Bu yazıda Amelie filmi, başkarakterinin kişilik özellikleri, psikososyal geçmişi, bilişsel çarpıtmaları incelenmeye ve filmde kullanılan sinematografik tercihlerin ne amaçla kullanıldıkları ve filmdeki anlatımı güçlendirmek için kullanılan metaforlar tespit edilmeye çalışılmıştır. (Sinematerapi dersi kapsamında hazırlanan bir ödevden uyarlanmıştır)
Amelie’nin Kişilik Özellikleri, Kişilik Yapısı ve Psikososyal Geçmişi
Amelie, oldukça titiz, takıntılı ve korumacı ebeveynler tarafından yetiştirilmiştir. Hatta babası her yıl onu evde muayene ediyor. Bu muayenelerin birinde steteskopla göğsünü dinlerken Amelie heyecanlandığı için düzenli kalp atışı duyulmuyor. Babası buna dayanarak Amelie’nin kalp hastası olduğuna karar veriyor, Amelie ve annesini de bu duruma inandırıyor. Bu yüzden çocuğun üzerindeki koruma ve sınırlamalar artıyor ve evden dışarı çıkmasına bile izin verilmiyor. Sürekli korkutularak, baskı yapılarak büyütülüyor. Meraklarını gidermesine izin verilmiyor. Ailesinin yanı sıra çevresindeki insanlar da Amelie’yi baskılamaktadır, örneğin bir komşusu ona her fotoğraf çektiğinde dünyanın herhangi bir yerinde kazalar olduğunu söyler ve Amelie bir süre boyunca bunun gerçek olduğunu düşünür.
Annesinin tuhaf bir şekilde ölmesinden sonra babası daha da içine kapanıyor ve hayatını evin annesinin mezarını süslemeye adıyor. Nitekim Amelie, büyüdüğünde bile bununla uğraşmaya devam ediyor. Bu olaydan sonra Amelie’nin babasıyla kurduğu ilişki daha da sorunlu hale geliyor. Bunlar yüzünden Amelie diğer yaşıtı çocuklarla tanışıp, oyunlar oynayıp, sosyalleşemiyor. Ve büyüdüğünde de yer yer çocuksu özellikler gösteriyor.
Çocukluğunda merak duygusunu karşılayamayan Amelie, büyüdüğünde fazla meraklı bir insan haline geliyor. Ama ebeveynlerinin takıntılarına benzeyen kimi takıntılar da geliştiriyor (çekirdek çuvalına elini sokmak, tatlısını yemeden önce kabuğunu küçük bir kaşıkla yavaşça kırmak, o an kaç kişinin orgazm çığlığı attığın düşünmek, manavdan her gün aynı şeyleri almak vb.). Bu takıntıları, çocukluğunda sosyal ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığı için oluşan çekingenliği ve diğer insanlarla ilişki kurmakta zorlandığı için yetişkinlik hayatında da sorunlar yaşamaktadır.
Amelie'nin Bilişsel Çarpıtmalar ve Şemalar
Zihinsel yapımızın en altında yer alan temel inançlar/şemalarımız, hayatımıza yön veren, duygu, düşünce, davranış ve fizyolojimizi etkileyen en önemli mekanizmalardır. Bu bilişsel şemalar, bir akıl yürütme süreci olmadan otomatik olarak ortaya çıkarlar. Ve bilişsel çarpıtmalara neden olabilirler.
Amelie’nin benlik şemasında, kendisinin uç noktalarda yardımsever bir insan olduğunu düşünmektedir. Bu durumda onun şematik bir insan olduğu söylenebilir. Amelie’nin özellikle manava yönelik bir kişilik şeması geliştirdiğini görmekteyiz. Şemasında, manavı kötü bir insan olarak betimlemiştir ve ondan sürekli kötü davranışlar beklemektedir. Tanıklıkları da onun bu şemasını desteklemektedir. Olay şemaları üzerinden bakıldığında ise Amelie’nin belli takıntıları ve yaşam rutini sebebiyle de kimi kalıplaşmış olay şemalarına sahip olduğu söylenebilir.
Amelie’nin önemli bir bilişsel çarpıtmaya sahip olduğu ve daima iyiliksever olmalıyım ve kendimi insanlara adamalıyım diye düşündüğü görülmektedir. Çocukluğunda sürekli baskı altında ve mükemmeliyetçi ebeveynler tarafından yetiştirilmiş olan Amelie’nin, sürekli mükemmel olması ve insanlara her zaman yardım eden birisi olması gerektiği gibi rasyonel bir temele oturmayan bilişsel çarpıtmaları vardır. Örneğin filmin bir bölümünde Amelie, televizyonda kendi cenaze törenini izlemektedir. Televizyondaki bu görüntülerde kendisini sürekli başka insanlara yardım eden, insanlara adanmış, başka işi olmayan, rahibe kıyafetiyle dolaşan gerçek olmayan meleğimsi bir konumda görür.
