Hayatı boyunca büyük tartışmaların merkezinde kalmış, psikanalizin öncüsü olmuş, çoğu zaman fikirleri yerilmiş, kitaplara, filmlere ve belgesellere konu olmuş Freud’un Totem ve Tabu’sunu inceliyorum bugün.Totem ve Tabu benim için her anlamda yeni bir bakış açısı sunan bir kitap. Nispeten Freud’un diğer eserlerine göre daha az radikal sayılabilecek kitap olmasına rağmen döneminde ses getirmiş ve getirmeye devam eden bir kitap. O ünlü Oidipus Kompleksi’nin varlığını ortaya çıkaran Freud, bu kompleksin kökenlerini kazımaya Totem ve Tabu’da devam etti. Bu noktada Oidipus kompleksini açıklamakta fayda var. Freud’un kurucusu olduğu psikanalitik öğretiye göre, her çocuk gelişim döneminde karşı cinsteki ebeveyne karşı büyük bir arzu ve aşk besler, her çocuğun ilk aşkı ebeveynidir ve içten içe hemcinsi olan ebeveyni saf dışı bırakmayı ister.
“Psikanalizin bize öğrettiği üzere, oğlan çocuğunun ilk cinsel nesne seçimi, ensest nitelikli bir seçimdir. Anne ve kız kardeş gibi yasaklanmış nesnelere yöneliktir. Yine psikanaliz bize, yetişmekte olan çocuğun ensestin cazibesinden kurtulma yollarını da öğretmiştir.”
Ensest ürkekliği adını verdiği bu çıkmazın nevrotik durumlara, yani öfke, duygusal dengesizlikler, uykusuzluk, bedenle ilgili sorunlar, cinsel problemler, insan ilişkilerinde sıkıntılar gibi bir çok problemin temelini oluşturduğunu iddia etti Sigmund Freud.
“Vardığımız noktada, ensest arzusunun hâkimiyeti altında bulunan, ebeveynlere yönelik ilişkiyi, nevrozun çekirdek kompleksi olarak tanımlıyoruz. Ensestin nevroz açısından sahip olduğu önemin keşfi ise, yetişkin ve normal insanların genel kuşkusuyla karşı karşıya kalıyor tabii.”
Kuşkuyla karşı karşıya kaldı pek tabii. Günümüzde belki de bir çok psikolog tarafından geçersizleştirilmiş teorilere sahip Freud, her şeye rağmen çığır açtı ve psikanalizin kurucusu oldu.
“Hem yasak, hem de dürtü var olmaya devam ederler. Dürtü mevcudiyetini sürdürür, zira ortadan kaldırılmamıştır, sadece bastırılmıştır. Yasak ise devam eder, çünkü devam etmese, dürtü bilinç alanına ve icraate geri döner. Bu sonuçlandırılmamış bir durumdur.”
Bastırdığınız her şey gün yüzüne farklı biçimlerde çıkacaktır. Hiçbir dürtü, hiçbir istek, hiçbir duygu bilinçaltı denizinde sabit bir şekilde yüzmeye devam etmez, tsunami dalgaları gibi dışarı çıkmak için çabalar, fışkırır, bastırmak için belki de farkında bile olmadan ördüğünüz bütün duvarları yıkar ve gerçek hayatta kendilerine yer bulurlar.
“Bastırılan libidonun her yeni atılımı, yasak tarafından yeni bir sertlikle cevaplandırılır.”
Totem ve Tabu’dan yola çıkarak bu dürtülerin sonucundan çok kaynağına gideceğiz. Tabu nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır? İlkel yaşamda tabu kavramının ne gibi bir gerekçesi olabilir ki?
“Tabu yasakları her türlü gerekçeden uzaktır. Kökenleri belirsizdir. Bizim için anlaşılmaları mümkün değildir. Ancak hâkimiyetleri altında bulunan insanlar için, tabular tamamen normaldir.”
