Bilimkurgu türündeki filmlerde dünyanın dışından gelen 'yabancı' motifi sıkça kullanılır. Pratik efektlerin geliştiği ve türün popülerleşmeye başladığı 1950'li yıllardan itibaren yapımlarda kendine yer bulan bu tema, bariz bir şekilde toplumların yaşadığı somut ve gerçek dünyaya ait korkuların birer metaforu olarak işletildiler.
2. Dünya Savaşı'nın izlerinin silinmeye başladığı o dönemde karşısına bir başka dişli rakip olan SSCB (Sovyet Rusya)'yi oturtan Amerika'nın elinde -kendi başlatmasa da gelişmesini sağladığı- büyük bir silah olan sinema vardı. Vatandaşlarının durumun ciddiyetini ve düşmanın korkunçluğunu içselleştirmelerini sağlamak için sosyal psikolojinin değişmez yasalarından biri olan insandışılaştırmayı uygulamaya koydu.
Bunun için elinde yeterli imkân da vardı. Besleyip büyümesine yardım ettiği koca bir sektör olan Hollywood emrine amadeydi. Uzaydan gelen tuhaf yaratıkların sebepsizce ve canice insanlara saldırdığı bu filmlerde 'neden' sorusuna pek yer yoktu. Bu durum uzun yıllar boyunca devam etti. 1970'li yıllara geldiğimizde ise Amerika'da bilim kurgu janrının Star Wars'un (1977) umulmadık başarısı sayesinde bütçe ve görkem anlamında sınıf atlayarak B sınıfından A sınıfına terfi ettiğini görürüz. Fakat bu maddi terfinin izlerine filmlerin alt metinlerinde pek rastlamayız.
Bu dönemde SSCB'de ise türü değiştirecek ve derinlik getirecek filmlerden biri olan Stalker (1979) çekilir. Daha önce çektiği Ivanovo detstvo (1962), Andrey Rublev (1966), Solaris (1972) ve Zerkalo (1975) filmleriyle büyük başarı yakalayan Andrei Tarkovsky, Solaris'in ardından uzun ve sanatsal bir bilimkurgu filmine daha imza atar. Genel seyirciye itici gelebilecek filmin üretilmesinde Rusya hükümetinin maddi desteğinin de payı vardır. Nitekim o dönemde ağırlığını her alanda hissettiren Amerika ve Rusya arasındaki soğuk savaş, sinema tarafında da bir rekabete sebep oluyordu.
Distopik bir gelecek tasvirinin yapıldığı filmde, devasa bir göktaşının dünyaya çarpması sonucunda yaşam büyük ölçüde yok olmuştur. Taşın çarptığı bölgede ise metafizik güçlerin hâkim olduğu ve giren insanların tüm dileklerinin gerçek olduğu söylentisi yayılmıştır. Girmesi çekici olduğu kadar riskli de olan bu bölge insanların girmemesi için askerler tarafından korunmaktadır. Buraya daha önceden girmiş ve çıkmayı başarmış olan nadir insanlardan biri olan ana karakterimiz, karısının tüm itirazlarına rağmen bir bilim insanını ve yazarı bölgeye götürür.
Öncelikle, filmde döneminin çok ilerisinde bir 'öteki' tanımı yapıldığından bahsetmek gerekiyor. Onyıllar sonra üretilen Annihilation (2018) ve Arrival (2016) gibi filmlerde ve uyarlandıkları kitaplarda dahi bu yenilikçi tanımın izi takip ediliyor. Dünya dışı varlıklar sinemada sıklıkla korkunç, devasa ve yıkıcılığı kilometrelerce uzaktan kendini belli eden yaratıklar olarak tasvir edilir. Hatta günümüzdeki janr örneklerinin büyük bölümünde dahi bu durumun korunduğunu görmekteyiz.
Stalker ise bu varlıkların biz insanların algıları ötesinde ve beş duyumuzla kavrayamadığımız (bir anlamda ruhani) canlılar olarak yansıtılmasının yolunu açtı. Tarkovsky, Solaris filminde de henüz insanların ziyaret edemediği ve üzerinden onyıllar geçmesine rağmen hala bir muamma olarak kalan uzaydaki bir gezegeni, enginliği sebebiyle devasa bir okyanus olarak tasvir etmişti.
