Katiline aşık olmak bilinen bir durumdur, ben bu metaforu kalbini kıran kişiye aşık olmak şeklinde yorumlayacağım. Kalbini kıran kişiye aşık olmak yerinde normaldir çünkü bazılarımızın kalbinin içindekileri paylaşması adına kırılması gerekir, bazılarımız ise kendini kırılmaya değecek kadar değersiz hissettiğinden katillerini sever. Hatta bazılarımız kendi gibi güçlü birini kırmayı başardığı için ona aşık olur. Birçok sebebi ve bahanesi vardır katiline aşık olmanın tıpkı birine aşık olmanın başlı başına bahaneler ardına sığdırılması gibi.
Fakat diyelim ki katiline değil mağduruna aşık oldun, kıracağın kalbe öyle uzun bir süre boyunca baktın ki her bir karışını ezberlerken içinde kayboldun. O zaman ne yapacaksın ?
Eğer katiline aşıksan bu yaptığının yanlış olduğunu çünkü sana zarar verdiğini bilir, biraz olsun aşkın sisinden sıyrılıp makul bilincine erişirsin. Peki ya mağdurunu sevmeye başladığında, kırdığın kalbin parçalarında kendini gördüğünde ? Ne kadar yanlış bir şey yapıyor olduğunu anlar onu kırmayı bırakır mısın yoksa kırdıkça elde ettiğinden zevk alarak devam mı edersin ?
Sevgi katillerinin bu noktada ortak bir yönü vardır ve o da öldürdükleri sevginin yasını tutmalarıdır. Mağdurunu seven katil de yüksek ihtimalle onun kalbini son noktaya dek kıracak ve parçaların yasını tutacaktır. Ama ne yaparsa yapsın kalp ufalanmış, kintsugi bile güzelleştirilemeyecek kadar yitip gitmiştir.
Katil mağdurunun acısını paylaşır mı ? Hiç sanmam. Çünkü paylaşmayı istese bile o acı katilin anlayabileceğinden çok daha saftır, katıksız bir ağrıdır. Katil sadece yası tutar, aşık olabildiğinin farkındalığıyla ağlar.
Katil mağduru kaybettikten sonra değeri anlar ve sancılanır, peki ya öncesi ?
Sevgi katilinin mağduruna başta aşık olması ne denli anlamsız gözükse de açık bir sebebi vardır; savunmasızlığın zihninde uyandırdığı cezbedicilik. Katil mağdurunun savunmasızlığının ardına nasıl kolayca geçilebildiğinden bir zevk duyar. Kırdığı kalbin ve parçaladığı düşüncelerin arasında kendine benzer bir şeyler buldukça daha da bağlanır, karşısındakini kırıp kırıp kendini yansıtabileceği bir ayna sanmaya başlar.
Mağdurunun acısından değil de dışavurumundan etkilenen sevgi katili adı üstünde bir suçludur; ve kendince bu kötülüğün üzerine yapıştığına derinden inandığı için sevilemeyeceğine de emindir. Fakat acının getirdiği dışavurumda görmeden edemediği bir taraf vardır, mağdurunun çaresizliği ve savunmasızlığı ona bir katile dönüşmeden önceki halini hatırlatır. Mağdurun çaresizliği zamanla katilin çaresizliğine evrilir, kıracağı kalbe girmeyi de dileyen katil ne yapacağını bilemez. Bu sefer savunmasız olan odur.
Sevgi katili bir zamanların mağduru, bugünün canavarıdır. Kimisi aşkını bir havanda dövüp kendini iyileştirir, kimisi suçunu kabullenip giderek aşığına nefes alacak yer tanır.
Kısaca katiline aşık olan yaptığı yanlışı bilir dersini alır yoluna devam eder fakat mağduruna aşık olan yanlışın kendisidir; şifası ise gerçekten aşık olduğu aşkını kendinden azat etmesidir.
Yorum Bırakın