve sonuna yaklaşırken korkmuştan öte yapamadıklarına pişman yapabildiklerindense yorgun gözüküyor. 
    Bebekli kadın ise huzurlu, belki bir Yaşam doğurduğu için belki de böyle zorlayıcı bir şeyi başarıyla -ölmeden- tamamladığı için. Belki de doğum yapmanın acısının ardından gelen yorucu hisle zihni bulanmış. Fakat bebeğini tutuşunda bir umut görmemek imkansız, bir Yaşam doğurmak diye de bu yüzden söyledim. Anne, yaşam yorganının kendinin ulaşamadığı noktalarına bebeğini ulaştırmak istiyor olamaz mı ? Kendinin yaşayamadığı, yaşamasına izin verilmeyen hayatını, tamamıyla kendinde yaşattığı ve kendine ait kıldığı bebeğine yaşatabilecek olmanın umudunu taşıyor bu kadın. Yaşlı kadın gibi yaşamadıklarına pişman olmamanın yolunu bu sanıyor belki. Hiçbir şeyden haberi dahi olmayan, yaşam yorganının en minik ve savunmasız bölgesindeki bebek ise annesinin umutlarını koklayarak uyukluyor. Bir bebeği bir annenin umudunun kokusundan daha huzurlu ne uyutabilir. 
    Yaşam’ın farklı renklerle işlenmiş yorgana benzeyen bu tasvirinin en arkalarında ise birbirinden farklı suratlar var. Bebeğin ardında gözüken genç kız mutlu dururken annenin arkasında duran ve genç bir kadını andıran figürün ise gözleri çok daha çıldırmış ve yardım dilenir şekilde. Yorganın daha altlarında Ölüm’e yakın köşede kalan kızcağız ise yorgandan kurtulmayı diler gibi. Sanki nefes alamıyormuş gibi açılmış ağzıyla Yaşam’ı boynundaki bir urgan misali tutuyor. 
    Yaşam tam olarak da bu değil mi ? Dönemsel olarak iyi, sarıl yorganına uyu. Dönemsel olarak kötü, çırpın yorganından kurtul. En azından düşle; uyumayı düşle, kurtulmayı düşle. 
    Aslında bu yorgana benzeyen renkli tasvir sadece Yaşam’ın herkeste ne kadar farklı renklerde görülebileceğini değil, Yaşam’ın ne denli kaçmayı denerseniz deneyin içinde çırpınmaktan öteye gidemeyeceğiniz bütün bir yapı olduğunu da belirtiyor. 
    Tablonun geneli ikiye bölünmüş gibi gözükse de iki kenarda kalan açık renkli fırça darbeleri bize ne yaşamın güzelliğine, ne ölümün sadeliğine kanmamamız gerektiğini söylüyor. Çünkü bunlar birbirinden koparılıp birinin peşinden sürüklenilebileceğimiz şeyler değil. Yaşam ve Ölüm bir bütün. Bir döngü. Birbirinden farklı olsalar dahi birbirlerinden kopartılamayacak iki olgu. 
    🌀

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.