“Öpeyim de geçsin.”
Küçükken düştüğümüzde annelerimiz böyle derdi. Aslında elinden pek bir şey gelmezdi, ama o anda yapabileceği en iyi şey buydu. Belki de hayat biraz öyle — bazen kimse yaralarımızı gerçekten iyileştiremez, sadece varlıklarıyla biraz hafifletir.
Ne garip, değil mi?
Koca şehirlerde tesadüfen birine rastlarız, ama küçük bir kasabada aradığımız kişiyi göremeyiz. Sonsuza dek sürecek sandıklarımız bir anda biter; hiç beklemediklerimiz ömürlük olur. Bazen en başta anlaşamadığımız insanlar, yıllardır tanıdıklarımızdan çok daha derin izler bırakır.
Bu çağda — çıkarların, kıskançlıkların, yüzeysel ilişkilerin içinde — gerçekten iyi insanlarla karşılaşmak bir mucize gibi geliyor bana.
Ama sanırım mesele biraz da bizde.
İnsan, kendi frekansındakileri hayatına çeker. Uzakta biri senin acını hissedebilirken, yanı başındaki kişi fark bile etmeyebilir. Çünkü ruhlar bazen kilometrelerden daha yakındır birbirine.
Hepimiz kendi savaşımızı veriyoruz; bazen sessizce, bazen dağılırken bile güçlü görünmeye çalışarak... O yüzden “bununla mı uğraşacağım” demek çok insanca.
Ama işte tam orada belli oluyor bazı insanlar…
Bazen doğru frekanstakiler, “senin savaşın benim savaşım” diyebilenler oluyor. Bazıları da hayatını zorlaştırmaz, yanında olur. Her şeyi çözemese de sessizliği bile huzurla paylaşır.
Sanırım artık yalan teselliler yerine gerçek bir sessizliği tercih ettiğim yaştayım.
Ve inanıyorum ki, yanında iyi insanlar varsa, atlatamayacağın hiçbir şey yok.
Güzel günlerde herkes yanındadır.
Ama kıymetli olan, seni karanlıkta da bulabilenlerdir. Karanlıkta kalmayı seçmeseler bile, seninle kalmayı seçenlerdir.
Onları kaybetme.
Ve böyle zamanlarda yanında olmayanların, başka zamanlarda olmasına gerek var mı?
Hayat kısa, dünya karmaşık.
Yaralarımızı öpüp geçiremese bile, özenle saran insanları kaybetmeyin.
Yorum Bırakın