İnsanın En Büyük Kabusu: Maymunlar Gezegeni

İnsanın En Büyük Kabusu: Maymunlar Gezegeni
  • 4
    0
    0
    0
  • Bilinç geliştirmeye başladığımız ilk andan itibaren zeka parıltısı gösteren tek varlık olduğumuza inanmaya eğilimli olduk ve kimsenin bizi tahtımızdan indiremeyeceğine neredeyse emindik. Aksi taktirde… Orasını düşünmedik bile, düşünmek istemedik, doğanın ve biyolojik yaşamın olasılıklarının sonsuzluğunu bir kenara bıraktık, dinlemek ve düşünmek bile rahatsız ediciydi. Ah, bir hayal etsenize, bizim bilincimizden çok daha aşağı seviyelerde bir algıya sahip canlı bilinçleniyor, düşünüyor, buluyor, keşfediyor, kusursuz bir kibire kapılıyor, tıpkı insan gibi! Pierre Boulle düşünmüş, Maymunlar Gezegeni bu rahatsız edici ama bir o kadar da ilgi çekici fikir üzerinden gidilerek yazılmış. Hem de 1963 yılında. Uzay hakkında bilgisi artan insan 60lı yıllarda adeta evren çapında emeklemeye başladı, bu durum bilim kurgu dünyasında çığır açacak romanların yazılmasına ve çılgın teorilerin gündeme gelmesine sebep oldu. İnsanlar uzayı bir bilinmezlik olarak gördü ve ona korkuyla karışık bir merakla yaklaştılar. Bana soracak olursanız insanın en büyük korkusu her daim belirsizliktir, içgüdüsel olarak her şeyi net olarak bilmek isteriz. Boulle kitabında olasılık anlamında sınırsız olan uzayda, dünyanın çevresel faktörleri bakımından ikizi gibi olan ‘Soror’ gezegeninden korkutucu ve sürükleyici bir hikayeye yer veriyor. Öyle korkutucu ki, okurken insanın o karşılıksız gururuna ve kendini evrenin merkezine koyduğu antik çağ masallarına savaş açıyor adeta. Soror Latincede kız kardeş demekmiş, kitabın başında bunu da öğreniyoruz. Ana karakterimiz Ulysse ( Odisseas’a bir göndermedir, Boulle isimleri anlamlarına uygun seçmiştir.) Dünya’da yaşayan bir gazetecidir. Önüne bu yeni, yaşam vaat eden Betelgeuse yıldız sistemine yolculuk yapma fırsatı düştüğünde Ulysse kabul eder. Basit bir gazeteciyken eline tarihe geçme fırsatı geçmiştir, heyecanlanır, geri döndüğüne alışkın olduğu dünyayı bulamayacağını bilmesine rağmen sorunsuzca teklife onay verir. 

    “Bizim için geçen birkaç saniye, birkaç kalp atışı, yeryüzünde birçok yıla bedel olacak.”

    Yolculuk mürettebatımız için yalnızca iki sene sürecek olsa bile, dünyada çok daha uzun sürelere bedel olacaktır ve geri döndüklerinde eski dünyalarına kavuşma ihtimalleri yoktur. Ulysse zaten bize kitabın bu anından itibaren kendisinin insanlığın umudu olduğunu her daim görev bilinciyle hatırlatacaktır. Bu da karakterimizin ne kadar gururlu olduğunu açıkça göstermektedir. Bana sorarsanız, Ulysse’nin bu gururu fazlasıyla komiktir, çünkü evrende dünyada olduğu gibi bir hüküm kurması sahip olduğu olanaklarla fazla hayalcidir ve karşılığı yoktur. Sonunda Betelgeuse sistemine giren uzay gemisi, Soror’u keşfeder ve Dünya ile benzerliği karşısında dilleri tutulur. Gezegene inip araştırma yapma, belki de dünya dışı bir varlıkla karşılaşma ihtimaliyle yanıp tutuşurlar. İlk karşılaştıkları canlı türü ise bir insandı, ancak hiçbir insanın kendine yakıştıramayacağı halde!

    “Sadece bizim türümüzdekilerden temel olarak farklı bir şey hissediyordum.”

    "Ve aniden sesini işittik. Ancak çıkardığı sesler davranışlarındaki hayvansılığı daha da kuvvetlendirdi.”

    Mürettebatımız Dünya’daki insan türünün fenotip olarak tıpatıp aynısı ancak tamamen hayvan gibi davranan, mimik bile sergilemekten yoksun bir toplulukla karşılamış ve insanın “tanrı” konumundan “hayvan” çizgisine gerilemiş olduğunu görmekten fazlasıyla utanmışlardır. Din kitaplarının bize her daim anlattıklarının da dışında, insanlar herhangi bir inanca sahip olmadan da evrenin merkezinde yer aldığına inanacak kadar kibirlenir çoğu zaman. Maymunlar Gezegeni bu insancıl gururumuzun beynimizin en derinlerine işlemiş olduğunu Ulysse’nin bilincindeki çatışmalarla en açık ve saf haliyle anlatan kitap. Bu çatışmalar Ulysse’nin Soror’daki “medeniyet” kavramıyla karşılaşmasıyla çok daha büyük kavgalara dönüşecektir. Evet, Soror’da bilinç kazanıp evrim basamağında geri kalan canlılara neredeyse uçurum kadar fark atan hayvan topluluğu maymunlar olmuştur. Şempanzeler, goriller ve orangutanlar bilinmez bir sebeple insani diyebileceğimiz bir merak ve keşfetme duygusuyla gelişmişler ve zeka parıltısı göstermiş durumdalar kitabımızda. Silah kullanan goriller, günümüz dünyasındaki uzmanlara ve profesörlere özgü gurura sahip orangutanlar ve sonsuza merak içerisindeki şempanzeler.

