Mahmut Fazıl Coşkun, 2000’li yıllarda ortaya çıkan bağımsız sinemacı kuşağının en önemli temsilcilerinden biri. 2009’da vizyona giren ilk uzun metrajlı filmi Uzak İhtimal’le festivallerde yarışan ve eleştirmenlerden övgüler toplayan yönetmenin dört yıl aradan sonra çektiği ikinci uzun metrajı Yozgat Blues da aynı başarıyı yakalamıştı.
Bu yazıda yönetmenin, geçtiğimiz ay dünya prömiyerini gerçekleştirdiği 75. Venedik Film Festivali’nden jüri özel ödülüyle dönen yeni filmi Anons’u incelemeye çalışacağım.
Filmin oyuncu kadrosunda; Ali Seçkiner Alıcı, Tarhan Karagöz, Murat Kılıç, Şencan Güleryüz, Serkan Ercan, Erdem Şenocak ve Mehmet Yılmaz Ak gibi isimler yer alıyor. Filmin senaryosunda Mahmut Fazıl Coşkun’la beraber bir önceki filminin başrol oyuncusu Ercan Kesal’ın da imzası bulunuyor.
Filmin konusu şöyle özetlenebilir; 1963, Mayıs ayında bir darbenin hazırlık çalışmaları yürütülmektedir. Teğmen Şinasi (Tarhan Karagöz), Binbaşı Kemal (Murat Kılıç), Binbaşı Rıfat (Şencan Güleryüz) ve Albay Reha (Ali Seçkiner Alıcı) Ankara’da başlayacak olan darbenin İstanbul ayağında yer almaktadırlar. Etkileyici bir bildiri ile halkı yanlarına çekmeyi planlayan askerler, Ankara’da okunacak bildiriyi İstanbul’da da okumayı planlarlar fakat planları düşündükleri gibi gitmeyecektir.
1963 yılında gerçekleşen Talat Aydemir’in başarısız darbe girişimini kaynak alan film, bu olayı minimalist ve mizahi bir anlayışla aktarmış. Anons’ta yönetmen, daha önceki filmlerinde de izlerine rastlanan bu üslubu daha da köpürtmüş. Ve daha çok İskandinav sinemasında karşımıza çıkan tuhaf, mesafeli ve absürd durumların yarattığı komediden beslenen kuzeyli mizahından beslenmiş.
Filmde olayın politik altyapısına pek yer verilmeyerek daha çok karakterlerin önüne çıkan engellerle ve kendi içlerindeki grup dinamikleriyle ilgilenilmiş. Film boyunca ana karakterlerin önüne çıkan gündelik engeller karşısında düştüğü durumlar gerçekten oldukça eğlenceli hatta yer yer kahkaha attıran sahnelerin oluşmasını sağlamış. Karakterlerin gece boyunca yaptıkları havadan sudan mevzular etrafında dönen, gündelik muhabbetleri de filmde geniş yer kaplıyorlar. Hatta filmin başlarında yaklaşık yarım saat boyunca tamamı bir taksinin içindeki karakterlerin konuşmalarından oluşan bir bölüm izliyoruz.
Filmin biçimsel tercihlerinde de kendisine örnek aldığı İskandinav sinemasının izlerine rastlıyoruz. Aki Kaurismäki ve Roy Andersson gibi sinemacıların filmlerindeki gibi sabit açı kullanımına, uzun sahnelere ve durgun bir kurguya rastlanıyor Anons’ta. Bunların yanı sıra filmin Türk sinemasının ortalamasını aşan başarılı sanat yönetmenliğinden de bahsetmek gerekiyor. Daha çok kapalı mekanlarda geçen ve geniş planların fazla kullanılmadığı filmde, düşük bütçe olabildiğince iyi kullanılarak 60’lı yıllar seyirciye başarıyla yansıtılmış.
Diğer pek çok unsurda olduğu gibi filmdeki oyunculuk performansları da Kuzey Avrupa sinemasının etrafında şekillenmiş. Rolünün küçük ya da büyük olması fark etmeden tüm oyuncular rollerini, mimiksiz ve durgun bir şekilde oynayarak filmin özenli oluşturulmuş sıra dışı yapısına başarıyla hizmet etmişler.
İçeriği ve biçimiyle sinemamızda alışıldık kalıpların dışına çıkarak, bir farklılık yaratmaya çalışan Anons’u tüm sinemaseverlere tavsiye ediyorum.



Yorum Bırakın