Ziyaretçinin görselleştirilmeyerek kelimenin tam anlamıyla ‘metafizik’ bir form(suzluk)da sunulmasına sebep olan yenilikçi ve bir miktar sinik bakış açısı, filmde farklı alanlarda da kendini gösteriyor. Bir göktaşı aracılığıyla dünyadaki hayatı büyük ölçüde sona erdiren, bizi yokluğa ve ölüme mahkum eden ‘yabancı', yapımda kötücül bir varlık olarak resmedilmiyor. Tam tersine hâkim olduğu alanı verimlileştirerek güzelleştiriyor. Bölge; yemyeşil, şelalelerin aktığı ve insanlığın modernliğin temsili olarak her yere diktiği binaların, yıkılan harabelerin arasından doğanın yeniden baş vererek hâkim olduğu bir alan olarak tasvir ediliyor. Bölge'nin dışındaki alanlar ise solgun renkler kullanılarak umutsuzluğa boyanmış hayatları simgeliyor -bu durum dönemin baskıcı Rus hükümetinin bir metaforu da olabilir.
Kendisinin koyduğu kurallara saygı duyulduğu müddetçe pek bir zararı dokunmayan bu varlık, karakterlerimizi inançları üzerinden de bir sınava sokuyor. Andrei Tarkovsky de bu konudaki fikirlerini ana karakterimiz Stalker’ın ağzından sık sık dile getirmekten imtina etmiyor. Kıyafetlerinden bedenine, jest ve mimiklerine kadar tuhaflığı vurgulanan karakterin bu aşamaya, Bölge’de bulunan gizli odaya girdikten sonra geçtiği anlaşılıyor. Geçmişinde her anlamda pek iyi bir hayat sınavı verememiş olan karakter, kendini soktuğu yol gösterici pozisyonda insanları doğru yola sokmayı amaçlıyor.
Fakat manevi dünyalarından ziyade maddi dünyalarıyla ilgilendikleri vurgulanan ve açıkça kınanan yazar ve bilim insanı, bu yola girmeye o kadar hevesli değiller. Onlar daha çok işin maddi yönüyle ilgileniyorlar. Filmin Stalker’ın evinde geçen finali itibariyle ‘ziyaretçi’nin yazar ve bilim insanı gibi maneviyatını kaybetmiş ve dünyayı yıkıma götüren insanlardan dünyayı kurtarmak için geldiği mesajı da çıkarılabilir. Sürecin tümüne yayılan bu tavır, dönemin Rusya’sının ideolojik yapısıyla da açıklanabilir. Stalker, sosyalizm karşısında giderek güçlenen yayılmaya tüm hızıyla devam eden kapitalizmin olası sonuçlarının abartılı bir tasviri olarak da okunabilir. Filmin müthiş şiirselliği, verdiği estetik haz ve kafa açan yapısı, bunun gibi kimi didaktik yanlarını törpülemeye yetiyor.
Zengin alt metinleriyle çeşitli okumalara alan açan eserin mükemmeliyetçi biçiminden de bahsetmek gerekiyor. Kareye yakın 1.37:1 ekran formatında çekilen yapımda, daha önce de bahsettiğim gibi mekânların temsil ettiklerinin görsel karşılıkları siyah-beyaz ve renkli çekimlerin bir arada kullanılmasıyla yakalanmış. Aleksandr Knyazhinskiy, Georgi Rerberg ve Leonid Kalashnikov’ın oluşturduğu eşsiz görüntüler üç saate yaklaşan süresi yüzünden yer yer temposu düşen yapımda sinemaseverlerin gözlerini perdeden ayırmamalarını sağlıyor. Müzisyen Eduard Artemev de telli çalgı seslerini synthesizerla beraber kullandığı sıra dışı müzik çalışmasıyla yapımın gerçeküstücü yapısına destek vermiş.
Dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden sayılan Andrei Tarkovsky’nin alternatif bir öteki tanımı yaptığı dingin ve ekolojik bilim kurgusu Stalker, kesinlikle tüm sinemaseverler tarafından izlenmeli.
Yorum Bırakın