     “Klasik tablolara, ünlü maymunların portrelerine, kırsal manzaralara, Aşk tanrısını sembolize eden ve arzulu çıplak dişi maymunların çevresinde uçuşan kanatlı küçük maymuna, hala savaşların olduğu yıllardan kalma askeri tablolardaki gösterişli üniformalar içindeki korkunç gorillere hayran kalmıştım. Maymunların kendi empresyonistleri ve soyut sanatı yücelten birkaç modern sanatçısı da vardı.”

    “Maymunlar, elbette ki tek mantıklı ve aynı anda hem bir ruha hem de bedene sahip tek varlıktır. Bilim uzmanlarımızın en materyalist olanları maymun ruhunun doğaüstü özünü keşfettiler.”

    “O halde insanlar nedir, Zira?”

    İnsanlar hayvani içgüdülerinin ve becerilerinin onları kurtarabileceği yere kadar gidebilmiştir ve piramidin ortasında tıkılı kalmış durumdadır. Bu dünyanın tanrıları maymunlardır, maymunlar insan deneyleri yaparak bilimde çığır açacak gelişmelerde bulunmaktadırlar. Bize inanması güç gelen bu kurgu, hiç de olasılık dışı değil. Bir yerlerde, galaksimizden çok çok uzaklarda bilinç ve işlevsel, geliştirilebilir zeka kazanarak evrim skalasında insandan çok daha fazla yol kat etmiş türler olabilir. Son derece doğal olan bu duruma tanrısal bir gururla karşı çıkmamız, olasılık dahilinde bile görmememiz ve evrenin merkezine oturttuğumuz yerimizden bir milim bile ayrılmak istemememiz işin garip yani, kabullenilmiş bir gariplik. Biz neyiz ki kocaman evrendeki küçücük gezegenimizdeki yerimizi büyütüyor ve kendimizi herkesten daha yüksekte görme gafletine düşüyoruz? Ne hakla? Basit bir şans, bir imkan, tesadüf eseri olarak bilinç kazandık, daha büyük beyinlere ve daha çelimsiz vücutlara sahip olduk; peki bu bizi bilinen ve bilinmeyen her şeyin daha üstünde mi kılar? 

    “Bunların hiçbiri, evrimin bir aşamasında ileri geçen maymun ırkının gizemini yansıtmıyordu. Belki de hiçbir gizem yoktu. Ortaya çıkışları hiç şüphesiz bizimki kadar doğaldı.”

    Bu doğallığı modern hayatın içinde yaşayan hiçbir insanın kabullenebilmesi mümkün değildir, ancak apaçık önümüzde duran bilimsel bir gerçektir. Büyük ihtimalle tesadüfler eseri evrimleştik ve evrimleşmeye devam ediyoruz, biz olmasak başka bir hayvan türü bu bilişsel devrime ev sahipliği yapabilirdi, belki ileride de yapabilir. Her şeyden önce, “insan” olmadan önce hayvan olduğumuzu hatırlamamız içinde bulunduğumuz kibri bir nebze kıracak ve önümüzü daha iyi görebilmemizi sağlayacaktır. Biz insanlar kendimizi “kaşif” olarak görmeyi yeğliyoruz ama kaşif olmaktan çok, doğada ve uzayda belirli bir amacı olmadan sürüklenen canlılarız. Maymunlar Gezegeni bu anlamda bizi dehşete sürükleyecek, farkındalığımızı arttıracak önemli bir kitap, Ulysse ve endişeleri, insan ırkını içinde bulunduğu ilkellikten kurtarmayı kendine misyon edinmesi, kozmos perspektifinden bakıldığında komik gözüken insan kibriyle bizden, modern toplumdan bir karakter. 

    “Evet! Ben, yaratılışın krallarından olan ben, güzelim kızın çevresinde dönmeye başladım. Bin yıllık evrimin son eseri olan ben, yan yana dizilip beni arzuyla gözlemleyen bu maymunların, sekreterine notlar dikte eden şu yaşlı orangutanın, dostane bir havada gülümseyen dişi bir şempanzenin, kıkırdayan iki gorilin önündeki ben, bir insan, görülmedik kozmik koşullara özürler yakaran, o anda gezegenlerde ve gökyüzünde insan felsefesinin hayal bile ettiğinden çok daha fazla şeyin var olduğuna oldukça emin olan, ben, Ulysse Merou…”

    Kaynakça: Pierre Boulle-Maymunlar Gezegeni

    Görsel: http://www.beyazperde.com/haberler/filmler/haberler-91650/

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.