100 yılı aşkın sinema tarihi tartışmalı filmlerle ve yönetmenlerle doludur. Bunların çoğunluğunun sinemasal cesaretlerinden ziyade yarattıkları popülist sansasyonlarla dikkat çekmiş filmler olduğu söylenebilir. Bazı yetenekli yönetmenler ise seyircilerin zihinlerinde ufak yarıklar açmak ve sanatsal haz vermek için filmlerinde kimi radikal yollara başvurmaktadırlar. Son yıllarda ana akım sinemaya benzer bir şekilde giderek tembelleşen ve özgün eserler çıkaramayan bağımsız sinemadan tartışmalı, cesur ve farklı filmler pek çıkmıyordu.
Ufuk açıcı ve farklı örnekler ise beklendiği üzere Avrupa ve Uzak Doğu sinemalarından geliyorlar. Bu tür filmlere yakın tarihten verilebilecek, en ses getirmiş örneklerden birisi Blue Is the Warmest Color (2013). Film kazandığı pek çok ödülle, yoğun cinsellik içeren sahneleriyle ve eleştirmenlerden topladığı övgülerle 2013’ün en iyi filmlerinden birine dönüşmüştü. Film, yönetmeni Abdellatif Kechiche’e ve başrol oyuncuları Adèle Exarchopoulos’a ve Léa Seydoux’a büyük bir uluslararası tanınırlık kazandırmıştı. Bu yazının konusu olan film yönetmenin 4 yıl aradan sonra vizyona giren ve yine bolca tartışma yaratan yeni filmi: ''Mektoub, My Love: Canto Uno''
Filmin konusu kısaca şöyle özetlenebilir: Genç bir senarist olan Amin (Shaïn Boumedine), yaz tatilini ailesi ve arkadaşlarıyla geçirmek için çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği kasabasına döner. Tatili boyunca kuzeni Tony (Salim Kechiouche) ile birlikte plajda tanıştıkları Céline (Lou Luttiau) ve Charlotte (Alexia Chardard) ile sevgili olurlar. Fakat Tony’yle gizli bir aşk yaşayan, aynı zamanda Amin’in eskiden beri platonik aşkı olan Ophélie (Ophélie Bau) de aklını kurcalamaktadır.
Film boyunca Amin’in, üniversitede okuduğu bölümü bırakmasının ardından bulanık zihnini netleştirerek, fotoğraflar çekerek, güzelliği arayarak, sahil kasabasında geçirdiği günlerini izliyoruz. Bir gözlemci edasıyla, adeta yazacağı senaryoları için malzeme bulmak istercesine çevresindeki birbirinden renkli insanları büyük bir açlıkla gözlemliyor. Karakterin bu özellikleri ve fiziksel olarak yönetmene fazlasıyla benzeyen fiziksel görünümü sebebiyle, bir bakıma yönetmenin dolaylı olarak kendi gençliğini anlattığı yarı otobiyografik bir film olduğunu söylemek aşırı bir yorum olmayacaktır.
Burada yönetmen Abdellatif Kechiche’e filmlerindeki kadın karakterlere yaklaşımıyla ilgili getirilen eleştirilerden de bahsetmek lazım. Bir önceki filminde tutku dolu bir lezbiyen aşk hikayesini anlatan yönetmen, anlatımındaki kimi tartışmalı tercihleri nedeniyle bazı grupların eleştiri oklarını üzerine çekmişti. Filmin yerilmesinin başlıca sebepleri; uzunca bir sahnede iki kadının sevişmelerini detaylarıyla yansıtması ve röntgenci kamerasıyla cinsel imalara yol açabilecek açılarla ana karakteri Adele’i takip etmesiydi.
Mektoub, My Love: Canto Uno’da da yönetmenin benzer natüralist ve gözlemci bir kamera kullanımıyla, meraklı bir şekilde karakterlerini (özellikle Ophélie karakterini) incelemeye çalıştığını görüyoruz. Bu yöntemin özellikle filmin sonlarına doğru gelen gece kulübü sahnesinde doruğa ulaşarak kadın karakterleri sömürme noktasına vardığı bile söylenebilir. Bunun yönetmenin tercih ettiği sıcak renklerle ve hareketli kamera kullanımıyla, izlenimci yaklaşımının doğal bir sonucu olduğu da düşünebilir.
Amatör oyuncuların ve yönetmenin akrabalarının oyuncu kadrosunu oluşturduğu filmde tüm oyuncu kadrosunun oldukça gerçek performanslar vererek, filmin yapısına büyük bir katkı sağladıkları söylenebilir. Oyunculuklarıyla, dikkate değer pek bir olayın anlatılmadığı filmin yarı belgesel yapısına uyum göstermişler. Kadronun parlayan yıldızı ise, filmin "arzu nesnesi"ni canlandıran Ophélie Bau.
Filmin yaklaşık üç saatlik süresini göze alabilecek, filmlerde akıcı bir olay örgüsü aramayan, natüralist, nostaljik bir kendini arama ve aşk filmi izlemek isteyen sinemaseverlerin beğenebileceği bir yapım.




Yorum Bırakın