Bağlanma Kuramına Göre Amelie Karakterinin Değerlendirilmesi
Bağlanma kuramına göre; yaşamın erken dönemlerinde temel bakım veren kişiye bağlanma biçiminin, kişinin diğer insanlarla ilişki kurma biçimini şekillendirdiği düşünülmektedir.
Bağlanma kuramına göre Amelie’nin annesiyle kurduğu bağlanma türünün kaygılı/ikircikli bağlanma olduğu söylenebilir. Çünkü annesi, Amelie ona ihtiyaç duyduğunda onun ihtiyaçlarını doyurmak yerine ona daima mükemmel olmasını söylemektedir ve ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
Bir çocuğun en önemli ihtiyaçları olan olan güven, takdir görme ihtiyaçları Amelie’nin annesi tarafından karşılanmamaktadır. Daha çok onu sınırlamakta, azarlamakta ve korkutmaktadır. Ve Amelie’nin bu dönemde annesinin ona yardımcı olacağına ilişkin hiç güveni yoktur ve annesine güçlü bir şekilde bağlanmadığı için onun talihsiz ölümü Amelie’yi fazla etkilemez.
Filmin Sinematografik Açıdan Değerlendirmesi
Filmde; görüntülerden, kamera hareketlerinden ve müzikten oluşan sinematografinin ögeleri başarıyla kullanılmıştır. Bu sayede Amelie karakterinin yaşadığı duygular seyirciye geçebiliyor, karakterin psikolojik durumu anlaşılabiliyor ve onunla empati kurmak kolaylaşıyor. Ve filmin aktarmak istedikleri seyirciye başarıyla geçiyor.
Filmin görüntülerinde genellikle yeşil, sarı ve kırmızı gibi pastel renkler kullanılmıştır. Bu renkler filmin masalsı tonunu desteklemiştir ve seyircilerin filmi gerilmeden, huzurlu bir şekilde izlemelerini sağlamıştır. Ve filmin mesajının daha rahat geçmesi sağlanmıştır.
Filmde sıklıkla karakterlerin yüzlerine yakın çekim yapılarak karakterlerin duygularını yansıtan mimiklerine ve yüz ifadelerine odaklanılıyor.
Bunların yanı sıra filmde kamera oldukça hareketli bir şekilde kullanılıyor. Bu sayede Amelie’nin yaşadığı olaylar sırasında onun dinamik bir şekilde takip edilmesi sağlanmış. Kimi zaman kamera hızla karakterlerin yüzlerine doğru yaklaşıyor. Böylece karakterlerin öfke, mutluluk ve merak gibi duygularını yüzlerinden anlaşılıyor.
Müzisyen Yann Tiersen’in film için bestelediği akordion, mızıka, piyano ve viyolinle yaptığı besteler, filmin duygusunun seyirciye geçirilmesinde, Amelie karakterinin duygularının ve psikolojisinin seyirciye aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Filmde sinematografinin enstrümanlarının başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Ve filmde anlatılan aşk, dram ve macera temalarını seyircilerin hissetmesi ve karakterle empati kurması sağlanmıştır.
Filmde Kullanılan Metaforlar
Balık: Amelie’nin akvaryumda tek başına ve soyutlanmış halde yaşayan ve devamlı kendisini suyun dışına atarak intihar eden balığı, Amelie’nin toplumdan soyutlanmışlığı ve yalnızlığının bir metaforu olarak görülebilir.
Resimdeki Kız: Raymond Dufayel, yıllardır aynı resmi pek çok defa çizmiş. Amelie’ye resimde en zor çizdiğim şey elinde su bardağı tutan kız diyor. Amelie’nin de elinde o anda bardak var. Amelie belki de o kız sadece diğerlerinden farklıdır diyor. Amelie de farklı takıntıları olan bir kız. Raymond, resimdeki kız için ‘belki de küçükken başka çocuklarla hiç oynayamadı’ diyor.
Kutu: Amelie’nin evinin duvarının ardında bulduğu kutunun sahibi olan 50’li yaşlardaki adam, kutuyu açıp içindekileri görünce çok duygulanır ve o dönemde yaşadığı bütün olaylar aklına gelir. Filmde kutu metaforu kullanılıyor. Kutusuna kavuşan adam çocukluğundan geriye bir tek bu kutunun kaldığını söylüyor daha sonra hayatı bir kutuda sonlanmadan önce çocuklarını ziyaret etmesi gerektiğini söylüyor.
Taş: Amelie, yapılması zor işler için cesaretini toplaması gerektiğinde cebine taş koymaktadır. Filmde taşın bir cesaret metaforu olarak kullanıldığı söylenebilir.
Prenses Diana: Filmde pek çok kez Prenses Diana’nın ölümünden ve onun ne kadar hayırsever ve iyi bir insan olduğundan bahsediliyor. Prenses Diana’nın, Amelie’nin yardımsever kişiliğinin bir metaforu olarak kullanıldığı düşünülebilir.
Yorum Bırakın