Tabu yasak olan her şeydir, aynı zamanda kutsallık da içerir. Zaten kutsal olana karşı korkuyla karışık bir saygı beslememiş midir insanlar her daim? Tabu hem kutsal, hem yasak, hem kötü, hem de korkutucudur. Adı ağza alınmayandır. Toplumdaki bir tabuyu çiğnemiş insan, şiddetle aforoz edilir, hatta o insanın kendisi tabu haline gelir, çünkü kirlenmiştir artık.
“Tabuyu çiğneyen insanın bizzat kendisi de tabu olur zira tehlikeli bir özelliğe sahiptir. Başkalarına örnek olmaktadır. Kıskançlık uyandırır. Onun yapabildiği neden başkalarına yasak olsun?”
İnsan sosyal bir varlıktır ve belki de artık buna mahkumdur, öyleyse her daim fazlasını isteyen insan neden bir öbürünün yapabildiğini yapabilmek istemesin? İster, sonsuz ister ve asla doymaz, kimi zaman kıskançlıktan kendini yer bitirir, zavallı insanoğlunun hırsları tabunun devamlılığı için zorunlu bir durum oluşturur.
“Yasaklanan şeyleri yapmaya yönelik o eski istek, tabu uluslarında bugün de mevcut. Demek ki bu uluslar, tabu uluslarına yönelik zıt değerli bir bakış açısına sahip. Bilinçaltında en çok yapmak istedikleri şey, yasakları çiğnemektir. Ama bundan korkuyorlar da. Korkuyorlar çünkü yapmak istiyorlar. Korku ise istekten daha güçlüdür.”
Tabuların varlığını doğanın kayıtsızlığına ve insanın ilkel doğasına bağlıyor Freud ve her şeyi en başa sarıyor.
“Doğanın zaten yasaklayıp cezalandırdığı şeyleri yasayla yakalayıp cezalandırmaya gerek yoktur. Buradan hareketle rahatlıkla kabul edebiliriz ki yasalarla önlenen suçlar birçok insanın doğal eğilimler çerçevesinde memnuniyetle işlemek istediği suçlardır.”
Kısacası toplumsal bütün yasakların ve tabuların kaynağı insanların ilkel eğilimlerinden gelmektedir, doğada kötülük ve iyilik bir arada bulunmaktadır ve doğa bunu umursamaz, doğanın etik değerleri yoktur, dolayısıyla doğanın kucağında doğmuş insanoğlunun da temelde etik değerleri yoktur, yalnızca yaşam mücadelesi vardır. Etik değerler sonradan oluşturulmuş modern, topluluk hayatının bir sonucudur ve kökenleri tabulara dayanır.
Ve en sonunda Freud yine her şeyin ana kaynağı olarak libidoyu ve insanın içindeki ensest arzusunu işaret ediyor.
“Totem dini, oğulların suçluluk duygusundan doğmuştur. Bu duygudan kurtulmanın ve hakaret edilmiş babayla, sonradan gösterilen itaat vasıtasıyla barışmanın denenmesiydi.”
İlk başta, ilkel toplulukta güçlü bir baba figürü vardı, bütün kadınlar ve oğullar ona aitti, bunu kıskanan oğullar babayı devirip bütün kadınları elde etmeye çalıştılar, Oidipus’un suçu da aslında tam olarak buydu, baba figürünün yerini almaya çalışmak. Bu durumun travması toplulukları değiştirdi ve tabuların ortaya çıkmasını zorunlu kıldı. Kaosu engellemek için. Çünkü bütün gücü ve kadınları elde edebilecek kadar güçlü bir erkek figürü yoktu artık, kadınların da bağlılığı için bir sebep yoktu. Bu kaotik durum tabuların çıkmasını ve totem dinini zorunlu kıldı, diyebiliriz. Başlangıçta eylem vardı, diyen Sigmund Freud’a şunu ekleyerek bitirmek isterim yazımı. Eylemin ilk sebebi libidoydu.
Kaynakça: Sigmund Freud-Totem ve Tabu
Görsel: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sigmund-freud-kimdir-286429h.htm
Yorum Bırakın