Fakat ben bakmak istiyorum. Çünkü o yaralara baktığımda kendimi kıyasladığım ruhlarla olan farklılığımı görüyorum; onların tenindeki yaraların yerinin benim tenimdeki boşluğunu, kendi yaralarımın ise onların teninde yok oluşunu görüyorum.
Fakat ben bakmak istiyorum. Çünkü o yaralara baktıkça ayağımı nereye atmam gerektiğini biliyorum, boşluğun üzerinde sallanırken bir anda ayaklarımı koyacak yer buluyorum.
Fakat ben bakmak istiyorum. Çünkü eller kabuklarını çekiştiriyor, hissediyorum. Parmaklar tedirginlik yaratarak yaralarımın kabuklarında gezerken eğer o yaralara bakmazsam onları çekiştiren tırnaklar altında tekrar kanayacağımı biliyorum.
Ve ben bakmak istemiyorum çünkü o yaralara baktıkça yenilerinin oluşma ihtimalinden çekiniyorum, tenimdeki boşlukların izsiz kalamamasından korkuyorum.
Ben bakmak istemiyorum çünkü sonsuzluğun getirceği “kadar”lardan korkuyorum. Ne kadar acıdığından, üzerinden ne kadar geçtiğinden, izinin ne kadar büyük olduğundan, akan kanın bir nehiri doldurabilecek kadar olmasından.
Ben o yaralara bakmak istemiyorum ve tam olarak da bu yüzden bakıyorum; sonsuzluğun içinde yaralarla dolmamak için eski yaralarımı ezberliyorum.
Ben o yaralara bakmak istemiyorum ve tam olarak da bu yüzden bakıyorum; öylece izliyormuş gibi değil de ruhuma işleyip kendime öğretiyormuş gibi bakıyorum.
Sonsuza kadar olmasa da bir yere kadar o yaraları izliyorum, o yere vardıktan sonra ise taşa takılmadan atlıyor ve devam ediyorum; bir yaradan kaçarken düşmemek için diğerine tutunuyorum.
Yorum Bırakın