The Broken Column, 1944 by Frida Kahlo.
Frida o kadar fiziksel acı çekmiş bir kadın ki bu tablosunda da görebildiğimiz üzere hem fiziksel acısını hem de bu acının getirdiği duygusal yükü çok güzel somutlaştırıyor. Baktığınız an o kırık sütun sanki sizin de derinizi yarıyor, bedeninizi bölüyor. Sanki bu fiziksel acının dışa yeterince vurulamaması ve başkaları tarafından anlaşılamamasıyla sizde duygusal yükünüzle yırtık derinizin içine doğru ağlıyorsunuz.
Frida bu tabloda kurak bir yer ya da dağlık bir alan gibi görünen sessiz ve izole bir yerde tek başına, darmadağın hissettiğini belirten bakışlarına rağmen dik bir şekilde duruyor. İçindeki sütun pekâla kırılmış olabilir ama o sütunun ufalanıp gitmesine izin vermiyor. Dik durmaya, gözlerinin ve yorgun bedeninin aksine güçlü görünmeye gayret ediyor. Bedeni bu güçlü görünme çabasının aksine kırık bir sütun ve beyaz şeritler şeklindeki sıkı korsesi olmasa dağılıp gideceğini hissettiriyor. Bacaklarının üzerindeki örtüyü kavrayan ellerinden ve çıldırtıcı bir ağrıya sebep olduğu tahmin edilen kırılmalarla dolu sütunun ayakta tuttuğu bedeninden oldukça yorgun olduğu anlaşılıyor.
Frida’nın bedenine gelişigüzel saçılmış gibi gözüken çiviler fikrimce acıdan çok rahatsızlık hissini simgeliyor. Bedeninde çok sayıda küçük delik varmış ve çivilerin paslı hissiyatı ve batmaları onu rahatsız ediyormuş gibi. Ağrıdan kaşınan ve kıpırdamak istenilmesine yol açarken kıpırdamaya fırsat tanımayan bir yaranın metaforu bu çiviler. Bu çiviler ile ilgili başka bir gerçek daha var ki o da Frida’yı kendine bağlayanın onlar olduğu; gerek acının onu kendine getirip devam etmesini söylemesi olarak gerek yıkılacağı zaman derisine batarak derisini ruhuna, umuduna çivilemesi olarak. Bu çivilerden ne denli rahatsız olursa olsun onlar oradalar, parçalanışını önlemeye çalışırken ona rahatsızlık veren parçalar.
Frida’nın yüzündeki çaresiz ifade ve gökyüzünün hüzünlü mavisi birbirine oldukça güzel uyuyor. Bedeninin olduğunu kısmın arka planı daha kurak ve hatta biraz terk edilmiş gözükürken, başının arkasına denk gelen göğün maviliğinde hüzünle birlikte umut da var gibi. Bence bu Frida’nın ne çivilerle bir arada kalmaya çalışsa da, kırık sütunun ağrısıyla ruhuna kadar kıvransa hatta bir korsesiz ayakta duramasa da zihnini nasıl hep üretken ve olabildiğince umutlu tuttuğunu çok güzel yansıtıyor. Çünkü Frida bedeninde bir sürü çivi varmış gibi hissettirerek onu rahatsız eden ağrılarına ve yakında yitip gitme ihtimalinin olduğunu hatırlatan kırık sütununa rağmen zihninde bir şeyler yaratmaya ve çizerek kendini ifade etmeye her daim devam ediyor.
Gözyaşları ve çaresiz bakışlarında da gördüğümüz üzere kendisi yorgun ve bitkin. Fakat çaresizliğine ve bitkinliğine aldırmamaya çalışarak ağrısını yansıttığı bu tablosuna mavi göğü de ekliyor. Hüzünlü fakat umuda uzanmaya yeltenişi temsil eden bir gökyüzünü.
Bu tabloya bakmak bana hep rahatsız ve sancılı hissettirir. Bir yerin şiddetlice ve önlenemez şekilde ağrıdığını çok güzel anlatırken bir yandan bunun ne derece bunaltıcı ve çaresizliğe sürükleyici olduğunu da anlatıyor; tüm bunlara karşın ufacık bir kırıntı da olsa umuda hala yer olduğunu. Bu tabloda ne acıya tamamen teslim olmak, ne de onu tamamen reddetmek var; bu tabloda acıyı umudu arayarak iliklerine dek yaşamak var.
Frida yaşadığı kazaların ağrılarına ek olarak duygusal ağrılar da çekmiş bir kadın fakat bu kuraklık ve ağrıyı anımsatan tablosuna gökyüzünü ekleyebiliyor. İlham verirken güç de veren bir kadın kendisi. Bedeninin sütunu kırılsa, ruhunun muslukları gözlerinden taşsa da çizip kendini ifade etmeye devam ediyor; sancıyan bedenine rağmen başını göğe kaldırıp onu resmediyor.
🎨
Yorum Bırakın